gokhan-deveci2618
Evet...
Bir ufak toparlayalım...
Ve yeni bir tez daha...
Zaman ve madde, üç boyutlu uzayda/mekânda herhangi bir noktadan, başka bir noktaya hareketin gerçekleşmesini sağlayan, birbirine bağlı ve aynı frekanslarda titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapının unsurlarıdır.
Bu yapı bir MADDE-ZAMAN boyutudur.
Sicimler hem atomu hem de "uzay-zaman dokusunu" oluşturmaktadır.
"Uzay-zaman" doğru bir ifade değildir. Bu üç boyutlu bütünleşik yapı, maddeyi ve zamanı oluşturmaktadır ve MADDE-ZAMAN olarak adlandırılmalıdır.
Yani "boş uzayın", "uzay-zaman" veya "uzay-zaman dokusu" olarak değil, MADDE-ZAMAN veya MADDE-ZAMAN DOKUSU olarak ifade edilmesi gerekir.
Evet, şimdi kaldığımız yerden devam edebiliriz...
"14 milyar yıl önce o noktadan patlayan evren patlamaya devam etmektedir".
Yani MADDE-ZAMAN'ı oluşturan ve aynı frekansta titreşen sicimler, o noktadan uzayın/mekânın her yönüne doğru bütünleşik bir şekilde yayılmaya başlamışlardır ve hâlâ o noktadan her yöne sicim(enerji) girişi devam etmektedir.
Bu sicim girişi, sicimlerden oluşan bu 3 boyutlu bütünleşik yapının "şişmesine, genişlemesine" sebep olmaktadır.
O halde sıradaki tezimi lanse edebilirim:
"Karanlık bir enerji" yok.
"Evren" genişliyor çünkü 14 milyar yıl önce o noktadan, uzayın/mekânın her yönüne yayılan madde ve zamanı oluşturan sicimler, aynı ve sabit bir hız ile o noktadan yayılmaya devam ediyorlar. Ve bu sicimlerden oluşan 3 boyutlu bütünleşik yapı bu nedenle genişliyor/şişiyor.
Evet, bu bütünleşik yapı her yöne sabit bir hızla genişliyor. Her yöne sabit bir hızla genişliyor olması, birbirine uzak gökcisimlerinin, birbirine yakın gökcisimlerine göre birbirlerinden daha hızlı uzaklaşmalarına neden oluyor.
Yani "evren" hızlanarak genişlemiyor.
O hâlde karanlık enerji tezinin ileri sürülmesine neden olan diğer gerekçelere bakalım.
"Evren o noktadan patladıktan bir süre sonra kütleçekim kuvveti sebebiyle genişlemesi yavaşlamalıydı".(Evrenin hızlanarak genişlediği varsayımına istinaden)
Kütleçekim kuvveti diye bir kuvvet bilimsel olarak yoktur. (Açıkladım)
"Gözlemlenebilen evrenin şekli düzgün".
Her yöne genişliyor çünkü.
O hâlde karanlık enerji yoksa evrendeki enerji/kütle dağılımını tekrar ele alalım.
Evrendeki toplam enerjinin/kütlenin yaklaşık olarak %20'si maddeye(atoma), %80'i ise karanlık maddeye karşılık gelmektedir.
Evrende "karanlık bir enerji" olmasada, karanlık madde kesin olarak vardır. Çünkü kayıp bir kütle var ve bu bilimsel olarak gözlemlenmektedir.
Bir sonraki yazımda boyutlar ve karanlık maddeyi birlikte ele almaya çalışacağım.
gokhan-deveci2618
Evet...
Bir ufak toparlayalım...
Ve yeni bir tez daha...
Zaman ve madde, üç boyutlu uzayda/mekânda herhangi bir noktadan, başka bir noktaya hareketin gerçekleşmesini sağlayan, birbirine bağlı ve aynı frekanslarda titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapının unsurlarıdır.
Bu yapı bir MADDE-ZAMAN boyutudur.
Sicimler hem atomu hem de "uzay-zaman dokusunu" oluşturmaktadır.
"Uzay-zaman" doğru bir ifade değildir. Bu üç boyutlu bütünleşik yapı, maddeyi ve zamanı oluşturmaktadır ve MADDE-ZAMAN olarak adlandırılmalıdır.
Yani "boş uzayın", "uzay-zaman" veya "uzay-zaman dokusu" olarak değil, MADDE-ZAMAN veya MADDE-ZAMAN DOKUSU olarak ifade edilmesi gerekir.
Evet, şimdi kaldığımız yerden devam edebiliriz...
"14 milyar yıl önce o noktadan patlayan evren patlamaya devam etmektedir".
Yani MADDE-ZAMAN'ı oluşturan ve aynı frekansta titreşen sicimler, o noktadan uzayın/mekânın her yönüne doğru bütünleşik bir şekilde yayılmaya başlamışlardır ve hâlâ o noktadan her yöne sicim(enerji) girişi devam etmektedir.
Bu sicim girişi, sicimlerden oluşan bu 3 boyutlu bütünleşik yapının "şişmesine, genişlemesine" sebep olmaktadır.
O halde sıradaki tezimi lanse edebilirim:
"Karanlık bir enerji" yok.
"Evren" genişliyor çünkü 14 milyar yıl önce o noktadan, uzayın/mekânın her yönüne yayılan madde ve zamanı oluşturan sicimler, aynı ve sabit bir hız ile o noktadan yayılmaya devam ediyorlar. Ve bu sicimlerden oluşan 3 boyutlu bütünleşik yapı bu nedenle genişliyor/şişiyor.
Evet, bu bütünleşik yapı her yöne sabit bir hızla genişliyor. Her yöne sabit bir hızla genişliyor olması, birbirine uzak gökcisimlerinin, birbirine yakın gökcisimlerine göre birbirlerinden daha hızlı uzaklaşmalarına neden oluyor.
Yani "evren" hızlanarak genişlemiyor.
O hâlde karanlık enerji tezinin ileri sürülmesine neden olan diğer gerekçelere bakalım.
"Evren o noktadan patladıktan bir süre sonra kütleçekim kuvveti sebebiyle genişlemesi yavaşlamalıydı.(Evrenin hızlanarak genişlediği varsayımına istinaden) Genişleme hızlandığına göre karanlık enerji onu itiyor"
Kütleçekim kuvveti diye bir kuvvet bilimsel olarak yoktur. (Açıkladım) Bu durumda "itildiğini" düşünmek için bir sebep yok.
"Gözlemlenebilen evrenin şekli düzgün".
Her yöne genişliyor çünkü.
O hâlde karanlık enerji yoksa evrendeki enerji/kütle dağılımını tekrar ele alalım.
Evrendeki toplam enerjinin/kütlenin yaklaşık olarak %20'si maddeye(atoma), %80'i ise karanlık maddeye karşılık gelmektedir.
Evrende "karanlık bir enerji" olmasada, karanlık madde kesin olarak vardır. Çünkü kayıp bir kütle var ve bu bilimsel olarak gözlemlenmektedir.
Bir sonraki yazımda boyutlar ve karanlık maddeyi birlikte ele almaya çalışacağım.
gokhan-deveci2618
Evet...
Bir ufak toparlayalım...
Ve yeni bir tez daha...
Zaman ve madde, üç boyutlu uzayda/mekânda herhangi bir noktadan, başka bir noktaya hareketin gerçekleşmesini sağlayan, birbirine bağlı ve aynı frekanslarda titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapının unsurlarıdır.
Bu yapı bir MADDE-ZAMAN boyutudur.
Sicimler hem atomu hem de "uzay-zaman dokusunu" oluşturmaktadır.
"Uzay-zaman" doğru bir ifade değildir. Bu üç boyutlu bütünleşik yapı, maddeyi ve zamanı oluşturmaktadır ve MADDE-ZAMAN olarak adlandırılmalıdır.
Yani "boş uzayın", "uzay-zaman" veya "uzay-zaman dokusu" olarak değil, MADDE-ZAMAN veya MADDE-ZAMAN DOKUSU olarak ifade edilmesi gerekir.
Evet, şimdi kaldığımız yerden devam edebiliriz...
"14 milyar yıl önce o noktadan patlayan evren patlamaya devam etmektedir".
Yani MADDE-ZAMAN'ı oluşturan ve aynı frekansta titreşen sicimler, o noktadan uzayın/mekânın her yönüne doğru bütünleşik bir şekilde yayılmaya başlamışlardır ve hâlâ o noktadan her yöne sicim(enerji) girişi devam etmektedir.
Bu sicim girişi, sicimlerden oluşan bu 3 boyutlu bütünleşik yapının "şişmesine, genişlemesine" sebep olmaktadır.
O halde sıradaki tezimi lanse edebilirim:
"Karanlık bir enerji" yok.
