burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Eylemsizlik momenti nedir?
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Eylemsizlik, kütleli bir cismin çekme-itme şeklindeki bir kuvvet tarafından ivmelenmesine karşı gösterdiği dirençtir. Yani kütlesi olan her cisim eylemsizliği vardır.
Duran bir cismin eylemsizliği cismin kütlesine bağlı olduğu gibi, dönen bir cismin eylemsizliği de eylemsizlik momentidir. (m kütleli ve r uzaklığında eksen etrafında dönerse mr^2'dir. )
İşin daha ilginci, eylemsizlik aynı zamanda, momentum gibi "göreceli"...
Örneğin: Bir uzay gemisindesiniz ve saatte 3000 km hız ile gittiğinizi farz edelim.
Uzay gemimizin duvarları, her türlü kuvveti geçirecek şekilde, geçirgen olsun. (Yani isteyince elimizi daldırıp, içine müdahale edebilelim.)
Momentumun korunumu gereği, bu uzay gemisinin kütle merkezine farklı açıdan ve değerde bir kuvvet etki etmediği sürece, bu gemi aynı hızla, aynı vektör yönünde sonsuza kadar gider.
Şimdi iki tane gözlemcimiz var. 1 tanesi uzayda sabit bir noktada, diğeri uzay gemisini içinde sabit bir noktada.
Uzay gemisindeki farklı bir nesne için (1 kg'lik top), dışarıdan uzaydan gözlemleyene göre bu nesne uzay gemisi ile aynı hızdadır ve bu gözlemci tarafından durdurulmaya çalışılırsa, bu hızından (3000 km/sa) kaynaklanan momentum değerinde kuvvet gerekecektir.
Uzay gemisindeki gözlemci açısından ise, bu aynı nesnenin hiç bir momentumu yoktur. Onu ancak çekme veya itme ile hareketlendirebilecektir.
İşin ilginç yanı, bu nesneyi mesela saatte 10 km hıza çıkartacak kadar ivmelendirmiş olursa, nesne kütlesi ile orantılı olarak sadece bu hız için eylemsizlik gösterecek.
Buna karşılık dışarıdaki gözlemci ise aynı nesneye 3010 km/saatlik hız için direnç gösterecektir.
Diğer bir deyişle, aynı hızdaki- gözlem referansındaki kişiler için momentum ve dolayısıyla eylemsizlik yok iken, farklı hızlardaki kişiler-nesneler için, hızları oranında momentum ve eylemsizlik farklı oluyor.
Uzaydaki gözlemciye göre, uzay gemisinin + nesneye verilen hareketin hızına göre eylemsizlik oluyor.
Buna karşılık gemi içindekine göre (evren yerine, içinde hareket edilen ortam-gemi baz alınıyor) hesaplama yapılıyor.
Eğer uzaydaki gözlemci mesela saatte 2500 km hız ile giden başka bir gemide olsaydı, bu sefer bu değer 510 km olacaktı.
-----------------------------0--------------------------
Şimdi bu açıdan serbest düşmeyi ele alırsak, tüm nesneler uzay boşluğunda serbest düşme halinde olduğuna göre ve bu durumlarında birbirleri üzerinde etkiyen bir kuvvet saptanmadığına göre; hepsi (durağan iken) aynı hızda olmalılar.
---------------------------------------------------
Varsayımım açısından; bu ancak, evrenin genişlemesiyle yapılan ortak-eşdeğerli bir hareket sonucunda olabilir. Yani tüm durağan kütleler, evrenin genişleme yönünde, serbest düşüş halindeler de diyebiliriz, diye düşünüyorum.
Buradan @serdarrah'ın sorusuna dönersek, ( https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/32660/)
Evet, kütle çekimi kuvveti (bence de) maddenin tüm kütlesiyle değil ama onunla ifade edilen tüm atom kütlelerinin (hatta atomları oluşturan temel parçacıklarının) "bileşke değeri" ile etkileşimde olduğunu düşünebiliriz.
Bu yüzden, kütleçekimi tek bir atom boyutuna da indirgeyemeyiz. Nesnenin atomlarının bileşke kütleçekim kuvveti öne çıkıyor.
Kütle artıkça, bileşke kuvvet değeri de artıyor.
Diğer yandan bu kütleyi parçalarına ayırsak dahi, her eşdeğerli kütle miktarı üzerindeki kütle çekim kuvveti hep aynı. İstediğimiz kadar küçük parçalara bölelim.
-----------------------------------0--------------------------
Kütle çekim kuvvetini, süper akışkan içindeki hareketli parçacıklar arasındaki düşük basınç alanı olarak tanımladığımda (bu bir varsayımdır sadece) ise, durum değişmiyor.
Gene parçacıklar arası birebir etkileşim oluyor ve yine parçacıkların oluşturduğu topakların-kütlenin, bileşkesi alınıyor.
Sadece bu sefer, hesaba "sadece parçacıkları değil", bu parçacıklar arasında "bağları sağlayan kuvvetler" de ekleniyor.
Yani; kütle çekim kuvveti olarak saptadığımız değerler,
bu kütleleri oluşturan parçacıklara tek tek etkiyen kuvvetlerin toplamından büyüktür, diye düşünüyorum.
Bütün kütleli nesneler etrafında saptanan karanlık maddenin varlığının, bu bağları sağlayan kuvvetlerle bağlantılı olduğunu düşünüyorum...
*** Fikir, yorum, düzeltme ve eklemeleriniz?
vide-supra1191
Burtay Bey bir önceki soruya vereceğiniz cevabı bekliyordum ben de. Konuya eylemsizliği dahil ederek genişletmeniz güzel olmuş çünkü kütlenin kökeni ve asıl oluştuğu etkileri düşünmeden etkilerini ele almak eksik olacaktır diye düşünüyorum.
