burtay-mutlu-shibumi-tr6061
Ortalığı biraz daha şenlendireyim...
Suyun içindeki bir ışık kaynağından yayılan ışığı, AB noktaları arasında, balık ve dalgıç hangi hızda görürler? Niçin?
:-)
Sonra aynı mantığı ışık yerine zaman'ı koyarak değerlendirin... (İşte özel görelilik ve tüm gözlemcilerin aynı hızında görmesi
turker-turksever2890
Derin mevzular
gokhan-deveci2618
Yukarda konuya farklı bir perspektif getirmiştim. O perspektife biraz derinlik kazandıralım ki zaten bunlar biliniyor fakat konuya derinlik katması adına ifade etmiş olalım.
"Gözümüz ile değil beynimiz ile görüyoruz".
Görüyoruz'da tırnak içinde bu arada.
Evet, gözümüz 5 duyumuzdan biri.
Diğer 4 duyumuzda da süreç aynı işliyor.
Her bir duyumuz farklı bir dil ile kodlanmış bilgileri algılıyor. Bu bilgiler sinir sistemine düşüyor. Beyne gidiyor. Beyin kodu çözüyor. Ve biz bu sürecin ardından "görüyor, kokluyor, tadıyor, duyuyor ve dokunmuş" oluyoruz.
Örneğin duymak. Ses dalgalarını algılayan duyu organımız kulak. Kulak ses dalgasını algılıyor, bu dalgadaki kodlanmış bilgi beyne taşınıyor ve biz bunun ardından duyuyoruz. Yani kulağımızla değil yine beynimiz ile duymuş oluyoruz.
Yani beynimiz ile görüyor, beynimiz ile duyuyor, tadıyor, kokluyor ve dokunuyoruz.
Aslında bunların hiçbirini de yapmıyoruz. Yaptığımız şu: Bilgiyi algılamak.
What is matrix'e bağladık gibi konuyu malesef. Fakat en azından bir tık daha derinleştirerek.
Evren dediğimiz şey "sicimlere" yüklenmiş bilgilerden oluşuyor. Ve ışık hızı olarak bilinen hızda bilginin uzayda taşınma hızı...
Sözkonusu filmde o malûm sahnede Neo o farkındalık düzeyine ulaştığında ki burada anahtar kelimedir farkındalık("There is ne spoon" düzeyi, bir kaşık yok-kaşığa ait bilgi var), görüşü açılıyor. O ana kadar kapalı olan başka bir duyusu yani. Ve o açılan yeni duyusu sayesinde(Level atlayınca gelen yeni özellik gibi) bilgiyi ham hâlde görmeye/algılamaya başlıyor. Bir başka ifadeyle "komut satırı arayüzüne" ulaşıyor. Herşeyin bilgiden ibaret olduğunun zaten farkına varmıştı ama o bilgileri değiştirebileceğini farkederek yeni bir farkındalık düzeyine ulaşmış oldu. Mesela kurşunları havada durdurarak ne yapmış oluyor, bilgiyi değiştiriyor diğmi...
Buradan viraj alıp başka bir bilinmeze yelken açabilirim ki o bilinmez: BİLİNÇ.
Bilinç nedir? Şöyle ifade ediyorum ben: anlayış veya FARKINDALIK.
IQ+EQ'nun toplamı olarak formüle edilmeye çalışılsa da bu yanlıştır. Çünkü duygusal zeka diye birşey yoktur. Zeka evet vardır, duygular evet vardır ve bunlar iki ayrı şeydir. Duygusal zeka diye birşey yok.
Neyse zaman olur veya soru gelirse karalarız birşeyler daha, ne de olsa atış serbest :)
burtay-mutlu-shibumi-tr6061
Eğer yanlışınız yok ise yeni bir şey denemiyor (cesaret edemiyor) demektir. (Einstein'ın bir sözünden uyarlama)
(Yapmaya çalıştığınızı takdir ediyorum anlamına geliyor bu...)
Bilinç, algı, zeka güzel konular ama fizik belirli, net bir konu. Soyut açılardan ele almak, fiziğin cevabı bulmasını geciktirir.
Bakış açıma göre: Evren bir enerji denizi...Siz sicim diyorsunuz, ben ise dalgalar diyorum.