"Evren" genişliyor çünkü 14 milyar yıl önce o noktadan, uzayın/mekânın her yönüne yayılan madde ve zamanı oluşturan sicimler, aynı ve sabit bir hız ile o noktadan yayılmaya devam ediyorlar. Ve bu sicimlerden oluşan 3 boyutlu bütünleşik yapı bu nedenle genişliyor/şişiyor.
Bu bütünleşik yapı her yöne sabit bir hızla genişliyor. Her yöne sabit bir hızla genişliyor olması, birbirine uzak gökcisimlerinin, birbirine yakın gökcisimlerine göre birbirlerinden daha hızlı uzaklaşmalarına neden oluyor.
Yani "evren", "hızlanarak" değil "patlamadan" bu yana, sabit bir hız ile genişliyor.
O hâlde karanlık enerji tezinin ileri sürülmesine neden olan diğer gerekçelere bakalım.
"Evrenin o noktadan patladıktan bir süre sonra kütleçekim kuvveti sebebiyle genişlemesi yavaşlamalıydı. Genişleme hızlandığına göre karanlık enerji onu itiyor olmalı"
Kütleçekim kuvveti diye bir kuvvet bilimsel olarak yoktur.(Açıkladım) Evrenin hızlanarak genişliyor olduğu varsayımı yanlış. Yani evreni "iten" bir güç/kuvvet olduğunu düşünmek için bir sebep yok.
"Gözlemlenebilen evrenin şekli düzgün".
Her yöne genişliyor çünkü.
O hâlde karanlık enerji yoksa evrendeki enerji/kütle dağılımını tekrar ele alalım.
Evrendeki toplam enerjinin/kütlenin yaklaşık olarak %20'si maddeye(atoma), %80'i ise karanlık maddeye karşılık gelmektedir.
Evrende "karanlık bir enerji" olmasada, "karanlık bir madde olduğu" bilimsel olarak tartışmaya açık bir konu değildir. Çünkü kayıp bir kütle olduğu test ve tespit edilmektedir.
Bir sonraki yazımda boyutlar ve "karanlık maddeyi" birlikte ele almaya çalışacağım...
gokhan-deveci2618
Evet...
Bir ufak toparlayalım...
Ve yeni bir tez daha...
Zaman ve madde, üç boyutlu uzayda/mekânda herhangi bir noktadan, başka bir noktaya hareketin gerçekleşmesini sağlayan, birbirine bağlı ve aynı frekanslarda titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapının unsurlarıdır.
Bu yapı bir MADDE-ZAMAN boyutudur.
Sicimler hem atomu hem de "uzay-zaman dokusunu" oluşturmaktadır.
"Uzay-zaman" doğru bir ifade değildir. Bu üç boyutlu bütünleşik yapı, maddeyi ve zamanı oluşturmaktadır ve MADDE-ZAMAN olarak adlandırılmalıdır.
Yani "boş uzayın", "uzay-zaman" veya "uzay-zaman dokusu" olarak değil, MADDE-ZAMAN veya MADDE-ZAMAN DOKUSU olarak ifade edilmesi gerekir.
Evet, şimdi kaldığımız yerden devam edebiliriz...
"14 milyar yıl önce o noktadan patlayan evren patlamaya devam etmektedir".
Yani MADDE-ZAMAN'ı oluşturan ve aynı frekansta titreşen sicimler, o noktadan uzayın/mekânın her yönüne doğru bütünleşik bir şekilde yayılmaya başlamışlardır ve hâlâ o noktadan her yöne sicim(enerji) girişi devam etmektedir.
Bu sicim girişi, sicimlerden oluşan bu 3 boyutlu bütünleşik yapının "şişmesine, genişlemesine" sebep olmaktadır.
O halde sıradaki tezimi lanse edebilirim:
"Karanlık bir enerji" yok.
"Evren" genişliyor çünkü 14 milyar yıl önce o noktadan, uzayın/mekânın her yönüne yayılan madde ve zamanı oluşturan sicimler, aynı ve sabit bir hız ile o noktadan yayılmaya devam ediyorlar. Ve bu sicimlerden oluşan 3 boyutlu bütünleşik yapı bu nedenle genişliyor/şişiyor.
Bu bütünleşik yapı her yöne sabit bir hızla genişliyor. Her yöne sabit bir hızla genişliyor olması, birbirine uzak gökcisimlerinin, birbirine yakın gökcisimlerine göre birbirlerinden daha hızlı uzaklaşmalarına neden oluyor.
Yani "evren", "hızlanarak" değil "patlamadan" bu yana, sabit bir hız ile genişliyor.
O hâlde karanlık enerji tezinin ileri sürülmesine neden olan diğer gerekçelere bakalım.
"Evrenin o noktadan patladıktan bir süre sonra kütleçekim kuvveti sebebiyle genişlemesi yavaşlamalıydı. Genişleme hızlandığına göre karanlık enerji onu itiyor olmalı"
Kütleçekim kuvveti diye bir kuvvet bilimsel olarak yoktur.(Açıkladım) Evrenin hızlanarak genişliyor olduğu varsayımı yanlış. Yani evreni "iten" bir güç/kuvvet olduğunu düşünmek için bir sebep yok.
"Gözlemlenebilen evrenin şekli düzgün".
Her yöne genişliyor çünkü.
O hâlde karanlık enerji yoksa evrendeki enerji/kütle dağılımını tekrar ele alalım.
Evrendeki toplam enerjinin/kütlenin yaklaşık olarak %20'si maddeye(atoma), %80'i ise karanlık maddeye karşılık gelmektedir.
Evrende "karanlık bir enerji" olmasada, "karanlık bir maddenin olup/olmadığı" bilimsel olarak tartışmaya açık bir konu değildir. Çünkü evrende "kayıp bir kütle olduğu" test ve tespit edilmektedir.
Bir sonraki yazımda boyutlar ve "karanlık maddeyi" birlikte ele almaya çalışacağım...
gokhan-deveci2618
Evet...
Yeni ve gerçek bir zaman ve madde anlayışı/kavrayışı için önce zaman sonra da madde tanımını netleştireceğim.
Zaman; uzayda bir noktadan, başka bir noktaya hareketin gerçekleşmesini sağlayan bir boyuttur. Bu boyut, birbirine bağlı ve titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır. Bu sicimler her "an" titreşmektedirler. Bu titreşimler sayesinde uzayda hareket gerçekleşmektedir.
Yani uzayda bir noktadan başka bir noktaya gerçekleşen hareket, "bu anlarda" gerçekleşen hareketin toplamıdır.
Bu hareketin, geçmişten geleceğe doğru gerçekleştiği sanılmaktadır.
Zaman geçmişten geleceğe doğru "akan" birşey kesin olarak değildir. Bu hatalı sanıya/sanrıya neden olan atomun/maddenin özellikleridir.
Bu noktada maddenin zaman ile olan ilişkisini de bir örnek ile pekiştireceğim.
Yatağın üzerine serili olan bir çarşafın, sicimlerden meydana gelen bütünleşik bir yapı olduğunu düşünelim.
Bu çarşafın ortasından avucumuz ile tutup, avucumuzun içine dolacak şekilde, avucumuzu kapatıyoruz.
Çarşafın bir kısmı topaklandı ve bu topaklanma çarşafın her yönden "bükülmesine" neden oldu.
Çarşafın topaklanan yeri atoma/maddeye karşılık gelirken, diğer yerleri zamana karşılık gelmektedir.
Yani "uzay" yani çarşaf, sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapı iken, bu sicimlerin biraraya gelmesi yani topaklanması, atoma/maddeye, "uzay boşluğu" yani çarşafın diğer yerleri ise zamana karşılık gelmektedir.
"Evrenin 14 milyar yıl önce patladığı o yerden neden patlamaya devam ettiğine", ontolojik bir yanıt vererek bu yazımı noktalayacağım.
Evren sicimlerden oluşan bir bütünleşik yapı olarak genişlemeye devam etmektedir çünkü zaman olmadan hareket edilemez.
gokhan-deveci2618
Evet...
Yeni ve gerçek bir zaman ve madde anlayışı/kavrayışı için önce zaman sonra da madde tanımını netleştireceğim.
Zaman; uzayda bir noktadan, başka bir noktaya hareketin gerçekleşmesini sağlayan bir boyuttur. Bu boyut, birbirine bağlı ve titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır. Bu sicimler her "an" titreşmektedirler. Bu titreşimler sayesinde uzayda hareket gerçekleşmektedir.
Yani uzayda bir noktadan başka bir noktaya gerçekleşen hareket, "bu anlarda" gerçekleşen hareketin toplamıdır.
Bu hareketin, geçmişten geleceğe doğru gerçekleştiği sanılmaktadır.
Zaman geçmişten geleceğe doğru "akan" birşey kesin olarak değildir. Bu hatalı sanıya/sanrıya neden olan atomun/maddenin özellikleridir.