Kütlenin temelde harekete karşı eylemsizlik ile cevap vermesinin nedeni onu oluşturan temel parçacıkların net momentumlarının değişmesidir. Kütle, statik bir olgu olmak dışında hareket ve titreşime yapılan müdahale sonucunda sonradan oluşan bir net momentum farkı olarak hissedilebilir. Eylemsizlik kütlesi olan her cismin kütleçekim alanına da sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Başka sorularda enerjinin farklı referans noktalarında korunmadığını ve lorentz dönüşümleri sayesinde yapıldığını ele almıştık. Sizin bahsettiğiniz durum da aynı şekilde 0.1c den itibaren etkileri gözlenmeye başlayan bir uzay- zaman faktörü. https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/29305/-------------http://www.batesville.k12.in.us/physics/PhyNet/Mechanics/Relativity/relativistic_momentum.html
Ya da aslında uzayda cisim uzayda jeodezik eğrileri takip ederken sadece düşüyor olmasına karşın başka bir referans noktasından baktığımızda bir kütleçekim kuvveti tarafından çekildiğini de düşünebiliyoruz. Bunlar gerçekten karışık konular ve kütleçekim etkisine kuvvet demenin doğru olup olmadığı, ya da farklı bir kelimenin kullanılmasının gerekip gerekmediği konusunda biraz düşünmeye ihtiyaç var gibi.
Kütleçekimini maddenin tüm kütlesi ile düşünmek ile atomları birer birer ele alarak düşünmek arasında nicelik olarak bir fark olmaması gerekir. Yani sadece çok güçlü bir bilgisayarın bileşke kuvveti hesaplaması dışında bir atomdan başlayarak maddenin bütünü açısında vektörel işlemler haricinde değişen bir durum olmadığını düşünüyorum. Fakat bu atomun çekirdeğine ya da protonun kütlesinin nereden geldiğine baktığınızda bir anda değişmektedir. Çünkü daha önce bahsettiğim quark titreşimleri ve etkileşimlerinin gerçekleştiği gluon alanında yüksek miktarda hareket yani momentum vardır ki bir dış kuvvetle momentum üzerinde değişiklik yapmak kuvvet gerektirir. Bu noktada gereken kuvvet miktarına kütle diyebiliriz. (Higgs alanının parçacıklara verdiği kütleyi hala nasıl tanımlamam gerektirdiğini bilmediğimden dolayı fikirlerimde açık bir kapı bırakıyorum.)
Burtay bey son paragrafta kütleyi oluşturan en küçük parçala etki eden (ya da parçaların oluşturduğu) kuvvetlerin tek tek toplanması sonucunda elde ettiğimiz değerin, neden kütleçekimi olarak saptadığımız değerden neden daha küçük olması gerektiğini düşünüyorsunuz?
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Sayın Vide Supra,
Merhaba...
Benzetme erbabında, evreni bir tepsi olarak düşünsek. (2 boyutlu bir düzlem üzerinden düşünce rahatlığı nedeniyle) Tam ortasından rotasyon versek, tepsi üzerindeki parçacıkların durumu ne olurdu? Diye düşünelim.
Dönen cismin eylemsizliğinden bağımsız olarak, tepsi üzerindeki parçacıklar merkezden dışarıya doğru "doğrusal bir hat" ile eşdeğerli hız ile hareket ederlerdi.
Bir de tepsinin metal değil de, esnek bir malzemeden olduğunu düşünelim. Böylece rotasyon artıkça, yüzey daha da esnesin.
Parçacıkların durumunu şimdi değerlendirirsek, genişleme yönünde doğrusal hareket ederken, bulundukları bölgeye göre eşit hızlarda olduklarını görürdük.
Bölgesel bazda hızları değişmesine (kenara yaklaştıkça artmasına) rağmen, bu 2 boyutlu düzleme göre aynı ilerleme sırasında bulunanların "birbirlerine göre hızları, Sıfır " ve hepsi serbest düşme halinde olurlardı...
Bunu evrenimizdeki durumun, eşdeğerli bir benzetmesi olarak düşünüyorum.
(Kütleçekim kuvveti, bana göre bir çekme kuvveti değil zaten. Uzay-zaman dokusunun basıncıyla, nesneler arasındaki düşük basınç alanına doğru itilmeleri.
Bu basıncı, bir kuvvet olarak tanımlamak daha doğru olur gibi geliyor. Çünkü belirttiğiniz gibi kütlesi olan her nesnenin bir eylemsizliği var. Eylemsizlik ise momentum ile doğrudan ilişkili.
Ve momentum sadece kütleli parçacıklara has bir durum değil. Enerji alanlarının, elektromanyetik dalgaların, kütlesiz parçacıklarında momentumu olabilir. Ki her şeyin var. (En azından fizik kitapları böyle diyor.))
Devam edeceğim.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Sayın Vide Supra,
Merhaba...
Benzetme erbabında, evreni bir tepsi olarak düşünsek. (2 boyutlu bir düzlem üzerinden düşünce rahatlığı nedeniyle) Tam ortasından rotasyon versek, tepsi üzerindeki parçacıkların durumu ne olurdu? Diye düşünelim.
Dönen cismin eylemsizliğinden bağımsız olarak, tepsi üzerindeki parçacıklar merkezden dışarıya doğru "doğrusal bir hat" ile eşdeğerli hız ile hareket ederlerdi.
Bir de tepsinin metal değil de, esnek bir malzemeden olduğunu düşünelim. Böylece rotasyon artıkça, yüzey daha da esnesin.
Parçacıkların durumunu şimdi değerlendirirsek, genişleme yönünde doğrusal hareket ederken, bulundukları bölgeye göre eşit hızlarda olduklarını görürdük.
Bölgesel bazda hızları değişmesine (kenara yaklaştıkça artmasına) rağmen, bu 2 boyutlu düzleme göre aynı ilerleme sırasında bulunanların "birbirlerine göre hızları, Sıfır " ve hepsi serbest düşme halinde olurlardı...
Bunu evrenimizdeki durumun, eşdeğerli bir benzetmesi olarak düşünüyorum.
(Kütleçekim kuvveti, bana göre bir çekme kuvveti değil zaten. Uzay-zaman dokusunun basıncıyla, nesneler arasındaki düşük basınç alanına doğru itilmeleri.