Siz hareket esastır diyorsunuz, ben zaman (ın akışı).
Zaman genleşmesi, ışığın her hız altındaki gözlemciler için aynı hızda olmasını tamamen doğal ve algıdan, yorumdan uzak bir şekilde nesnel olarak ele alıyorum ve böyle alınması gerektiğine katılıyorum.
Balık ve dalgıç örneği; su, gözlük camı ve içindeki havanın kırılma indislerinin farklı olmasından dolayı seçilmiş bir örnekti.
Sonuçta ortada bir hareket ve süresi var, süre aynı, mesafe aynı, hızlar da aynı ...
Bunun ters mantığını ele alırsak, Zaman ancak dalgasal bir yapı da ise (ışık gibi), farklı (enerji ) yoğunluklarda genleşir ya da daralır.
Zaten Time Dilation, Zaman Genleşmesi anlamında.
Zaman yavaşlaması değil (Time retardation-deceleration or slowing down)..
Bununu nasıl olabileceğini de mikro düzeyde bir varsayımla açıkladım. (Evet, herşeyin teorisinin anahtarı olduğunu düşünüyorum).
Varsayım(lar)ınız, daha taze ve tamamlayıcı unsurları eksik.
Başlangıçta sicimlerden yola çıkmak akıllıca..
Varsayımınıza güvenin ama geliştirin.
Kütlenin oluşumu, o kadar enerjinin kütle içinde nasıl tıkıldığı, süper iletkenlik, bose-einstein yoğuşması, zaman genleşmesi, kütle çekim, entropi, anti madde, elektrik ve manyetik alanlar, vs.vs. bir çok konu aslında aynı basit temelden çıkmış türev karmaşıklıklar...
(Evrenin ilk baştaki varsayımsal sade ve düzenli tek tip yapısını düşünürsek, başka olasılıkta yok.)
O yüzden, mistik veya soyut algısal açıklamalar size zaman kaybettirir. Eninde sonunda doğruya yaklaşacaksınız. (Dediklerime yaklaşacaksınız :-) )
Örneğin 2 ya da 3 boyutlu yapıların o sicim denizinden nasıl çıkabileceğini ele alın.
Enerji yoğunlaştı, ilk kütleli parçacıklar oluştu deyip, başımızdan savıyoruz. (Termodinamiğin verdiği ilhamla, su suharından damlacık oluşması gibi) Ama bence yanlış hatta saçmalık.
Nasıl bir mekanizma? İle bu süreç gerçekleşti...
vs. vs...
İyi çalışmalar... :-)
gokhan-deveci2618
Burtay, abi yazdıklarını senin dahi anlayamadığını düşünüyorum. Ama bunu kötü alma. Kafan aşırı karışık. Konudan ne anladığın ne anlatmaya çalıştığın belli değil. Ya da belki de sorun bendedir.
Şu kırılma endeksiyle zamanın yavaşlaması arasında bir bağlantı mı kurmaya çalıştın ilgili pasajda, hani anlayamıyorum gerçekten. Anladığım kadarıyla genel akış çerçevesinde birşeyler yazayım.
Görünür ışık dahil tüm elektromanyetik radyasyonun herhangi bir maddenin içinden geçerken hızı düşüyor. Bu da kırılma endeksi ismiyle ölçülüyor. Örnek görünür ışığın, camdan, sudan geçerken hızı düşüyor, radyo dalgaları kablonun içinden giderken keza...
Örnek sen çamurda mı daha hızlı koşarsın, asfaltta mı? Yani etkileşime girmek zorunda olmak hızı düşürüyor hâliyle. Bunun zaman yavaşlıyor teziyle bir ilgisi yok.
Zaman yavaşlaması hatalı bir ifade, doğrusu zaman genişlemesi olacak demişsin galba.
Aynı kapıya çıkıyor o ifadeler. Fark yok. 1 saniye üzerinden örneklendirelim. Zaman yavaşlıyor demek, 1 saniyenin daha yavaş aktığı anlamına geliyor. Örnek; 1.5 saniye oluyor 1 saniye. Genişlemede aynı anlama geliyor. 1 saniye 1.5 saniyeye genişliyor.