Bu noktada maddenin zaman ile olan ilişkisini de bir örnek ile pekiştireceğim.
Yatağın üzerine serili olan bir çarşafın, sicimlerden meydana gelen bütünleşik bir yapı olduğunu düşünelim.
Bu çarşafın ortasından avucumuz ile tutup, avucumuzun içine dolacak şekilde, avucumuzu kapatıyoruz.
Çarşafın bir kısmı topaklandı ve bu topaklanma çarşafın her yönden "bükülmesine" neden oldu.
Çarşafın topaklanan yeri atoma/maddeye karşılık gelirken, diğer yerleri zamana karşılık gelmektedir.
Yani "uzay" yani çarşaf, sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapı iken, bu sicimlerin biraraya gelmesi yani topaklanması, atoma/maddeye, "uzay boşluğu" yani çarşafın diğer yerleri ise zamana karşılık gelmektedir.
"Evrenin 14 milyar yıl önce patladığı o yerden neden patlamaya devam ettiğine", ontolojik bir yanıt vererek bu yazımı noktalayacağım.
Evren sicimlerden oluşan bir bütünleşik yapı olarak genişlemeye devam etmektedir çünkü zaman olmadan hareket edilemez.
gokhan-deveci2618
Evet...
Yeni ve gerçek bir zaman ve madde anlayışı/kavrayışı için önce zaman sonra da madde tanımını netleştireceğim.
Zaman; uzayda bir noktadan, başka bir noktaya hareketin gerçekleşmesini sağlayan bir boyuttur. Bu boyut, birbirine bağlı ve titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır. Bu sicimler her "an" titreşmektedirler. Bu titreşimler sayesinde uzayda hareket gerçekleşmektedir.
Yani uzayda bir noktadan başka bir noktaya gerçekleşen hareket, "bu anlarda" gerçekleşen hareketin toplamıdır.
Bu hareketin, geçmişten geleceğe doğru gerçekleştiği sanılmaktadır.
Zaman geçmişten geleceğe doğru "akan" birşey kesin olarak değildir. Bu hatalı sanıya/sanrıya neden olan atomun/maddenin özellikleridir.
Bu noktada maddenin zaman ile olan ilişkisini de bir örnek ile pekiştireceğim.
Yatağın üzerine serili olan bir çarşafın, sicimlerden meydana gelen bütünleşik bir yapı olduğunu düşünelim.
Bu çarşafın ortasından avucumuz ile tutup, avucumuzun içine dolacak şekilde, avucumuzu kapatıyoruz.
Çarşafın bir kısmı topaklandı ve bu topaklanma çarşafın her yönden "bükülmesine" neden oldu.
Çarşafın topaklanan yeri atoma/maddeye karşılık gelirken, diğer yerleri zamana karşılık gelmektedir.
Yani "uzay" yani çarşaf, sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapı iken, bu sicimlerin biraraya gelmesi yani topaklanması, atoma/maddeye, "uzay boşluğu" yani çarşafın diğer yerleri ise zamana karşılık gelmektedir.
"Evrenin 14 milyar yıl önce patladığı o yerden neden patlamaya devam ettiğine", ontolojik bir yanıt vererek bu yazımı noktalayacağım.
Evren sicimlerden oluşan bir bütünleşik yapı olarak genişlemeye devam etmektedir çünkü zaman olmadan hareket edilemez.
gokhan-deveci2618
Evet...
Yeni ve gerçek bir zaman ve madde anlayışı/kavrayışı için önce zaman sonra da madde tanımını netleştireceğim.
Zaman; uzayda bir noktadan, başka bir noktaya hareketin gerçekleşmesini sağlayan bir boyuttur. Bu boyut, birbirine bağlı ve titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır. Bu sicimler her "an" titreşmektedirler. Bu titreşimler sayesinde uzayda hareket gerçekleşmektedir.
Yani uzayda bir noktadan başka bir noktaya gerçekleşen hareket, "bu anlarda" gerçekleşen hareketin toplamıdır.
Bu hareketin, geçmişten geleceğe doğru gerçekleştiği sanılmaktadır.
Zaman geçmişten geleceğe doğru "akan" birşey kesin olarak değildir. Bu hatalı sanıya/sanrıya neden olan atomun/maddenin özellikleridir.
Bu noktada maddenin zaman ile olan ilişkisini de bir örnek ile pekiştireceğim.
Yatağın üzerine serili olan bir çarşafın, sicimlerden meydana gelen bütünleşik bir yapı olduğunu düşünelim.
Bu çarşafın ortasından avucumuz ile tutup, avucumuzun içine dolacak şekilde, avucumuzu kapatıyoruz.
Çarşafın bir kısmı topaklandı ve bu topaklanma çarşafın her yönden "bükülmesine" neden oldu.
Çarşafın topaklanan yeri atoma/maddeye karşılık gelirken, diğer yerleri zamana karşılık gelmektedir.
Yani "uzay" yani çarşaf, sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapı iken, bu sicimlerin biraraya gelmesi yani topaklanması, atoma/maddeye, "uzay boşluğu" yani çarşafın diğer yerleri ise zamana karşılık gelmektedir.
"Evrenin 14 milyar yıl önce patladığı o yerden neden patlamaya devam ettiğine", ontolojik bir yanıt vererek bu yazımı noktalayacağım.
Evren sicimlerden oluşan bir bütünleşik yapı olarak genişlemeye devam etmektedir çünkü zaman olmadan hareket edilemez.
Yani sicimlerden oluşan bu yapının genişlemesi, aynı zamanda hareket alanının da genişlemesi anlamına gelmektedir.
gokhan-deveci2618
Evet...
Yeni ve gerçek bir zaman ve madde anlayışı/kavrayışı için önce zaman sonra da madde tanımını netleştireceğim.
Zaman; uzayda bir noktadan, başka bir noktaya hareketin gerçekleşmesini sağlayan bir boyuttur. Bu boyut, birbirine bağlı ve titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır. Bu sicimler her "an" titreşmektedirler. Bu titreşimler sayesinde uzayda hareket gerçekleşmektedir.
Yani uzayda bir noktadan başka bir noktaya gerçekleşen hareket, "bu anlarda" gerçekleşen hareketin toplamıdır.
Bu hareketin, geçmişten geleceğe doğru gerçekleştiği sanılmaktadır.
Zaman geçmişten geleceğe doğru "akan" birşey kesin olarak değildir. Bu hatalı sanıya/sanrıya neden olan atomun/maddenin özellikleridir.
Bu noktada maddenin zaman ile olan ilişkisini de bir örnek ile pekiştireceğim.
Yatağın üzerine serili olan bir çarşafın, sicimlerden meydana gelen bütünleşik bir yapı olduğunu düşünelim.
Bu çarşafın ortasından avucumuz ile tutup, avucumuzun içine dolacak şekilde, avucumuzu kapatıyoruz.
Çarşafın bir kısmı topaklandı ve bu topaklanma çarşafın her yönden "bükülmesine" neden oldu.
Çarşafın topaklanan yeri atoma/maddeye karşılık gelirken, diğer yerleri zamana karşılık gelmektedir.
Yani "uzay" yani çarşaf, sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapı iken, bu sicimlerin biraraya gelmesi yani topaklanması, atoma/maddeye, "uzay boşluğu" yani çarşafın diğer yerleri ise zamana karşılık gelmektedir.
"Evrenin 14 milyar yıl önce patladığı o yerden neden patlamaya devam ettiğine", ontolojik bir yanıt vererek bu yazımı noktalayacağım.
Evren sicimlerden oluşan bir bütünleşik yapı olarak genişlemeye devam etmektedir çünkü zaman olmadan hareket edilemez.
Yani sicimlerden oluşan bu yapının genişlemesi, hareket alanının da genişlemesi için bir şarttır.
gokhan-deveci2618
Evet...
Yeni ve gerçek bir zaman ve madde anlayışı/kavrayışı için önce zaman sonra da madde tanımını netleştireceğim.
Zaman; uzayda bir noktadan, başka bir noktaya hareketin gerçekleşmesini sağlayan bir boyuttur. Bu boyut, birbirine bağlı ve titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır. Bu sicimler her "an" titreşmektedirler. Bu titreşimler sayesinde uzayda hareket gerçekleşmektedir.
Yani uzayda bir noktadan başka bir noktaya gerçekleşen hareket, "bu anlarda" gerçekleşen hareketin toplamıdır.
Bu hareketin, geçmişten geleceğe doğru gerçekleştiği sanılmaktadır.
Zaman geçmişten geleceğe doğru "akan" birşey kesin olarak değildir. Bu hatalı sanıya/sanrıya neden olan atomun/maddenin özellikleridir.