Bu basıncı, bir kuvvet olarak tanımlamak daha doğru olur gibi geliyor. Çünkü belirttiğiniz gibi kütlesi olan her nesnenin bir eylemsizliği var. Eylemsizlik ise momentum ile doğrudan ilişkili.
Ve momentum sadece kütleli parçacıklara has bir durum değil. Enerji alanlarının, elektromanyetik dalgaların, kütlesiz parçacıklarında momentumu olabilir. Ki her şeyin var. (En azından fizik kitapları böyle diyor.)) Eğer her şeyin momentumu var ise, eylemsizlikleri de olmalı diye düşünüyorum.
Devam edeceğim.
(Burada okumayı durdurup bir kaç dakika düşünün. Eğer hatalı bir mantık çıkarımı ise, okumayı kesin. Beni hemen uyarın. Çünkü yazının devamı bu çıkarıma dayanacak. Bende hatamı ele alayım.)
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Mikro'dan, makro ya doğru bakarsak, en küçük parçacıklardan itibaren, parçacıkların bir araya gelirken bir sistem oluşturduğunu ve bu sistemi oluştururken bağların kurulmasını sağlayan enerjilerinde, bir üst seviye için "tek bir alan" (veya nesne) olarak karşılandığını görüyoruz. (Örn: Gluonların kütlesi de protonun, nötronun kütlesine dahil. Elektronların enerji seviyeleri, hızlarındaki momentum atomun kütlesine dahil. )
Makro düzeyde aynı kural bir şekilde geçerli olmalı bence... Güneş sisteminin kütleçekim kuvveti, içindeki tüm gök cisimlerinin ve bunlar arasındaki kuvvetleri sağlayan ilişkilerin bileşkesi olmalı yani...
Mikro düzeyden kütle çekimini ele aldığımızda, esas üzerinde durduğum nokta, parçacıklardan yansıyan ve enerji taşıyan dalgaların sinerjisi oluyor.
Varsayımıma göre, parçacıkların saptadığımız titreşimleri aslında kendilerinden kaynaklanmıyor. Bu yüzden, varolduklarından beri aynı şekilde enerjilerini kaybetmiyorlar. Kütle kaybetmiyorlar titreşim ile foton yaysalar bile.
Çünkü tüm titreşimler aslında parçacığın kütlesine, spinine ve göre oluşmuş (EGD) yansımaları... (Buna kütleçekim dalgaları da dahil...)
[ Açıklama: EGD dediğim bu varsayımsal dalgalar, evrenin genişleme yönünden geliyor. Yani her yönden.
Bu durumda parçacığın -kütlenin etkileşimde olduğu bir çok açıdan (her yerden) gelen bir çok dalga sırası olmalı. Üstelik bunlar, parçacığın evrendeki fiziksel koordinatına göre, ulaşma sıralarına göre farklı dönemlerde salınmış, aralarında çok az da olsa "taşınan kuvvet farklılığı" olan dalgalar.
Bunun diğer anlamı, aslında "bir çok zaman boyutu" ile iç içe olabiliriz demektir.
Oysa ölçümlediğimiz tek bir "Süre" sabiti var. (Ya da öyle algılıyoruz.)
O zaman bir tanesi diğerlerine göre çok baskın olmalı ki, belirleyici olabilsin.
Bu durumda taşıdığı kuvveti tamamen kullanabilecek, "tek bir" dalga yönü olduğunu fark ettim: Parçacığın-kütlenin, evrenin genişlemesi ile yapmış olduğu hareketle aynı düzlemde olan dalga sırası. Kütlenin hareketi ile 0 derece yapan başka dalga yok çünkü.
Bu bize "Süre" kavramını sağlarken, bu ve diğer dalgaların enerjisi, parçacığı farklı açılardan karşılıyor. Parçacığın, bunların bileşke kuvvetine göre duruşu ise spinini veriyor.
Diğer Zaman Dalgaları, enerji sıkıştırıp biçimlendirirken, kütle formunun "dağılmadan korunmasını ve titreşmesini" sağlarken, "Süre" kavramına neden olan Özel Dalganın (Sıfır derece açı yapan) enerjisinin bir kısmının, (daha yoğun enerji alanından girmesinden dolayı) geri yansıdığını düşünüyorum. İşte bu yansımaları, parçacığa has-özel "titreşimleri" olarak kabul ediyoruz. ]
Bu yansıyan dalgalarında enerji taşıdığını ve yoğun oldukları bölgelerde alan oluşturduklarını böylece tepe ve dip noktalarında kütleli imiş gibi geçici tepkiler verdiklerini düşünüyorum.
(Bir bakıma bu kuantum kaynaşma ortamında var olup, yok olan parçacıkların kütlelerini de dahil ediyorum.)
Çünkü bu sanal parçacıklar tamamen bir olasılık dizisi ile ortaya çıkıp kayboluyor olsalar da. bölgesel bazda, "ortaya çıkan ve kaybolan toplam parçacık sayısı", "belli bir sayı aralığında" olmalı.
Yani dalgalar kesişiyor. Dalgalarda taşınan enerji miktarı, bu kesişme ve üst üst binme noktasında bir anlığına kütleli bir parçacık gibi gözükmesine izin verecek kadar yoğunlaşıyor. Dalga yoluna devam ediyor, parçacık gözden kayboluyor. Ama bir sonraki kesişmede gene sanal bir parçacık daha oluşuyor.
Bu sanal parçacıkların yerlerini kesin olarak bilemesek de, toplam sayıları alan bazında belli bir sayı aralığında kalmalılar. Aksi halde olasılığa dayalı kuantum hesaplamaları bile anlamsız olurdu bence.
Hatta, galaksilerdeki gök cisimlerinden yayılan dalgalardaki enerjilerinin de, galaksiler çevresinde ve içinde yoğunlaşan karanlık madde ile olan ilişkisini bu şekilde ele alıyorum.