Ki bana göre bunların hepsi yanlış. Zaman ne yavaşlıyor ne de "genişliyor". Bu tezlerin hepsi zamanın gerçekte ne olduğunun anlaşılamaması sebebiyle ortaya çıkan tezler, bana göre.
Yok işte ışık hızına yakın hızlara çıkan birisi için zaman şöyle yavaş akar, gözlemci için farklı akar falan gibi üretilen tezlerin hepsi yanlış.
Bana göre zaman sicimlerin 1 planck zamanındaki frekansına karşılık geliyor. Ve bu bağlamda zaman; uzayda bir sicimden diğer bir sicime bilginin taşınma hızı aslında. Ve işte bilgi de C ile taşınıyor.
Bu noktada ana akışa ilave olarak bir not daha düşelim.
Planck mesafesi dediğimiz ölçü; planck sabitinin, yerçekimi sabitinin ve ışık hızının bir boyuta indirgenmesi ile ortaya çıkıyor. Kabaca bu üçü bir şekilde kombine edildiğinde(uydurulduğunda) planck mesafesine ulaşılıyor. Bu bağlamda planck mesafesi uzaydaki en küçük mekân birimidir değendirmesi de hatalıdır aslında. Yukarda bahsettiğim 3 sabitin aynı anda çalıştığı tek mesafedir denebilir ancak.
burtay-mutlu-shibumi-tr6061
Zaman yavaşlamıyor, genişliyor...
Kafa karışıklığım yok ve ne dediğimi bilerek söylüyorum. :-)))))
Olaya farklı açılardan bakmak gerekiyor, demek ki...
Hızlanan bir uzay gemisini ele alalım. İçinde geçen zaman, içindeki gözlemcilerde dahil olmak üzere tüm gemi için genişleyecek. Zaman daha yavaş akacak yani. (Burada bir yavaş terimi mecburen kullanılıyor ama bu yavaşlama, dışarıya göre 1 zaman biriminin daha geniş bir alana (?) yayılması sonucu.)
Peki bu genişlemeye ne sebep oluyor? Yüzeysel yaklaşanlar için cevap; Hız...
Peki hızlanma sonucu gemide ne değişiyor da böyle bir etki oluşuyor?
Aslında cevap basit. İvmelenme sürecinde, gemiye ve içindekilere mikro düzeylerinde olmak üzere (atom altı hatta kuark altı) düzeyde, sisteme enerji yükleniyor.
Sisteme yüklenen bu enerji, sistem de momentum olarak bulunuyor. Bu enerji sistemin en küçük bileşenleri düzeyinde sisteme entegre oluyor.
Çünkü her bir atomuna kadar ayırsak gemiyi, tüm bu atomlar aynı hızı (ve doğrultuyu) atom başına düşen momentumu koruyacaklar. Bunu ben değil, klasik fizik söylüyor.
Ki öyle, bu parçalar veya gemi, hızlarını düşürecek bir engelleme ile karşılaşmadıkları sürece, taşıdıkları bu momentumu ve enerjiyi sonsuza kadar koruyorlar.
Şimdi bu ivme için aktarılan ve momentuma sebep olan enerji, sistem de ne tür değişikliklere sebep oluyor?
İşte özel göreliliğin cevabı ve bir çok cevap bu soru ile başlıyor.
En başta, tüm bu temel birimlerin enerji yoğunluğu artıyor. Titreşimlerinin dalga boyu ve genliği değişiyor.
Bir bakıma sabit duran gemi ile ivmelenme sonucu hıza kavuşmuş gemi arasındaki en önemli farkın, birim ünite başına düşen enerji yoğunluğu olduğunu söyleyebiliriz.
Buraya kadar itiraz edilecek bir şey yok. Klasik fizik açısından bile doğru.
Bu noktadan sonra, zamanın enerji yoğunluğu artışı ile olan ilişkisini incelemek gerekiyor.
Aynı nokta da bu birim başı "artmış enerji yoğunluğunun, nasıl hareketin sürdürülmesine neden olduğunu" da cevaplıyor.
(Bu momentum çarpma-sürtünme= yani momentum paylaşımı ile enerji aktarımı= enerji yoğunluğunda düşme olmadıkça korundukça, hız da korunuyor).
Tabi eylemsizliği de....