Bu noktada maddenin zaman ile olan ilişkisini de bir örnek ile pekiştireceğim.
Yatağın üzerine serili olan bir çarşafın, sicimlerden meydana gelen bütünleşik bir yapı olduğunu düşünelim.
Bu çarşafın ortasından avucumuz ile tutup, avucumuzun içine dolacak şekilde, avucumuzu kapatıyoruz.
Çarşafın bir kısmı topaklandı ve bu topaklanma çarşafın her yönden "bükülmesine" neden oldu.
Çarşafın topaklanan yeri atoma/maddeye karşılık gelirken, diğer yerleri zamana karşılık gelmektedir.
Yani "uzay" yani çarşaf, sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapı iken, bu sicimlerin biraraya gelmesi yani topaklanması, atoma/maddeye, "uzay boşluğu" yani çarşafın diğer yerleri ise zamana karşılık gelmektedir.
"Evrenin 14 milyar yıl önce patladığı o yerden neden patlamaya devam ettiğine", ontolojik bir yanıt vererek bu yazımı noktalayacağım.
Evren sicimlerden oluşan bir bütünleşik yapı olarak genişlemeye devam etmektedir çünkü zaman olmadan hareket edilemez.
Yani sicimlerden oluşan bu yapının genişlemesi, hareket alanının genişlemesi için bir şarttır.
gokhan-deveci2618
Evet...
Yeni ve gerçek bir zaman ve madde anlayışı/kavrayışı için önce zaman sonra da madde tanımını netleştireceğim.
Zaman; uzayda bir noktadan, başka bir noktaya hareketin gerçekleşmesini sağlayan bir boyuttur. Bu boyut, birbirine bağlı ve titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır. Bu sicimler her "an" titreşmektedirler. Bu titreşimler sayesinde uzayda hareket gerçekleşmektedir.
Yani uzayda bir noktadan başka bir noktaya gerçekleşen hareket, "bu anlarda" gerçekleşen hareketin toplamıdır.
Bu hareketin, geçmişten geleceğe doğru gerçekleştiği sanılmaktadır.
Zaman geçmişten geleceğe doğru "akan" birşey kesin olarak değildir. Bu hatalı sanıya/sanrıya neden olan atomun/maddenin özellikleridir.
Bu noktada maddenin zaman ile olan ilişkisini de bir örnek ile pekiştireceğim.
Yatağın üzerine serili olan bir çarşafın, sicimlerden meydana gelen bütünleşik bir yapı olduğunu düşünelim.
Bu çarşafın ortasından avucumuz ile tutup, avucumuzun içine dolacak şekilde, avucumuzu kapatıyoruz.
Çarşafın bir kısmı topaklandı ve bu topaklanma çarşafın her yönden "bükülmesine" neden oldu.
Çarşafın topaklanan yeri atoma/maddeye karşılık gelirken, diğer yerleri zamana karşılık gelmektedir.
Yani "uzay" yani çarşaf, sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapı iken, bu sicimlerin biraraya gelmesi yani topaklanması, atoma/maddeye, "uzay boşluğu" yani çarşafın diğer yerleri ise zamana karşılık gelmektedir.
[Hâlböyleyken "bükülmeyi" anlamak için çarşaf ve "bilye" ile yapılan anolojinin de hatalı bir anoloji olduğu açıktır.]
"Evrenin 14 milyar yıl önce patladığı o yerden neden patlamaya devam ettiğine", ontolojik bir yanıt vererek bu yazımı noktalayacağım.
Evren sicimlerden oluşan bir bütünleşik yapı olarak genişlemeye devam etmektedir çünkü zaman olmadan hareket edilemez.
Yani sicimlerden oluşan bu yapının genişlemesi, hareket alanının genişlemesi için bir şarttır.
gokhan-deveci2618
Evet...
Şimdi tekrar Planck sabitlerini ele alacağım ve bilimsel olarak paradoks veya belirsizlik olarak kabul gören durumlardan birkaçını daha aydınlatmış olacağım.
Evrendeki en kısa uzunluk planck uzunluğudur ve ışığın bir planck uzunluğunu aldığı zaman dilimine planck zamanı denmektedir ki bu zaman dilimi de evrendeki en kısa zaman dilimidir.
Bu birimlerin ne anlama geldiğini bir örnek ile açıklayacağım.
A noktası ve B noktası olsun. A ve B noktası arasındaki uzunluk bir planck uzunluğu olsun ve bu uzunluğa "U" diyelim.
Işık A noktası ve B noktası arasındaki uzunluğu bir planck zamanında katedecektir ki bu zaman dilimine de "Z" diyelim.
U/2 anlamsızdır çünkü U değerinden daha küçük bir uzunluk değeri yoktur. Aynı şekilde Z/2 de anlamsızdır çünkü Z değerinden daha küçük bir zaman dilimi yoktur.
Peki o hâlde ışık A ve B noktaları arasındaki mesafeyi nasıl katetmektedir/geçmektedir?
Tek bir şekilde açıklanabilmektedir: Işık A noktasından B noktasına "sıçramaktadır".
Fakat "sıçrama" ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır çünkü A ve B noktası arasında ne bir "uzay", yáni herhangi bir mekân boyutu(U/2), ne de bir zaman, yáni bir zaman dilimi(Z/2) vardır.
Daha açık ve net bir şekilde ifade etmek gerekirse A ve B noktası arasında bir "uzay-zaman" yoktur.
O hâlde ışık bu iki nokta arasındaki mesafeyi nasıl katetmektedir/geçmektedir?
Sadece şu şekilde açıklanabilir: Işık A noktasında "yokoluyor" ve Z kadar bir zaman sonra B noktasında "beliriyor".
En azından şu noktaya kadar ancak bu şekilde açıklanmalıydı/anlaşılmalıydı.
Şu noktaya kadar diyorum çünkü şimdi ileri süreceğim tezin ardından sadece bu konu değil herşey daha net anlaşılacaktır.
A ve B noktası arasında bir sicim vardır ve ışık A ve B noktası arasındaki mesafeyi sicimin titreşim hareketi sayesinde/nedeniyle almaktadır.
Ve ışığın bu mesafeyi geçerken hızını belirleyen de daha önce ifade ettiğim gibi sicimin Z zaman dilimindeki frekansıdır/titreşim sıklığıdır.
Ve yine daha önce ifade ettiğim üzere sicimler "uzay-zaman dokusunun" kendisidir.
[Bir önceki yazımdan anlaşılacağı üzere tek bir "doku" vardır ve bu "doku" sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır ve hem uzayı hem zamanı hem de maddeyi oluşturmaktadır.]
Yáni A ve B noktaları arasında bir "uzay-zaman" vardır. Ama bir vardır bir yoktur. Çünkü sicimler her Z değerinde bir titreşmekte ve durmaktadır.
Bu şu anlama gelmektedir: Işık A ve B noktası arasındaki süreyi ancak sicim titreşirken katedebilir(!). Ve bu da hareketin her Z değerinde bir durduğu anlamına gelmektedir.
Bir önceki yazımda "uzayda bir noktadan başka bir noktaya gerçekleşen hareket, bu anlarda gerçekleşen hareketin toplamıdır" derken kastettiğim bu durumdu.
Ve Zenon, sicimlerin varolduğunu ve titreştiklerini bilmediği için kesin olarak haklıydı.
Çünkü herhangi bir sayının sonsuza kadar 2'ye bölünmesini hiçbir güç/kuvvet engelleyemez.(Bakınız: Dikotomi paradoksu)
Ve hareket ancak hareket eden bir sistemin içinde veya onun referansı ile mümkün olabilir. Aksi takdirde hareket mümkün olamazdı ya da bir yanılsama olurdu. (Referans sicimlerin titreşim hızıdır ve bakınız: Ok paradoksu)
Ve Zenon; "evren her an durmaktadır ve bir andan diğerine hareket edilerek değil farklı bir şekilde geçilmektedir" tezi ile çok haklıydı ve hâlâ daha kesin olarak haklıdır.
Çünkü her "an" hareket durmaktadır ve bir sonraki ána sicimlerin titreşimi sayesinde geçilmektedir.
[Matematik bilimindeki "Limit" ile sonsuzluklar birer sonsuz olmaktan çıkmazlar. Sadece bu sonsuzluklara bir değer verilmiş olur ki o da yaklaşık bir değerdir. Hâlböyleyken Zenon'un birer paradoks olarak ileri sürdüğü tezler öyle sanılsada hiçbir zaman yanlışlanamamış veya çözülememiştir.(Şu ána kadar)]
Gelelim Heisenberg belirsizliklerine...
"Bir parçacığın momentumu ve konumu aynı anda tam doğruluk ile bilinemez".
gokhan-deveci2618
Evet...