Özetle; atom düzeyinde parçacıkların arasında bağların yanında, bu parçacıklardan yansıyan dalgaların oluşturduğu kuantum kaynaşma alanının da bir alan oluşturduğunu, momentum yüklenebildiğini, bu nedenle kütleli imiş gibi kütleçekime katkıda bulunduklarını düşünüyorum.
venividi7017
Burtay Bey,
Yazının tamamını okumadım belki önemsizdir ancak tepsi ve ortadan verilen rotasyon örneği evrendeki dönel simetriyi bozuyor. Evrenin genişleme dinamiğini geçtim parçacık spinlerine kadar ucu dokunur.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Sayın Venividi,
şüphenizi çektiyse önemsiz diye bir şey olmaz bence...
Örneği, evrendeki kütleli parçacıkların hem evrene hem de birbirlerine göre olan hareketini, bir düzlem üzerinde (zihnimizde) eş değerli olarak gözlemleyebilelim diye verdim.
Başka bir endişe ya da düşünce olmadığı için, dikkatinizi çeken noktayı görmedim.
Ama "Dönel Simetri" kavramını ve neyi ifade ettiğini bilmiyorum.
Bu yüzden dikkatinizi çeken şeyi ve bu terimi biraz daha irdelerseniz çok sevinirim.
(Bilimsel tanımına baktım . Wikipedia'da baktım. Ama bağlantıyı, özellikle parçacık spinleriyle olan anlayamadım.. Yardımınız lazım.)
venividi7017
Vikipedi'de nitelikli tanım altında bahsediyor aslında. Bende Karanlık Profilin'in yaptığı bir paylaşımdaki paragrafta(aşağıda alıntı) görmüştüm üstüne araştırdım tabi. O örneği ne derece kabul ettiğinize göre fark yaratabilir.
Saf, yönsüz 1’lerin ve 0’ların dizisinde, birbirimizin gökadalarını hangi yönde bulabileceğimizi ifade edebilmenin bir yolu yoktur; çünkü “doğa bize evrensel [bir referans çerçevesi] sağlamaz,” diyor Popescu. Eğer öyle olsaydı, örneğin evrenin dokusunda her yere hareketin yönünü belirtecek biçimde küçük oklar dikilmiş olsaydı, evrenin bir simetrisi olan “dönel değişmezlik” çiğnenirdi. Döner masalar, evrenin hareketi ile hizalandığında daha hızlı dönmeye başlarlardı ve açısal momentum korunumu görünmezdi. 20.yüzyılın başlarında matematikçi Emmy Noether, her simetrinin bir korunum yasası ile geldiğini gösterdi: Evrenin dönel simetrisi, açısal momentum adı verilen niceliğin korunumunu yansıtır. Popescu’nun düşünce deneyi, uzaysal yönün enformasyon ile ifadesinin olanaksızlığının, korunum yasası ile ilgili olabileceğine işaret ediyor.
Bu yazının kaynağı: https://bilimfili.com/kuantum-termodinamik-devrimi/
venividi7017
Vikipedi'de nitelikli tanım altında bahsediyor alsında. Bende böyle birşey olduğunu Karanlık Profil'in paylışımında ki paragrafta(aşağıda alıntı) öğrendim üstüne biraz araştırdım. O örneğe bakışınıza göre fark yaratabilir.
“Sizin ve benim, uzak gökadalardaki ayrı gezegenlerde yaşadığımızı varsayın,” diyor Popescu. Diyelim ki Popescu gezegenini bulmak için nereye bakmanız gerektiğini size iletmek istesin. Tek sorun bunun fiziksel olarak imkansız olması: “Size Hamlet’in öyküsünü gönderebilirim. Ama bir yön belirtemem.
” Saf, yönsüz 1’lerin ve 0’ların dizisinde, birbirimizin gökadalarını hangi yönde bulabileceğimizi ifade edebilmenin bir yolu yoktur; çünkü “doğa bize evrensel [bir referans çerçevesi] sağlamaz,” diyor Popescu. Eğer öyle olsaydı, örneğin evrenin dokusunda her yere hareketin yönünü belirtecek biçimde küçük oklar dikilmiş olsaydı, evrenin bir simetrisi olan “dönel değişmezlik” çiğnenirdi. Döner masalar, evrenin hareketi ile hizalandığında daha hızlı dönmeye başlarlardı ve açısal momentum korunumu görünmezdi. 20.yüzyılın başlarında matematikçi Emmy Noether, her simetrinin bir korunum yasası ile geldiğini gösterdi: Evrenin dönel simetrisi, açısal momentum adı verilen niceliğin korunumunu yansıtır. Popescu’nun düşünce deneyi, uzaysal yönün enformasyon ile ifadesinin olanaksızlığının, korunum yasası ile ilgili olabileceğine işaret ediyor.
Bu yazının kaynağı: https://bilimfili.com/kuantum-termodinamik-devrimi/
sibel-atasoy7289
Burtay Bey, kabuller ve ilerleyişinizdeki argümanları anlayabilecek kadar fizik bilgisine sahip değilsem de vardığınız şu sonuç: "atom düzeyinde parçacıkların arasında bağların yanında, bu parçacıklardan yansıyan dalgaların oluşturduğu kuantum kaynaşma alanının da bir alan oluşturduğunu, momentum yüklenebildiğini, bu nedenle kütleli imiş gibi kütleçekime katkıda bulunduklarını düşünüyorum." bana çok dikkat çekici geldi. Acaba bu sonuca uygun bir örnek verebilmeniz mümkün mü?
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Sayın Veni Vidi,
Teşekkür ederim. Yazıyı tekrar okudum ve hatırladım sayenizde. Karanlık Profile de paylaşımından dolayı müteşekkirim...
Sanırım kast ettiğinizi anladım. Parçacıkların spin'i konusunda farklı bir görüşe sahip olduğum için kavrayamamışım sanırım.
Bana göre Spin, rotasyonal bir hareket değil. Parçacıkların açısal momentumları olabilir. Bu konuda tartışılacak bir şey de yok...
Spin de, parçacığın kütlesini belirleyen bir özelliği bu konuda da hem fikirim.
Ancak görüşüm, spini sabit bir duruş olarak ele alıyor.
Spin; varlığı olmadığına kanaat getirilen ether eşdeğerlisi bir ortamda, (varlığı ispatlanmamış) dalgalarla şekillenmiş bir "duruş".