Planck mesafesi ölçü olarak bu aşamada sabitliğini kaybediyor. İnanmayan durağan bir gemideki Planck uzunluğu ile 1/3 C hızındaki aynı gemi için - hareket doğrultusunda- Planck uzunluğunun aynı olduğunu ispatlamaya çalışsın. İspatlayamaz. Tam tersi sonuç bulacak. Planck uzunlukları, boyut daralması oranında daralacak.
Bütün bunların olası tek açıklaması ise dalga mekaniğinde yatıyor.
O yüzden Zaman'ı da bir dalga olarak ele alıyorum. Ancak bu şekilde, hızlanmış bir gemideki en küçük ünitenin titreşimi ile etkileşim yapıp, bu farklılaşma oluşabilir.
gokhan-deveci2618
:-)
Burtay, abi senin uzay gemisinden bildiriyorum. Öncelikle zaman genişlemesinin yanetkisi olsa gerek tüm personelin g.tü başı ayrı oynuyor. Üstelik gemiyi otomatik pilota almışlar, okey çeviriyorlar. Neyse ben birazdan kaptan dahil tüm personeli atomlarına parçalayıp ki hakettiler, gerekli incelemeleri yapıp raporlama yapıcam.
...
Abi sen trollüyosun ya...
gokhan-deveci2618
:-)
Burtay, abi senin uzay gemisinden bildiriyorum. Öncelikle zaman genişlemesinin yanetkisi olsa gerek tüm personelin g.tü başı ayrı oynuyor. Üstelik gemiyi otomatik pilota almışlar, okey çeviriyorlar. Neyse ben birazdan kaptan dahil tüm personeli atomlarına parçalayıp ki hakettiler, gerekli incelemeleri yapıp raporlama yapıcam.
...
Abi sen trollüyosun bizi be... Trollemiyosan eğer ki trollediğini düşünüyorum, tek seçenek şu: delirmişsin bizi de delirtmeye çalışıyosun...
morgan4658
"Bir bakıma sabit duran gemi ile ivmelenme sonucu hıza kavuşmuş gemi arasındaki en önemli farkın, birim ünite başına düşen enerji yoğunluğu olduğunu söyleyebiliriz."
ve " İvmelenme sürecinde, gemiye ve içindekilere mikro düzeylerinde olmak üzere (atom altı hatta kuark altı) düzeyde, sisteme enerji yükleniyor."
Guzel dusunce, ancak her zamanki gibi bir cikintilik yapacagim. Ivmeyi kazandiran, uzay gemisinin yapisinda bulunan yakitin sonucu.
Nihayetinde toplam enerji ( madde kaybinin hizlanmaya donusmesi dahil ), ani kalmaz mi ?
Ancak dediginiz firlatilma esnasinda gemiden ayrilan bir modul senaryosunda gecerli, cunku kutle azaliyor, ayrilan kutle seyahatine devam eden uniteye enerjisini vermis oluyr.
morgan4658
*ani degil, ayni olacak ( keske editleme imkanimiz olsaydi )
morgan4658
" Tam tersi sonuç bulacak. Planck uzunlukları, boyut daralması oranında daralacak.", hatta foton icin hic olmayacak.
burtay-mutlu-shibumi-tr6061
Sn Deveci, trollemek için sahte bir kimlik ve nickname gerekir. Öyle bir şey yok.
Yazılanları anlaman, sadece bilgi düzeyinle değil anlama kapasiten ile de bağlantılı. Bu yüzden seni delirtebilir de... Haklısın.
Yazışma seviyesini düşürmene gerek yoktu. Ama yaptın.
burtay-mutlu-shibumi-tr6061
Sn Morgan, Çıkıntılık değil. Doğru bir soru ve üzerinde düşündüm.
Kütlenin hareket ile kazandığı momentumun karşılığı olan enerjiyi ele alıyorum.
Örneğin 100 tonluk ve bunun 25 tonu yakıt olan bir geminin tüm yakıtını harcayıp ulaştığı bir hızı düşünelim. Hesaplamayı 75 ton olan kısım üzerinden yapacağız. Enerji değeri (kütle=enerji) olarak elbette gemiden atılan yakıtın içerdiği 25 ton madde içeriğinden aşağı olacaktır.