Şimdi tekrar Planck sabitlerini ele alacağım ve bilimsel olarak paradoks veya belirsizlik olarak kabul gören durumlardan birkaçını daha aydınlatmış olacağım.
Evrendeki en kısa uzunluk planck uzunluğudur ve ışığın bir planck uzunluğunu aldığı zaman dilimine planck zamanı denmektedir ki bu zaman dilimi de evrendeki en kısa zaman dilimidir.
Bu birimlerin ne anlama geldiğini bir örnek ile açıklayacağım.
A noktası ve B noktası olsun. A ve B noktası arasındaki uzunluk bir planck uzunluğu olsun ve bu uzunluğa "U" diyelim.
Işık A noktası ve B noktası arasındaki uzunluğu bir planck zamanında katedecektir ki bu zaman dilimine de "Z" diyelim.
U/2 anlamsızdır çünkü U değerinden daha küçük bir uzunluk değeri yoktur. Aynı şekilde Z/2 de anlamsızdır çünkü Z değerinden daha küçük bir zaman dilimi yoktur.
Peki o hâlde ışık A ve B noktaları arasındaki mesafeyi nasıl katetmektedir/geçmektedir?
Tek bir şekilde açıklanabilmektedir: Işık A noktasından B noktasına "sıçramaktadır".
Fakat "sıçrama" ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır çünkü A ve B noktası arasında ne bir "uzay", yáni herhangi bir mekân boyutu(U/2), ne de bir zaman, yáni bir zaman dilimi(Z/2) vardır.
Daha açık ve net bir şekilde ifade etmek gerekirse A ve B noktası arasında bir "uzay-zaman" yoktur.
O hâlde ışık bu iki nokta arasındaki mesafeyi nasıl katetmektedir/geçmektedir?
Sadece şu şekilde açıklanabilir: Işık A noktasında "yokoluyor" ve Z kadar bir zaman sonra B noktasında "beliriyor".
En azından şu noktaya kadar ancak bu şekilde açıklanmalıydı/anlaşılmalıydı.
Şu noktaya kadar diyorum çünkü şimdi ileri süreceğim tezin ardından sadece bu konu değil herşey daha net anlaşılacaktır.
A ve B noktası arasında bir sicim vardır ve ışık A ve B noktası arasındaki mesafeyi sicimin titreşim hareketi sayesinde/nedeniyle almaktadır.
Ve ışığın bu mesafeyi geçerken hızını belirleyen de daha önce ifade ettiğim gibi sicimin Z zaman dilimindeki frekansıdır/titreşim sıklığıdır.
Ve yine daha önce ifade ettiğim üzere sicimler "uzay-zaman dokusunun" kendisidir.
[Bir önceki yazımdan anlaşılacağı üzere tek bir "doku" vardır ve bu "doku" sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır ve hem uzayı hem zamanı hem de maddeyi oluşturmaktadır.]
Yáni A ve B noktaları arasında bir "uzay-zaman" vardır. Ama bir vardır bir yoktur. Çünkü sicimler her Z değerinde bir titreşmekte ve durmaktadır.
Bu şu anlama gelmektedir: Işık A ve B noktası arasındaki süreyi ancak sicim titreşirken katedebilir(!). Ve bu da hareketin her Z değerinde bir durduğu anlamına gelmektedir.
Bir önceki yazımda "uzayda bir noktadan başka bir noktaya gerçekleşen hareket, bu anlarda gerçekleşen hareketin toplamıdır" derken kastettiğim bu durumdu.
Ve Zenon, sicimlerin varolduğunu ve titreştiklerini bilmediği için kesin olarak haklıydı.
Çünkü herhangi bir sayının sonsuza kadar 2'ye bölünmesini hiçbir güç/kuvvet engelleyemez.(Bakınız: Dikotomi paradoksu)
Ve hareket ancak hareket eden bir sistemin içinde veya onun referansı ile mümkün olabilir. Aksi takdirde hareket mümkün olamazdı ya da bir yanılsama olurdu. (Referans sicimlerin titreşim hızıdır ve bakınız: Ok paradoksu)
Ve Zenon; "evren her an durmaktadır ve bir andan diğerine hareket edilerek değil farklı bir şekilde geçilmektedir" tezi ile çok haklıydı ve hâlâ daha kesin olarak haklıdır.
Çünkü her "an" hareket durmaktadır ve bir sonraki ána sicimlerin titreşimi sayesinde geçilmektedir.
[Matematik bilimindeki "Limit" ile sonsuzluklar birer sonsuz olmaktan çıkmazlar. Sadece bu sonsuzluklara bir değer verilmiş olur ki o da yaklaşık bir değerdir. Hâlböyleyken Zenon'un birer paradoks olarak ileri sürdüğü tezler öyle sanılsada hiçbir zaman yanlışlanamamış veya çözülememiştir.(Şu ána kadar)]
Gelelim Heisenberg belirsizliklerine...
"Bir parçacığın momentumu ve konumu aynı anda tam doğruluk ile bilinemez".
Zenon der ki: Hareket eden bir okun, en küçük/bölünemez o zaman diliminde yàni o "an" içinde hızı yoktur. Yáni ok, o "an" içinde hareket edemez ve durağandır. Zaman birbirine eklenen bu "anlardan" oluştuğu için o hâlde ok aslında hiç hareket etmemektedir.
İşte Heisenberg, "Zenon'un Oku'nu" havada durdurmaya çalışıp hareketinin hızını ölçmeye çalışmış ve hâliyle bunun mümkün olmadığını tespit etmiştir.
Sonuç:
Parçacıkları durduramazsınız. Çünkü parçacıklar, sicimlerden oluşuyor ve sicimler her "an" titreşmekte olan birer enerjidirler/enerji dalgasıdırlar.
Yáni parçacık diye birşey yoktur. Sadece bilgi vardır ve ancak "o parçacığa" ait birtakım bilgilere ulaşılabilir.
[Enerji ve zaman belirsizliğide aynı minvâlde değerlendirilmelidir.]
gokhan-deveci2618
Bir üstteki yazıma ek olarak:
Demekteydim ki:
"Işık A ve B noktaları arasındaki mesafeyi Z kadar bir zaman diliminde katetmektedir"
Aslında sadece ışık değil, aynı zamanda tüm parçacıklar bu iki nokta arasındaki mesafeyi Z kadar bir zaman diliminde katetmektedirler/katetmek zorundadırlar.
Çünkü U ve Z değerlerinden daha küçük değerler yoktur.
Daha açık ifadeler ile; sadece ışık değil tüm parçacıklar, bir planck uzunluğunu, bir planck zamanında geçmektedirler/geçmek zorundadırlar.
Bu da tüm parçacıkların sicimlerden oluştuğunu ve evrendeki tüm hareketin aslında dalgasal olduğunu kanıtlamaktadır.
Yáni evrendeki tüm madde bir planck zamanından diğerine ışık ile aynı hızda ve dalgasal bir hareket ile geçmektedir.
Ve bu durum kesin olarak şu anlama gelmektedir:
PARÇACIK/MADDE YOKTUR. HERŞEY SİCİMLERDEN OLUŞMAKTADIR. PARÇACIK/MADDE, SİCİMLERE YÁNİ ENERJİ DALGALARINA YÜKLÜ BİLGİLERİN, BİRBİRLERİ ARASINDA DEĞİŞMESİNİN BİR SONUCUDUR.
gokhan-deveci2618
Bir üstteki yazıma ek olarak,
Demekteydim ki:
"Işık A ve B noktaları arasındaki mesafeyi Z kadar bir zaman diliminde katetmektedir"
Aslında sadece ışık değil, aynı zamanda tüm parçacıklar bu iki nokta arasındaki mesafeyi Z kadar bir zaman diliminde katetmektedirler/katetmek zorundadırlar.
Çünkü U ve Z değerlerinden daha küçük değerler yoktur.
Daha açık ifadeler ile; sadece ışık değil tüm parçacıklar, bir planck uzunluğunu, bir planck zamanında geçmektedirler/geçmek zorundadırlar.
Bu da tüm parçacıkların sicimlerden oluştuğunu ve evrendeki tüm hareketin aslında dalgasal olduğunu kanıtlamaktadır.
Yáni evrendeki tüm madde bir planck zamanından diğerine ışık ile aynı hızda ve dalgasal bir hareket ile geçmektedir.
Ve bu durum kesin olarak şu anlama gelmektedir:
PARÇACIK/MADDE YOKTUR. HERŞEY SİCİMLERDEN OLUŞMAKTADIR. PARÇACIK/MADDE, SİCİMLERE YÁNİ ENERJİ DALGALARINA YÜKLÜ BİLGİLERİN, BİRBİRLERİ ARASINDA DEĞİŞMESİNİN BİR SONUCUDUR.
gokhan-deveci2618
Ek açıklamalar...