Basit örnekle; parçacık titreşimi ile bir alan oluşturuyor. Titreşim yönlerine ve şiddetine göre bu alanın, güçlü ve baskın olduğu doğrultular ve zayıf, çekinik olduğu doğrultular var. Sonra dalgalarla aktarılan kuvvetler karşısında, üzerinde biriken kuvvetlerin şiddetine ve yönüne göre, "sabit bir duruş" sergiliyor.
Dalgaların yönü ve şiddeti değişmedikçe, ya da içerilen enerji miktarı (ve dolayısı ile alanı) değişmedikçe, bu duruş değişmiyor.
Eğer ek bir kuvvet ile bu pozisyon değiştirilirse, tekrar eski pozisyonuna dönüyor.
Spin sayıları da kaç tur çevrildiklerinde, eskisi ile aynı duruşa sahip olacaklarını gösteriyor.
Eğer "zorla farklı bir duruşta kalmaya zorlanırsa", üzerindeki (dalgalardan kaynaklanan) bileşke kuvvetin açıları değiştiği için, artık tamamen farklı bir parçacık oluyor. Kütlesi de buna göre değişiyor.
Benzetme örnek olursa, rüzgarlı, dalgalı ve akıntılı bir denizde; dairesel bir teknenin spini yoktur. Hangi yöne ne kadar çevrilirse çevrilsin, gelen kuvvetlere karşı duruşu ve direnci hep aynıdır.
Dikdörtgen bir tekne'nin ise, 1/2 'dir. Yani yarım tur döndüğünde, üzerine gelen kuvvetleri aynı şekilde karşılıyordur.
(Kare ise 1/4- gerçekte böyle bir spin yok ama...)
Herhangi bir teknenin spini ise, aero ve hidrodinamik dizaynından dolayı 1'dir. Bu kuvvetleri en az enerji ile karşılayabileceği tek bir duruş şekli vardır. Tekneyi yan veya ters çevirseniz bile, üzerine düşen kuvvetlerin bileşkesi değişeceği için, sonunda tekrar ilk pozisyonuna döner.
Bu pozisyonu korumak için en az enerjiyi harcarken, değişimine direnç gösterecektir. İşte bu da potansiyelidir.
Diğer yandan , zorla duruşunu değiştirip, demirlersek-sabitlersek, artık üzerine gelen kuvvetlere eskisinden farklı direnç göstereceği için, bu kuvvetler açısından tamamen farklı bir teknedir. Çok daha ağır bir tekneymiş gibi bile algılanabilir.
Bu nedenle, evrenin bir dönme hareketi olsaydı bile parçacıkların spini bence etkilenmezdi.
Hatta belki spin bir dönme hareketi olsaydı bile etkilenmeyebilirdi. Çünkü, zaten mevcut olan duruma göre spinler belirlenmiş ve sabitlenmiş olurdu.
Diğer yandan dönel simetrinin bozulması konusunu hala anlayamadım. Eğer yazıdan çıkardığım anlam doğruysa; hareketli nesne için dönme hareketi ile doğrusal hareket arasında enerji alış verişi olabildiğine göre (enerjinin korunumu açısında), galaksilerden atomlara kadar her şeyin bir dönme eylemine sahip olmasını, evrenin dönüşünden kaynaklandığını da iddia edebiliriz gibi geldi.
"Döner masalar, evrenin hareketi ile hizalandığında daha hızlı dönmeye başlarlardı ve açısal momentum korunumu görünmezdi. "
(Bu bilmediğim ve henüz anlamadığım bir kavram, bu nedenle net bir fikir ifade edemem. Kazandıkları hızın bir kısmını açısal momentumlarına mı aktarıyor yoksa hız momentumları artınca, açısal momentumlarının düşmesi gerektiğini ifade ediyor anlamadım. )
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Sayın Sibel Atasoy,
Teşekkür ederim. Sorunuzun şeklinden ve dikkat ettiğiniz noktadan bakarsak, fizik bilginiz en azından beni aşıyor. Ya da bu konunun-fiziğin uzun süredir meraklısısınız gibi...
Yazdıklarım bir kaç varsayıma dayandığı için, size yabancı ve anlaşılamamış olması da bu yüzden doğal.
Eğer "ara yazım" uzun gelirse, direk "sonuç kısmında itibaren okuyabilirsiniz.
(Necmi Bey'i geri döndürecek bir yazı olur umarım.)
--------------000-------------
Alıntı: Kuark milimetrenin milyarda birinin milyonda biri büyüklüğe sahip. Bu kadar küçük bir alanda hareket edebilen bir parçacığın, Heisenberg'in "Belirsizlik Teorisi"ne göre, yüksek bir hıza ve onunla birlikte de yüksek bir enerjiye sahip olması gerekiyor.
Bu nedenle elementer parçacık fiziği uzmanları, Chicago kentinin kenarına kurulmuş Tevatron dairesel hızlandırıcıyı çalıştırıp, içine o güne kadar kullanılan en yüksek enerji olan 900 milyar elektronvoltluk (bir elektron, 1 voltluk bir gerilimin içinden geçtiği zaman, 1 elektronvoltluk enerjiye sahip oluyor) enerjiyi pompaladıklarında çok heyecanlanmışlardı. Deneyleri için, saniyeler süren bir zaman diliminde, Chicago'nun bir yıllık elektrik tüketimine karşılık gelecek kadar enerji kullanılmıştı. Proton paketleri artan bir hızla yeraltındaki tünelin içinde uçuyor ve tünel duvarında yer alan dev elektromıknatıslarla yönlendiriliyordu. Proton paketleri en yüksek hıza ulaştığı anda bir karşı madde paketine çarptı. Parçalanması mümkün olmayan parçacıkların bozulması da söz konusu olamaz. Ancak tuhaf bir şekilde milyonlarca dolar değerindeki dev ölçüm cihazları, paketlerin her milyarıncı karşılaşmalarında, çarpışmanın gerçekleştiği noktanın sağ köşesinden fırlatılan parçacık yağmurları kaydettiler.