Üzerinde tartıştığım şey, yakıt değil ivmelenen kütlenin birimlerinin enerjisi...
Bu çerçevede aynı düşünce deneyini bir mancınık sistemi ile de ele alabilirsiniz.
Burada fırlatılan kütle hiç değişmez ama mancınıktan ayrıldıktan sonra önce artan ivme, sonra azalan ivme ile hızlanmaya devam edecek ve ardından belli bir noktada sabit hıza kavuşacaktır.
Bunun nedeni; mancınık sisteminden itme esnasında aktarılan enerjinin sisteme yerleşmesi ve sistemin eylemsizlik göstermesi olacaktır.
Deneyi bu şekilde ele alırsanız. gene yukarıda yazdıklarım aynı şekilde geçerli olacaktır.
Önemli olan sabit hız altındaki kütlenin birimlerinin enerji yoğunluğu, öncekine oranla artmış olacaktır.
morgan4658
Manciniktaki ornek aynen cikintiligimi destekliyor :) Cunku mancinikta sisteme disaridan enerji veriliyor, ki bu da ayrilan modul ornegine uyuyor, yani dis etken oldugu surece dediklerinize katiliyorum.
morgan4658
bir de, sizin enerjiden kastiniz kutlenin enerji olarak dusunulmemesi durumunda da katiliyorum.Neyse sonuc olarak boyut daralmasi ile zaten PM kesinlikle azalir.
burtay-mutlu-shibumi-tr6061
Zaten sizinde söylediklerinizden çok farklı değil "bu çerçevede", (belki) farklı bir açı sadece...
Bu durumda sıradaki soru; Hızlanan bir obje de, Planck Mesafesi kısalıyorsa, bunun etkileri ne? olmalı...
Kanımca "sadece bir ölçü birimi" olarak değerlendirme alışkanlığımız sorun oluşturuyor. Planck Mesafesini ona metre cinsi üzerinden bir değer veriyoruz.
Planck Mesafesi en düşük (enerji) seviyesindeki bir fotonun/kuantanın titreşim yapabileceği alan olarak, diye biliyorum.
Yani bu konuda tüm ölçümlerimizi planck mesafesi ve diğer sabitleri üzerinden ele almaya alışırsak, düşünce yapısında da ciddi bir değişim olacaktır.
En düşük enerji biriminin varlık gösterdiği, en küçük alan. Temel birim.
Sistem de (kütlesel olmayan) enerjinin yoğunluk artışını ve buna mukabil daralan Planck Mesafesini bir arada nasıl formülüze edebiliriz?
İşte buna dalga fonksiyonu cevap veriyor. Frekans değişmediği için, bir tek dalga boyunun değişimi (artışı) ile mümkün.
Bu sayfa da benzetme sırasında, kütleyi kabaca 3 uzamsal boyut üzerinde titreşen bir kuantanın, titreşimi ile koruduğu alan olarak tanımladım.
(Geliştirilmeye ve düzeltilmeye ihtiyacı var ama ana fikir; titreşimin belli bir alanı dolduruyor olması.)
Kütlenin en küçük birimleri de bu tür titreşim yapan ünitelerden oluşmuş olmalı.
Şimdi bu ünitelerdeki enerji yoğunluğu arttığına göre (Bu bir katılma- dahil olma biçiminde değil, iki farkı dalganın girişim yapması olarak ele alıyorum. Böylece sistem durdurulduğunda eklenen enerji dalga olarak yoluna devam ederken, kütleye ait orijinal ünite yerinde bozulmadan kalabiliyor.) bu ancak genlikteki artış olarak kendini gösterebilir.
Bunu da tabanı daralırken, yüksekliği artan ikizkenar üçgen gibi ele aldım.
(İlham kaynağı Einstein Işık saati. Onda artan taban mesafesi, dalga boyundaki artışı temsil ediyor.Genlik ise sabit.
Ben ise boyut daralmasından dolayı, aynı oranda daraltıyorum, alan -birim ünitedeki enerji miktarını temsil ediyor- miktarındaki artışı korumak için genliği-yüksekliği artırıyorum. Hala tam kavrayamadığım ve eksik kaldığım bir nokta var burada...)