Neden tüm parçacıklarda ışık gibi, bir planck zamanında, bir planck uzunluğu gitmektedirler/gitmek zorundadırlar?
Zamanı yeter kadar bölüp, artık daha fazla bölünemez en küçük dilimine, yáni bir "Zenon Ánı'na", yáni bir planck zamanına gelindiğinde, bu "an" da sadece ve ancak bir planck uzunluğu yáni bir "Zenon Mesafesi" kadar gidilebilir. Çünkü planck uzunluğu da, daha fazla bölünemeyen en küçük uzunluk dilimidir.
Yáni bir "Zenon Anı'nda", "Akhilleus" de(Işık olarak düşünelim) "kaplumbağa" da(Parçacık olarak düşünelim) ancak bir "Zenon Mesafesi" katedebilirler. Bu da planck ölçeklerine yáni bölünemez o "küçüklere" inildiğinde "kaplumbağanın" önde başladığı o "yarışı" "Akhilleus'in" asla geçemeyeceği anlamına gelmektedir(Bakınız:
Akhilleus ve kaplumbağa paradoksu).
Yáni Zenon'un, paradoks olarak ileri sürdüğü bu tezi de doğruydu çünkü "Akhileus" da(Işık) "kaplumbağa" da(Parçacık) sicimlerden oluşmaktadır ve sadece bu sicimlere yüklü birer "bilgi" olarak vardırlar.
Ve evet, bu bağlamda madde de, onun hareketi de yalnızca bir "yanılsamadır/illüzyondur."
gokhan-deveci2618
Evet...
BOYUTLAR
M Kuramı kapsamında içinde bulunduğumuz evren 4 adet değil, matematiksel olarak 11 adet boyuttan oluşmaktadır/oluşmalıdır.
Yáni M kuramcıları, 3 adet mékan boyutu ve 1 adet zaman boyutuna ilave olarak 7 adet daha boyutun olduğunu hesap etmektedirler ve bu, matematiksel olarak bir gerçekliktir.
Ve onlar, bu 11 boyutun 10 tanesinin mekân boyutu ve sadece 1 tanesinin zaman boyutu olduğunu ve bu fazladan boyutların, "Big Bang'den" sonra diğer boyutlar gibi "kozmik birer büyüklüğe" dönüşmediklerini sanmaktadırlar/düşünmektedirler.
Ve kuram kapsamında, tüm parçacıklar teorik olarak sicimlerden oluşmaktadır. Ve kuramcılar, her parçacığın bu sicimlerin farklı frekanstaki titreşimlerine karşılık geldiğini sanmaktadırlar/düşünmektedirler.
Şimdi bu tezleri bir bütün olarak ele alacağım.
Öncelikle matematiksel olarak 11 adet boyutun olduğu açıktır. Ve fakat kuramcılar, bu 11 tane boyutun 10 tanesinin mekân boyutu olduğunu düşünmektedirler.
Peki matematiksel olarak 11 tane boyutun 10 tanesinin mekân boyutu olması bir şart mıdır?
Cevap: Kesin olarak, hayır.
En az 1 adet zaman boyutunun olduğu bilimsel bir gerçekliktir. Ve kalan boyutların en az 3 tanesi kesin olarak mekân boyutu olmak zorundadır çünkü içinde yaşadığımız evrenin en az 3 adet mekân boyutundan oluştuğu da bilimsel bir gerçekliktir.
Geriye kalan boyutların birer mekân boyutu olması matematiksel olarak bir şart değil iken kuramcıların bu boyutların birer mekân boyutu olduklarını düşünmelerinin sebebi mekânın da zamanın da bilimsel olarak yanlış anlaşılmış olmasıdır.
Kuramcılar için mekân da zaman da birer boyutturlar ve onlar mekân boyutlarının, içlerinde hareket edilen boyutlar olduklarını ve zamanın/zaman boyutunun da geçmişten geleceğe doğru "akan" bir boyut olduğunu sanmaktadırlar/düşünmektedirler. Ve bir belirsizlik ile beraber düşünülmektedir ki bu boyutlar birarada bir "doku" oluşturmaktadırlar ve bu dokuda "uzay-zaman dokusu" olarak adlandırılmaktadır.
Öncelikle bu boyutların ne olduklarını netleştireceğim.
Daha önce ifade ettiğim üzere mekân boyutları, farklı yönlerde hareket alanları oluştururlarken, zaman boyutu bu mekân boyutları içinde hareket edilmesini sağlamaktadır.
Yáni zaman olmadan mekân boyutları içinde hareket edilemez. Yáni zaman, hareketin gerçekleştiği boyuttur.
Ve şimdi bu bağlamda sicimleri ve sicimlerden oluştuğunu iddia ettiğim o bütünleşik yapıyı tekrar ele alacağım.
İddia etmekteyim ki tüm "evren" birbirine bağlı ve aynı frekansta titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır. Ve daha önce açıkladığım üzere bu yapı, hem uzayı hem zamanı hem de parçacıkları ve maddeyi oluşturmaktadır.
Başka bir ifade ile bu yapı; uzayın, zamanın ve maddenin tam olarak kendisidir.
Bu ifadeyi açacağım.
Sicimler, "Big Bang" ile "tek bir noktadan" genişlemeye başlamış ve bütünleşik bir şekilde genişlemeye devam etmektedirler.
Aslında "Big Bang" ile genişlemeye başlayan "bir boyutlu sicimler" değil sıfır boyutlu enerjidir. Bu enerji "Big Bang" öncesinde tek bir noktadaydı çünkü enerji boyutsuzdur.
Bu enerjinin "tek bir noktadan" bir bütün şekilde üç adet mekân boyutuna genişlemeye başlaması ve genişlemeye devam etmesi ile "üç boyutlu uzay" oluşmuştur/oluşmaktadır.
Bu enerjinin, planck uzunluğunda birbirine bağlı birimler(büyüklükler) yâni bir boyutlu sicimler hâlinde her planck zamánında bir hareket etmeye/titreşmeye başlaması ve bu hareketin/titreşimin devam ediyor olması ile zaman oluşmuştur/oluşmaktadır.
Bu birimler/sicimler aynı zamánda parçacıkları, atomu ve maddeyi oluşturmaktadırlar.
Daha önce ifade ettiğim gibi parçacıklar, atom ve madde, sadece bu sicimlere yüklü birer bilgi olarak vardırlar.
Ve bu durumu bilimsel olarak tekrar kanıtlayacağım.
Zaman yeteri kadar bölündüğünde, artık daha fazla bölünemeyen o dilime, yáni bir planck zamánına gelinmektedir. Bu dilim zamánın en küçük birimidir. Yáni zaman, bu en küçük zaman birimlerinin yáni planck zamanlarının birbirine eklenmesiyle oluşmaktadır. Bir başka ifade ile zaman, planck zamanlarının toplamıdır.
Ve yine mekân yáni uzayda aynı şekilde yeteri kadar bölündüğünde, artık daha fazla bölünemeyen o dilime, yáni bir planck uzunluğuna gelinmektedir. Bu dilim de mekânın/uzayın en küçük birimidir. Yani mekân/uzay bu en küçük mekân/uzay birimlerinin yáni planck uzunluklarının birbirine eklenmesiyle oluşmaktadır. Bir başka ifade ile mekân/uzay, planck uzunluklarının toplamıdır.
Hâlböyleyken içinde bulunduğumuz evrende hareket hâlindeki her cisim/varlık, bir planck zamánında bir planck uzunluğu mesafe katetmektedir/katetmek zorundadır(!).
Bir planck zamánında bir planck uzunluğu katetmek zorundadırlar çünkü bir planck uzunluğundan daha kısa bir mesafe yoktur.
Başka bir ifade ile içinde bulunduğumuz evrende hareket hâlindeki her cisim/varlık en az bir planck uzunluğu katetmek zorundadır ve bu bir planck zamánında gerçekleşmek zorundadır(!).
Bir planck uzunluğunu bir planck zamánında katetmek zorundadırlar çünkü bir planck zamánından daha kısa bir zaman yoktur.
Hâlböyleyken tüm parçacıklar, atomlar ve niháyetinde madde yáni evrende hareket hâlinde olan her varlık ki evrende hareket hâlinde olmayan bir varlık yoktur, tıpkı ışık gibi bir planck zamánında bir planck uzunluğu katetmektedirler/katetmek zorundadırlar.
[Işık bir saniyelik bir zaman dilimi içinde yaklaşık olarak 300.000 km hız ile hareket etmektedir. Ve bu hız ile bir planck zamánı içinde ki yaklaşık olarak 10 üzeri eksi 43 sániyelik bir zaman dilimi, bir planck uzunluğu ki yaklaşık olarak 10 üzeri eksi 35 metre, katedilmektedir.]