Sanki parçacıklar, kuarkların içinde bulunan çok yoğun bir şeyle çarpışmışlardı.
Aslında bu, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir şeydi. Bilim insanları deneyi tekrarladılar. Bu esrarengiz parçacık yağmuru yeniden oluştu. Fizikçiler bir sorunla karşı karşıyaydılar. Fermi Laboratuvarı araştırmacısı William Carithers, altı yıl önce "Öyle görünüyor ki, kuarklar maddenin temel parçacıkları değiller ve başka bir tür iç yapıya sahipler" demişti.
Böylece, "standart model" proton paketlerinin yağmurları altında erimeye başlamıştı. Dünyada kuarktan daha küçük yapı taşları mevcut olabilirdi. Bunlara "preonlar" ya da "haplonlar" (Yunanca haplos kelimesinden alınma. Haplos: basit, tek, sade) adı veriliyor. Şu anda bu parçacıklarla ilgili bilinen tek şey de bu zaten. Preonlar sadece, kuarkları parçalamak için çok fazla enerji kullanıldığında kendilerini gösteriyorlar. Fizikçilerin deneyinde ortaya çıkan bu şaşırtıcı bulgunun, kuarkların parçalanması mı, yoksa bir hesap hatası nedeniyle ortaya çıkan bir sonuç mu olduğu tam anlamıyla bilinmiyor.
( Kaynak: http://www.focusdergisi.com.tr/bilim/00153/)
Bu yazıyı vermemdeki amaç; Temel Parçacık olarak nitelediğimiz her şeyin, bilgi ve teknoloji artışımızla hep bir alt parçasının çıkmasına işaret etmekti.
Parçacık olarak nitelediklerimiz aslında, çoğunlukla daha küçük başka bir parçacığın titreşimi ile oluşturduğu alandan ibaret gibi...
Atom örneğinde olduğu gibi, temel parçacıklar arasında oransal olarak çok büyük boşluklar var. Çekirdek temel parçacıklarını ele aldığımızda, genel bunları oluşturan parçacıkların (kuarkların) işgal ettikleri alanda çok az yer kapladığını görüyoruz. Matruşka bebekler gibi.
Ama bebekler oransal olarak çok küçük.
--------------------------000--------------------------
Yazının kaynağını bulamadım. Okuduklarım arasında yitmiş. bir yazıda protonun kütlesinin kaynaklarının bile tam olarak saptanmadığını, kuark kütlesi + bağ oluşturan gluon parçacıklarının kütle toplamı, protonun toplam kütlesinin yaklaşık %75'ine denk geldiğini, kalan kısmının kaynağının hala belirsiz olduğunu yazıyordu.
Gene galaksilerin dönme hızları ve kollarının dağılmadan buna uygun hareket etmeleri sonucu, gözükenden daha fazla kütle olması gerektiği bulundu ve kütleçekim kuvveti ile ışığın yolunu bükmesi sonucu karanlık madde keşfedildi.
Karanlık; çünkü o kadar küçük ve belirsiz ki, o kadar çevresiyle etkileşimsiz ki, hiç bir yerde tespit edilemiyor. Ama kütle çekimine etki eden bir varlığı var.
Diğer yandan kuantum düzeyinde, evrenin kaynaşan bir deniz gibi olduğunu biliyoruz. Bize düz gözükmesine aldanmayalım.
Parçacıklardan yayılan elektromanyetik dalgalar, güneşlerden atılan elektromanyetik dalgalar, kütleler, enerji dönüşümleri, kütle çekim dalgaları vs.vs. akla gelebilecek her türlü etkiden kaynaklanan dalgalarla kaynaşan bir enerji denizindeyiz.
Her ne kadar kuantum kaynaşmasını, parçacıkların dalga gibi hareket etmesi ve belirsizleşmiş hareketleri olarak ele alınsa da.
Bence, durum tam tersi, "alanlar parçacık gibi" davranıyor.
Gerek makro galaksiler boyutunda, gerek mikro boyutlarda hala varlığı kütle çekimine katkısı olan ve kütleli olarak davranan bir şeyler var.
Bence bu "şey" ler birbirinden farklı şeyler olmamalılar. En azından tabi oldukları doğa yasaları çerçevesinde... Ki aynı sonucu doğurabilsinler.
------------------------000--------------------------
Sonuç: Bu kadar küçük değerlerin söz konusu olduğu ortamlara yönelik direk bir gözlem sonucunu maalesef örnek olarak veremiyorum.
Ama çeşitli bilimcilerin bu konuda çalışmaları ve varsayımları var.
http://assa.saao.ac.za/wp-content/uploads/sites/23/2014/09/Quantum-fluctuations-of-spacetime.pdf - Özellikle sayfa 2 son paragraf ile 3ncu sayfa ilk cümleler)
Eğer bir şeyler momentum yükleniyorsa, kütleli gibi davranabileceklerdir. Foton bile kütlesiz haline rağmen, momentumu ile itme uygulayabiliyor.
Bütün enerji alanları, elektrik veya manyetik olsun, uzay-zaman dokusunu sanki kütleliymiş gibi büküyor. (Enerjinin her türlüsü büküyor zaten.)
https://physics.stackexchange.com/questions/70993/how-energy-curves-spacetime
Kuantum düzeyinde parçacıklardan titreşimleri ile evrene yayılan bir çok dalga var. (Bir çoğunun yansıma olduğunu iddia ediyorum ama bunu şimdilik görmezlikten gelelim.)
Bu dalgaların kaynaştığı, bir bir ele aldığımızda düzensiz ve kaotik olan bu alanda, bir çok dalga üst üst gelecek ve birbirini kesiyor. Yani düzensiz ve belirsiz olmasına rağmen, belli bir oranda noktasal geçici enerji yoğunlaşmaları olacaktır. Bunların, Higgs alanı ile olan etkileşimleri ise, bu geçici noktaların kütleli gibi etki etmelerine neden olacaktır.
Bu çerçevede, "Karanlık Madde"den var varlığından başlayarak, atom içindeki boşluklardan parçacıklara dahil olan "kaynağı belirsiz tüm kütle değerleri"nin örnek olabileceğini düşünüyorum.