Matematiksel olarak ikizkenarların uzunluğu geometrik olarak artıyor (girişimde tepe noktaların üstü üste gelip süper pozisyon oluşturdukları anlarda).
Şimdi elimizde iki dalga var.
Bir tanesi "varsayımsal Dalgasal Zaman", diğeri ise artan genliği ve değişen dalga boyu ile farklı bir (kütlenin en küçük) ünitesi...
Deniz yüzeyinde izleriz, dalgalar birbirlerinin içinde geçip giderler, sadece girişim noktalalarında kuvvetleri birleşik etki gösterir.
Varsayımımda Zaman dalga olarak, kütlenin en küçük ünitelerinin titreşimi ile bir sonrakine aktarılıyor. Tabi ünitelerin genliklerinin artışı bu aktarım mesafesini de çoğaltıyor.
İşte bu durumdaki aktarıma; Zaman Genleşmesi diyoruz.
gokhan-deveci2618
Evet, ana akışa ilave olarak şu notları da ekleyelim diycem ama akış falan da bırakmadı tabi arkadaşlar sağolsunlar...
Konu fizik olunca tabi, buz gibi saçmalamanın dayanılmaz hafifliği diyelim.
Neyse ezkaza akışı bu noktaya kadar okuyan aklıbaşında(!) birileri olur belki umuduyla ana akışa katkı sağlaması bakımından son birkaç not daha düşelim.
Zaman için nedir genel kanaat? Bir boyuttur evet, geçmişten geleceğe doğru akan veya geçmişten geleceğe doğru hareket eden bir boyut, diğmi...
Ve işte zamanın ışık hızına yaklaştıkça yavaşladığı-daha yavaş aktığı(!), işte ışık hızında zamanın durduğu falan, diğmi...
Şimdi çok net sorular soralım ki daha önce de dile getirdim bir kısmını.
1) Madem zaman geçmişten geleceğe doğru hareket ediyor, onun hızı nedir? Hareket eden herşeyin bir hızı olmak zorunda diğmi... Yani zaman geçmişten geleceğe doğru hangi hız ile akıyor-hareket ediyor? Bu tespit edildi mi? HAYIR! Pekalâ devam edelim,
2) Zaman madem yavaşlıyorsa, ne kadar yavaşlıyor? Hangi hız ile hareket ediyorken hangi hıza düşüyor hızı? Öyle ya, zaman yavaşlamasından veya "genişlemesinden" kasıt şu ki zamanın geçmişten geleceğe doğru daha yavaş hareket etmesi, diğmi? Pekalâ buna dair bir test veya gözlem var mı? HAYIR!
3) Zamanın ne olduğu veya neyden oluştuğu tespit edildi mi? HAYIR. O hâlde zamanın yavaşladığını dair kanıt ne? YOK!
Arkadaşlar zamanın yavaşladığına dair tezlerin çıkış noktasını söyledim. Ve sözkonusu gerekçe rasyonel olsa da, bu yönde oluşturulan tüm literatür çöp!
Yok işte gözlemciye göre şöyle yavaş akar, ışık hızına yaklaşan için şöyle akar, şöyle durur, hepsi kocaman bir uydurmasyon...
Daha önce bunu yazdım, tekrar ifade ediyorum. Zamanın yavaşladığına dair tek bir somut delil, test, gözlem yoktur.
Ve iddia ediyorum bu tez koca bir balondur.
Zaman yavaşlamıyor!
Yavaşladığını iddia edenler, getirsinler ilgili tezi, çürütücem!
Daha önce ifade ettiğim gibi zamanın gerçekte ne olduğunun anlaşılamaması nedeniyle bu tezler ortaya çıkmıştır.
Yukarda belirttiğim için kısaca kendi düşüncemi tekrar belirteyim.
Uzayda hareket eden bilgidir. Bilgide bir planck anından diğerine C ile taşınıyor. Geçmiş-gelecek algısı/görüntüsü bu şekilde ortaya çıkıyor. Yani bilginin bir andan(!) diğer bir ána(!) taşınması ile.