Bu şu anlama gelmektedir: Sadece ışık değil, tüm parçacıklar, atom ve niháyetinde madde bir saniye içinde yaklaşık olarak 300.000 km hız ile hareket etmektedirler.
Peki bu ne demek oluyor?
Işık dışındaki diğer parçacıklar ışık hızına yakın hızlarda hareket edebilmektedirler.
Madde ise örneğin Dünya üzerindeki tüm canlı/cansız cisimler/maddeler, ışık hızı ile kıyaslanamayacak düzeyde yavaş hareket etmektedirler. Ama örneğin şu an içinde bulunduğumuz gezegen, güneş sistemi ve galaksi bünyesinde uzayda bir sániye içinde 300 km civarı bir hız ile hareket etmekteysede ışık bu hızdan yaklaşık olarak 1000 kat daha hızlı hareket etmektedir. Yáni bu hız bile ışığın hızına kıyas ile çok düşüktür.
Hâlböyleyken ışık, evrende en hızlı hareket eden cisimden/maddeden aşağı yukarı 1000 kat daha hızlı hareket etmektedir.
Peki evrende hareket hâlinde olan tüm varlıklar bir planck zamánında bir planck uzunluğu katederlerken yáni aynı hız ile hareket ederlerken, bir sániyelik zaman dilimlerinde varlıkların hızları arasında nasıl fark olabilmektedir/oluşabilmektedir?
Matematiksel olarak bu mümkün değildir çünkü zamánın en küçük diliminde yáni bir planck zamánında birbirleri ile aynı hızda hareket eden/hareket etmek zorunda olan tüm varlıklar(Işık, diğer parçacıklar, atom ve madde) zamánın daha büyük dilimlerinde de birbirleri ile aynı hızda hareket etmek zorundadırlar. Çünkü zaman dilimleri, örneğin bir sániyelik bir zaman dilimi, zamánın en küçük birimi olan planck zamánlarından oluşmaktadır.
Hâlböyleyken matematiksel olarak mümkün olmayan şeyler mi gerçekleşmektedir?
Cevap: Kesin olarak, hayır. Tam aksine olan biten herşey bir matematik dáhilinde gerçekleşmektedir.
Çünkü hareket eden tek bir varlık vardır ki o da sicimlerdir. Ve sicimler her planck zamánında bir aynı hız ile titreşmektedirler.
Sicimler bilgi taşımaktadırlar ve her titreştiklerinde ki bu bir planck zamánına karşılık gelmektedir, taşıdıkları bu bilgileri birbirlerine iletmektedirler/aktarmaktadırlar.
Bu bilgiler parçacıklara, atoma ve maddeye ait bilgilerdir. Ve parçacıksal ve maddesel hareketler sicimler üzerinden gerçekleşen bir bilgi akışından başka birşey değildirler.
Ve sicimlerin titreşim hızı, sicimler üzerinden gerçekleşen bilgi akışının hızıdır.
O hâlde fotoğrafı daha da netleştirebiliriz.
"Big Bang" ile üç adet mekân/uzay boyutuna yayılmaya başlayan boyutsuz enerji, bu şekilde mekânı/uzayı oluşturmuştur.
Bu boyutsuz enerji mekâna/uzaya yayılırken planck uzunluğunda büyüklükler/birimler hâlinde yáni bir boyutlu sicimler hálinde planck zamánında bir titreşmeye başlamışlardır.
Bu titreşen her birim/sicim bilgi taşımaktadır. Ve bu birimler/sicimler taşıdıkları bu bilgileri, yine bu titreşen birimlerin/sicimlerin oluşturduğu bütünleşik yapı üzerinden birbirlerine aktarmaktadırlar/iletmektedirler.
Ve işte bu bilgi akışı da parçacıkları, atomu, maddeyi yáni "görünen evreni" oluşturmaktadır.
Ve sicimlerin titreşim hızı, bilgi akışının hızıdır ki bilgi akışının hızı da zamána(Bir zaman boyutuna) karşılık gelmektedir.
Devam edeceğiz...
gokhan-deveci2618
Evet...
BOYUTLAR
M Kuramı kapsamında içinde bulunduğumuz evren 4 adet değil, matematiksel olarak 11 adet boyuttan oluşmaktadır/oluşmalıdır.
Yáni M kuramcıları, 3 adet mekân boyutu ve 1 adet zaman boyutuna ilave olarak 7 adet daha boyutun olduğunu hesap etmektedirler ve bu, matematiksel olarak bir gerçekliktir.
Ve onlar, bu 11 boyutun 10 tanesinin mekân boyutu ve sadece 1 tanesinin zaman boyutu olduğunu ve bu fazladan boyutların, "Big Bang'den" sonra diğer boyutlar gibi "kozmik birer büyüklüğe" dönüşmediklerini sanmaktadırlar/düşünmektedirler.
Ve kuram kapsamında, tüm parçacıklar teorik olarak sicimlerden oluşmaktadır. Ve kuramcılar, her parçacığın bu sicimlerin farklı frekanstaki titreşimlerine karşılık geldiğini sanmaktadırlar/düşünmektedirler.
Şimdi bu tezleri bir bütün olarak ele alacağım.
Öncelikle matematiksel olarak 11 adet boyutun olduğu açıktır. Ve fakat kuramcılar, bu 11 tane boyutun 10 tanesinin mekân boyutu olduğunu düşünmektedirler.
Peki matematiksel olarak 11 tane boyutun 10 tanesinin mekân boyutu olması bir şart mıdır?
Cevap: Kesin olarak, hayır.
En az 1 adet zaman boyutunun olduğu bilimsel bir gerçekliktir. Ve kalan boyutların en az 3 tanesi kesin olarak mekân boyutu olmak zorundadır çünkü içinde yaşadığımız evrenin en az 3 adet mekân boyutundan oluştuğu da bilimsel bir gerçekliktir.
Geriye kalan boyutların birer mekân boyutu olması matematiksel olarak bir şart değil iken kuramcıların bu boyutların birer mekân boyutu olduklarını düşünmelerinin sebebi mekânın da zamanın da bilimsel olarak yanlış anlaşılmış olmasıdır.
Kuramcılar için mekân da zaman da birer boyutturlar ve onlar mekân boyutlarının, içlerinde hareket edilen boyutlar olduklarını ve zamanın/zaman boyutunun da geçmişten geleceğe doğru "akan" bir boyut olduğunu sanmaktadırlar/düşünmektedirler. Ve bir belirsizlik ile beraber düşünülmektedir ki bu boyutlar birarada bir "doku" oluşturmaktadırlar ve bu dokuda "uzay-zaman dokusu" olarak adlandırılmaktadır.
Öncelikle bu boyutların ne olduklarını netleştireceğim.
Daha önce ifade ettiğim üzere mekân boyutları, farklı yönlerde hareket alanları oluştururlarken, zaman boyutu bu mekân boyutları içinde hareket edilmesini sağlamaktadır.
Yáni zaman olmadan mekân boyutları içinde hareket edilemez. Yáni zaman, hareketin gerçekleştiği boyuttur.
Ve şimdi bu bağlamda sicimleri ve sicimlerden oluştuğunu iddia ettiğim o bütünleşik yapıyı tekrar ele alacağım.
İddia etmekteyim ki tüm "evren" birbirine bağlı ve aynı frekansta titreşen sicimlerden oluşan bütünleşik bir yapıdır. Ve daha önce açıkladığım üzere bu yapı, hem uzayı hem zamanı hem de parçacıkları ve maddeyi oluşturmaktadır.
Başka bir ifade ile bu yapı; uzayın, zamanın ve maddenin tam olarak kendisidir.
Bu ifadeyi açacağım.
Sicimler, "Big Bang" ile "tek bir noktadan" genişlemeye başlamış ve bütünleşik bir şekilde genişlemeye devam etmektedirler.
Aslında "Big Bang" ile genişlemeye başlayan "bir boyutlu sicimler" değil sıfır boyutlu enerjidir. Bu enerji "Big Bang" öncesinde tek bir noktadaydı çünkü enerji boyutsuzdur.
Bu enerjinin "tek bir noktadan" bir bütün şekilde üç adet mekân boyutuna genişlemeye başlaması ve genişlemeye devam etmesi ile "üç boyutlu uzay" oluşmuştur/oluşmaktadır.
Bu enerjinin, planck uzunluğunda birbirine bağlı birimler(büyüklükler) yâni bir boyutlu sicimler hâlinde her planck zamánında bir hareket etmeye/titreşmeye başlaması ve bu hareketin/titreşimin devam ediyor olması ile zaman oluşmuştur/oluşmaktadır.
Bu birimler/sicimler aynı zamánda parçacıkları, atomu ve maddeyi oluşturmaktadırlar.
Daha önce ifade ettiğim gibi parçacıklar, atom ve madde, sadece bu sicimlere yüklü birer bilgi olarak vardırlar.