----------------------------000------------------
Neden olası örnek olarak Karanlık Madde'yi düşündüğümün açıklaması:
Kuantum kaynaşma alanı, bir enerji kaynaşma alanıdır. Bir bakıma bir ağ gibi de düşünebiliriz. Sadece düğüm yerleri ve göz büyüklükleri sürekli ve hızla değişiyor ama toplam düğüm ve göz sayısı sabit.
Aslında iddiam mevcut yaklaşımlardan çok da farklı değil...
Fark olarak, Kuantum alanındaki dalgalanmaların oluşturduğu geçici parçacıkların, düz uzay-zamandan enerji borç aldığını düşünmüyorum. Düğümlerde oluşan enerji yoğunlaşmalarının, bir tür dalgayla (EGD) etkileştiğini düşünüyorum.
Özetle; size bu konuda "Karanlık Madde" haricinde sunabileceğim net bir örnek yok. Tabii o da kabul görürse...
Çünkü Karanlık maddenin bir özelliği ağırlıkla kütle etrafında kümelenmiş olması. Üstelik kütleden etkilenmesi ve uzay-zaman dokusunu bükmesine rağmen, ana kütlesinden de ayrılmıyor. Birbiri içinden geçen galaksilerin karanlık maddesi, küçük olanı terk edip, büyük olan etrafında (bu kadar küçük olduğu halde) kümelenmiyor. Onunla yoluna devam ediyor.
Yani karanlık madde, kütlenin köpeği gibi. Ona bir şekilde bağımlı. Bir çok başka köpekle iç içe olsa da sahibinin yanında kalıyor hep.
Bunu, "karanlık maddenin, bildiğimiz kütlenin bilmediğimiz bir bağ özelliğine bağlı olduğu" şeklinde yorumladım.
Bu bağıda yukarıdaki gibi açıklıyorum.
Gerekçelerim:
1) Çünkü eğer "sabit veya sürekliliği olan" (kütleli) bir parçacık veya enerji yoğunluğu olsa idi, büyük kütleden etkilenmesi gerekirdi.
2) Ama "Ne? ve Nasıl?" olduğu belirsiz, üstelik (kütle çekim hariç) her şeyle etkileşimsiz olduğuna göre bu kütlenin "varlığı ile oluşan ve geçici-random" bir şey olmalı ki kütleden ayrılmasın.
3) Ardından evren de uzay boşluğunda, kütleli madde varlığından bağımsız karanlık madde varlığı da, uzay-zaman bükümleri ile tespit edildi.
4) O zaman benim için tek açıklama, dalgaların kesişme noktasındaki enerji yoğunlaşmaları kaldı.
Çünkü,
a) Hem kütlenin varlığı ile olasılıklı olarak ve geçici olarak var olan oluşumlardı.
b) Hem kütlenin yanından ayrılmıyordu.
c) Hem de uzay'ın sonsuz boşluğunda kütleli maddenin olmadığı alanlarda toplanan-yoğunlaşan dalgaların kesişmesi ile oluşabiliyordu...
------------------------------000----------------------
Sanırım sorduğunuza, soracağınıza pişman oldunuz.(?) Özür dilerim.
( Necmi Bey, kıs kıs gülüyor olabilir mi acaba? "-Kısa yazın!, dedim size..." diye)
Bu tür sorular, benim için aynı zamanda bir tür düşünce deneyi oluyor. Bu yazdıklarımı saklayıp, sonra gözden geçiriyorum. Bu yüzden konuyla düşündüğüm bağlantılı her şeyi, aynı çatı altına toplamaya çalışıyorum.
Yine de kusuruma bakmayın. (Olur mu? :-)
(Diğer sorunuza ilişkin (koku) bir fikir burada bulabilirsiniz belki. Soruyu direk cevaplayabilecek kadar kavrayamadım. http://www.kuark.org/2013/01/kuantum-tunelleme-nedir/)
omer-karanlik-profil5833
enerjinin her türlüsü uzay-zamanı büker doğru ama; :)
enerjinin her türü uzay-zamanı başka yollarla büker aynı gibi gözükebilir ama tamamen farklı yollarla büker...kütle uzayı farklı yollarla bükerken em dalgaları farkla yollarla büker :)
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Ey Değerli @Karanlık Profil,
Hüküm bildirilmiş ama: Açıklaması (???) , :-)
(...kütle uzayı farklı yollarla bükerken em dalgaları farkla yollarla büker :))
omer-karanlik-profil5833
benimde uğraştığım konulardan bir tanesi de bu @burtay hocam :)
tamam kütlenin uzay-zamanı büktüğünü kabul ediyoruz ama kütlenin uzay-zamanı nasıl ne şekilde büktüğünü açıklayamıyoruz :)
tabi sadece bir fikir tohumu benimkisi ama farklı enerji türlerinin uzay-zamanla ilişkileri de farklı olacağını düşünüyorum...
kütlenin uzay-zamanı üstüne uyguladığı basınçla büktüğünü düşünüyorum (bence) ama gerisini getiremedim...basınç uzay-zaman da nasıl bir etki yapar bilemiyorum...
em dalgaları ise tamamen farklı bir şekilde büker...ama nasıl_? (aslında tam fırtınalık bi konu) :-)
sibel-atasoy7289
Burtay bey bu uzun ve özenli cevap için müteşekkirim, farklı zamanlarda birkaç kez daha okumayı düşünüyorum çünkü üst üste okumanın faydası olmuyor malum çevre değişmeden çözümü görmek mümkün olamıyor. Yine de alanın parçacıkmış gibi numara çekmesini (argoyu affedin lütfen) ilginç buluyorum.
"Öyle görünüyor ki, kuarklar maddenin temel parçacıkları değiller ve başka bir tür iç yapıya sahipler" Bu tür şaşırmalar ve hatta hayal kırıklıklarının, bazı biliminsanlarının, öyle yapmadıklarını sansalar da mutlak bir gerçek arayışının üstü sıkıca kapanmış olduğu halde hala radyoaktif ışın yayan izleri olduğunu varsayıyorum.