Ve bu tezin gerekçelerini de akış içinde verdim.
morgan4658
https://www.atmosp.physics.utoronto.ca/people/strong/phy140/lecture32_01.pdf
Muonlarin hizi 0,9999 C oldugu icin omru 70 kat uzuyor ( 70 kat boyut daralmasi yasiyor )
burtay-mutlu-shibumi-tr6061
"Zamanın yavaşladığına dair tek bir somut delil, test, gözlem yoktur. "
GPS uyduları ile koordinatlar nasıl hesaplanıyor o zaman ????
Kendi bakış açınızla bunu nasıl açıklarsınız?
gokhan-deveci2618
morgan, sonunda doğru bir soru sormayı veya tez getirmeyi başardın genç.
Tşk ediyorum ilgili post için.
Lorentz daralmasıyla başlayalım.
Tezin çıkış noktası: Işık hızının farklı gözlemciler tarafından farklı değil yine sabit hız ile ölçülmesi. Bu şuraya evriliyor kabaca: Hız sabitse diğer parametreler değişiyor olmalı ki o da bir; uzunluk diyelim anlaşılması için, iki; zaman. Sonuç: Uzaktaki gözlemci perspektifinden hızı artan cismin boyu kısalır. Ve not: Bunların hepsi VARSAYIM.
Müon ile ilgisi nedir?
Test o ki müon durağan hâlde ortalama 2.2 mikrosaniye sonra bozunuyor. Yani ortalama ömrü 2.2 mikrosaniye diyebiliriz. Ortalama olduğunun da altını çizelim. 10 mikrosaniyeden daha geç bozundukları da test edilmiştir.
Fakat malûm atmosferde oluşan müonlar deniz seviyesinde tespit edilebiliyorlar. Bu ise şu anlama geliyor. Müonlar ortalama ömrü itibariyle(ışık hızına yakın hızlara çıkabildiğinden) en fazla ~700 metre katedebilirler. O hâlde nasıl oluyorda bozunmadan önce 30 km'ye kadar bir mesafe katedebiliyorlar?
Şimdi bunu (1)Lorentz daralması ile açıklıyorlar.
Ne diyordu sözkonusu teori: Hızı artan cismin boyu kısalır.
Bamteline geldik dikkât...
Müonun sözkonusu durumuna nasıl uyarlanıyor/uyduruluyor(!) bu teori?
Müon ışık hızında(%99.995C) atmosferden Dünya'ya girerken, evet(?), müonun perspektifinden bakacak olursak, ee(?), aslında ışık hızıyla ona doğru hareket eden Dünya'dır, allah allah(!), ee(?), bu yüzden örneğin Dünya ve atmosferin en alt katmanı arasındaki mesafe olan 10 km, 500 metreye daralır(Formülden teyitliyor bunu)...
-Yersen!
Formül gelsin diye uydurmaya bakar mısın?!
Müonun perspektifinden bakınca aslında Dünya ışık hızıyla hareket ediyormuş, hareket eden cismin çünkü boyu kısalıyor ya, bunu böyle uydurması lazım geliyor.
Anlaşılacağı üzere Lorentz işiyle ki varsayımdır, durumu açıklamaya çalışma tamamen zorlamadır.
Bunu geçelim, (2)'ye bakalım.
Zaman genişlemesiyle açıklanıyor.
Nasıl?
İşte müonun sözkonusu mesafeyi almasını sağlayan deniyor zaman genişlemesidir. 10 km için formüle koyduğumuzda, 2.2 mikrosaniye 35 mikrosaniyeye genişliyor. Ve bu sayede müon 600 metre değil 10 km mesafeyi alıyor...
Yani müon sözkonusu hıza çıktığı için 2.2 mikrosaniye daha yavaş aktığı için daha fazla mesafe katetmiş oluyor.
Tamam, buradaki süreç en azından ilkindeki gibi uydurmasyon yürümüyor. Ve gayet rasyonel.
Fakat pekalâ şunu soralım: Müonun durağan hâldeki ömrü ne kadar? 2.2 mikrosaniye. Rölativistik hızlarda ne kadar, 200 mikrosaniyeye kadar çıkıyor, diğmi?
Ömrünün uzamasının nedeni neden rölativistik hızlara çıkması olamaz?!
Yani ışık hızına yakın hızlandığında daha geç bozunuyor olamaz mı, durağan vaziyette bozunma süresine kıyasla? Bunun olmadığı ne belli?