Ve bu durumu bilimsel olarak tekrar kanıtlayacağım.
Zaman yeteri kadar bölündüğünde, artık daha fazla bölünemeyen o dilime, yáni bir planck zamánına gelinmektedir. Bu dilim zamánın en küçük birimidir. Yáni zaman, bu en küçük zaman birimlerinin yáni planck zamanlarının birbirine eklenmesiyle oluşmaktadır. Bir başka ifade ile zaman, planck zamanlarının toplamıdır.
Ve yine mekân yáni uzayda aynı şekilde yeteri kadar bölündüğünde, artık daha fazla bölünemeyen o dilime, yáni bir planck uzunluğuna gelinmektedir. Bu dilim de mekânın/uzayın en küçük birimidir. Yani mekân/uzay bu en küçük mekân/uzay birimlerinin yáni planck uzunluklarının birbirine eklenmesiyle oluşmaktadır. Bir başka ifade ile mekân/uzay, planck uzunluklarının toplamıdır.
Hâlböyleyken içinde bulunduğumuz evrende hareket hâlindeki her cisim/varlık, bir planck zamánında bir planck uzunluğu mesafe katetmektedir/katetmek zorundadır(!).
Bir planck zamánında bir planck uzunluğu katetmek zorundadırlar çünkü bir planck uzunluğundan daha kısa bir mesafe yoktur.
Başka bir ifade ile içinde bulunduğumuz evrende hareket hâlindeki her cisim/varlık en az bir planck uzunluğu katetmek zorundadır ve bu bir planck zamánında gerçekleşmek zorundadır(!).
Bir planck uzunluğunu bir planck zamánında katetmek zorundadırlar çünkü bir planck zamánından daha kısa bir zaman yoktur.
Hâlböyleyken tüm parçacıklar, atomlar ve niháyetinde madde yáni evrende hareket hâlinde olan her varlık ki evrende hareket hâlinde olmayan bir varlık yoktur, tıpkı ışık gibi bir planck zamánında bir planck uzunluğu katetmektedirler/katetmek zorundadırlar.
[Işık bir saniyelik bir zaman dilimi içinde yaklaşık olarak 300.000 km hız ile hareket etmektedir. Ve bu hız ile bir planck zamánı içinde ki yaklaşık olarak 10 üzeri eksi 43 sániyelik bir zaman dilimi, bir planck uzunluğu ki yaklaşık olarak 10 üzeri eksi 35 metre, katedilmektedir.]
Bu şu anlama gelmektedir: Sadece ışık değil, tüm parçacıklar, atom ve niháyetinde madde bir saniye içinde yaklaşık olarak 300.000 km hız ile hareket etmektedirler.
Peki bu ne demek oluyor?
Işık dışındaki diğer parçacıklar ışık hızına yakın hızlarda hareket edebilmektedirler.
Madde ise örneğin Dünya üzerindeki tüm canlı/cansız cisimler/maddeler, ışık hızı ile kıyaslanamayacak düzeyde yavaş hareket etmektedirler. Ama örneğin şu an içinde bulunduğumuz gezegen, güneş sistemi ve galaksi bünyesinde uzayda bir sániye içinde 300 km civarı bir hız ile hareket etmekteysede ışık bu hızdan yaklaşık olarak 1000 kat daha hızlı hareket etmektedir. Yáni bu hız bile ışığın hızına kıyas ile çok düşüktür.
Hâlböyleyken ışık, evrende en hızlı hareket eden cisimden/maddeden aşağı yukarı 1000 kat daha hızlı hareket etmektedir.
Peki evrende hareket hâlinde olan tüm varlıklar bir planck zamánında bir planck uzunluğu katederlerken yáni aynı hız ile hareket ederlerken, bir sániyelik zaman dilimlerinde varlıkların hızları arasında nasıl fark olabilmektedir/oluşabilmektedir?
Matematiksel olarak bu mümkün değildir çünkü zamánın en küçük diliminde yáni bir planck zamánında birbirleri ile aynı hızda hareket eden/hareket etmek zorunda olan tüm varlıklar(Işık, diğer parçacıklar, atom ve madde) zamánın daha büyük dilimlerinde de birbirleri ile aynı hızda hareket etmek zorundadırlar. Çünkü zaman dilimleri, örneğin bir sániyelik bir zaman dilimi, zamánın en küçük birimi olan planck zamánlarından oluşmaktadır.
Hâlböyleyken matematiksel olarak mümkün olmayan şeyler mi gerçekleşmektedir?
Cevap: Kesin olarak, hayır. Tam aksine olan biten herşey bir matematik dáhilinde gerçekleşmektedir.
Çünkü hareket eden tek bir varlık vardır ki o da sicimlerdir. Ve sicimler her planck zamánında bir aynı hız ile titreşmektedirler.
Sicimler bilgi taşımaktadırlar ve her titreştiklerinde ki bu bir planck zamánına karşılık gelmektedir, taşıdıkları bu bilgileri birbirlerine iletmektedirler/aktarmaktadırlar.
Bu bilgiler parçacıklara, atoma ve maddeye ait bilgilerdir. Ve parçacıksal ve maddesel hareketler sicimler üzerinden gerçekleşen bir bilgi akışından başka birşey değildirler.
Ve sicimlerin titreşim hızı, sicimler üzerinden gerçekleşen bilgi akışının hızıdır.
O hâlde fotoğrafı daha da netleştirebiliriz.
"Big Bang" ile üç adet mekân/uzay boyutuna yayılmaya başlayan boyutsuz enerji, bu şekilde mekânı/uzayı oluşturmuştur.
Bu boyutsuz enerji mekâna/uzaya yayılırken planck uzunluğunda büyüklükler/birimler hâlinde yáni bir boyutlu sicimler hálinde planck zamánında bir titreşmeye başlamışlardır.
Bu titreşen her birim/sicim bilgi taşımaktadır. Ve bu birimler/sicimler taşıdıkları bu bilgileri, yine bu titreşen birimlerin/sicimlerin oluşturduğu bütünleşik yapı üzerinden birbirlerine aktarmaktadırlar/iletmektedirler.
Ve işte bu bilgi akışı da parçacıkları, atomu, maddeyi yáni "görünen evreni" oluşturmaktadır.
Ve sicimlerin titreşim hızı, bilgi akışının hızıdır ki bilgi akışının hızı da zamána(Bir zaman boyutuna) karşılık gelmektedir.
Devam edeceğiz...
morgan4658
"Evrende "karanlık bir enerji" olmasada, "karanlık bir maddenin olup/olmadığı" bilimsel olarak tartışmaya açık bir konu değildir. Çünkü evrende "kayıp bir kütle olduğu" test ve tespit edilmektedir."
Bir de demissiniz "Kütleçekim kuvveti diye bir kuvvet bilimsel olarak yoktur."
Burada celiski var.Kara madde, kutlecekimsel mercekleme ile hesaplaniyor.
gokhan-deveci2618
Işık "bükülmektedir" çünkü gökcisimleri kütleleri oranında "uzay-zaman dokusunu" "bükmektedirler".
Yáni Einstein'ın genel görelilik teorisi kapsamında ileri sürdüğü tezlerden biri olan "bükülme" ile açıklanabilmektedir/açıklanmalıdır.
Yáni ışığın yolunun değişmesini sağlayan "olmayan kütleçekim kuvveti" değil, "uzay-zaman dokusunun eğrilmiş/bükülmüş" olmasıdır.
Sonuç:
Işığın yolunun değişmesi sebebi ile ortaya çıkan mercek/merceklenme etkisi "kütleçekimsel" değildir.
Yáni bir çelişki yoktur.
Ayrıca "karanlık bir maddenin" olmasını düşünmek için tek sebep "kütleçekimsel" olduğu iddia edilen merceklenme değildir.
Málesef yazılarımda bir çelişki bulamayacaksınız.
Çelişki bir yana dursun, yazılarım(İleri sürdüğüm tezler) bilimsel olarak yanlışlanabilir de değildir.
Bilimsel olarak yanlışlanabilir olmaması, kaçınılmaz olarak yeni bir hareketin/akımın doğmasına sebep olacaktır.
Bu bakımdan burada yazılanlar bilimsel bir manifesto değeri taşımaktadır.
Yanlışlamaya çalışın veyá "çelişki" tespit etmeye devám edin.
Buradayım, yanıtlanması gerekenleri yanıtlayacağım...
Ana tezlerim:
• Zaman bir boyuttur ama geçmişten geleceğe doğru hareket edilmesini sağlayan bir boyut değildir. Zaman, mekânda yáni uzayda bir noktadan başka bir noktaya hareket edilmesini sağlayan bir boyuttur.
• Evrende hareket hâlinde olan her varlık, tıpkı ışık gibi bir planck zamánında, bir planck uzunluğu katetmektedirler/katetmek zorundadırlar.