Ben aslında örnek sorarken sıradan hayatımızda rastlanabilecek metaforik olarak seçilmiş bir şeyi kast etmiştim fakat bunu açıkça belirtmediğim için şimdi özür diliyorum. Ben bir çok fizikçinin hayranı olduğum gibi Feynmanın da hayranıyım ve onun, anneanneme anlatamıyorsam henüz tam vakıf değilim dediğini anımsadım ve evet hayatta gördüm ki en basit örnekleri verebilenler konuyu bitirip sırtını ağaca dayıp mutlu mutlu havaya bakanlar olabilir (genelleme canavarından koru bizi tanrım)
Konuyu dağıtmak istemediğim halde çok yazdım, kirlilik için kusura bakmayınız. Karanlık madde örneğini de düşüneceğim. Fakat siz anlatırken benim gözümün önüne hep gölge geldi. Bi alakası var mı gölgeyle acaba diye de düşüneceğim. Teşekkürler
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Çok güzel... Bence, dalgaların ilerlerken, "dokuyu nasıl şekillendirdiğine" ve "sabit duran nesnelerin"; "dalgaları" ve "dalgalar vasıtasıyla dokuyu" nasıl şekillendirdiğine bakabilirsiniz.
Bir de ortama yavaş hareketli bir nesne de eklenebilir.
Her durumda, "hareket gerektiği"ni unutmayın. (Eğer bir diğeri sabit ise)
Belki size bir fikir verebilirler...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
@Karanlık Profil;
Çok güzel... Bence, dalgaların ilerlerken, "dokuyu nasıl şekillendirdiğine" ve "sabit duran nesnelerin"; "dalgaları" ve "dalgalar vasıtasıyla dokuyu" nasıl şekillendirdiğine bakabilirsiniz.
Bir de ortama yavaş hareketli bir nesne de eklenebilir.
Her durumda, "hareket gerektiği"ni unutmayın. (Eğer bir diğeri sabit ise)
Belki size bir fikir verebilirler...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Sayın Sibel Atasoy, Tekrar merhaba...
Balıkçı serpme ağını örnekleyeyim o zaman. Anlatımımdaki ağ'dan farklı olarak bunda ağ düğümleri ve gözleri sabit.
Serpme kurşunlarını da, ağın eteklerinde değil. Rastgele ama ortalama ağda eşit olarak yayılmış gibi düşünün.
Ağı fırlattığınızda, karşılaşacağı hava direnci unsurlarını ele alalım. Ürünler aynı olmasa da, ilkeleri benzer olabilir.
a) Ağın iplerinin karşılaşacağı, hava direnci,
b) Ağ kurşunlarının yüzey alanıyla bağlantılı olarak karşılacağı hava direnci
c) Ağ gözlerinin büyüklüğüne bağlı olarak, basınçla sıkışan havanın buralarda yaptığı girişim ile oluşturacağı sanal gerilim alanları ve anaforlar.
Ağ elemanları üzerindeki dirençleri, tek tek toplayıp bulacağımız sonuç,
ağın bir bütün olarak verdiği toplam sonuçtan daha düşük olmalıdır bence.
Üstelik ağ gözleri küçük ise, bu direnç artan ve güçlenen anafor sayısından dolayı daha da artar. Denemek lazım.
Alanın katı bir parçacık gibi günlük yaşamımızda çeşitli kullanımları da var aslında. Tabii önce "Alan" kavramı üzerinde anlaşmamış gerekiyor.
BENCE-Kastım:
Tekil, nokta halindeki bir enerji biriminin 1 boyut üzerinde titreşmesi ile 1 boyutlu bir alan oluşur.
Bunlara sicim de diyebiliriz.
Eğer bu tek boyutlu sicim, ikinci bir doğrultuda daha hareket yaparsa, 2 boyutlu bir düzlem, alana dönüşür.
Bu düzlem yapı üçüncü bir doğrultuda daha titreşirse, hacimli yani 3 boyutlu bir alan dönüşür. Kütleli temel parçacıkların temeli de, bu yapıdaki enerjinin, evren dokusuyla etkileşiminden kaynaklanır.
Bu titreşimin sıklığı artıkça, bu alan bize tek-bir bütün parçacık olarak akseder.
Flimlerden ve çocukluğunuzdaki bazı oyunlardan biliriz, sadece bir ipi (ya da Thor'un Çekici) ne kadar hızla çevirirsek (frekansını artırırsak) , bize o kadar güçlü bir korunma kalkanı sağlar.
Oysa elimizdeki sadece bir ip ve ucunda ağırlıktır.
( https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/32002/ sonlarına doğru daha ayrıntılı fikir beyanında bulunmuştum)
Yani alan; belli bir aralıktaki hareketi temsil ediyor. Hareket ise enerji varlığını gösterir.
Konumuzda söz konusu olan şey ise doğrudan enerji yoğunlaşmalarının hareketi...
Günlük yaşamdan mesela "hava perdeleri" örnek olabilir. Mağazaların kapısına sinek girmesin, ısı kaçmasın diye takılan hava perdeleri, malzeme olarak, (dışarıdaki havayla, içerideki havayı ayırmak için) gene" hava" kullanır.
Tek farkla bu kullanılan hava basınçlanmış, yani üzerine enerji bindirilmiş (momentumu çok daha yüksek), daha hareketli moleküllerden, oluşmuştur.
Yani hava kendisine, üstündeki enerji miktarına (hızına) göre bir alan oluşturmuştur.
(Burada hava molekülleri, kuantum alanında var olup, yok olan sanal parçacıklar yerine de düşünülebilinir.)
Şimdi bu basınçlı havanın hızını mesela 1000 kat daha artırdığınızı düşünün, içerideki ve dışarıdaki hava molekülleri için o artık; katı, aşılamaz-geçilemez bir duvar olurdu.
Ancak içerdiği enerji miktarı daha yoğun bir başka şey için (mesela bir taş parçası) geçirgen olurdu.
Ama bu onun başka bazı şeyler (hava gibi) için, momentum yüklendiğinde katı formunda olduğu gerçeğini değiştirmezdi.