burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Bu yeni keşfedilen kuvveti nasıl değerlendiriyorsunuz?
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
https://www.fizikist.com/boslukta-nanopartikullere-etki-eden-yeni-bir-kuvvet-kesfedildi/ yazısını okuduktan sonra düşüncelerinizi paylaşırsanız...
(Düşüncem malum, kendimi kısmen doğrulanmış hissediyorum.
Kütleçekimi kuvveti de Casimir etkisi de bana göre düşük basınç alanından kaynaklanan şeyler.)
necmi-tufek7866
Merhaba Burtay Bey.
Kendinizi doğrulanmış hissediyorsanız ne mutlu...
Merak etmeyin, bozgunculuk yapmak istemiyorum. Bu yüzden şimdilik işin eleştiri kısmını sonraya bırakıyorum.
Bu yapılan deney ve Kasimir etkisi olayında konuyu biraz açmak gerekiyor. Ayrıca yapılan tercüme ve bilimsel yorumlara da ne kadar güvenilir bilmiyorum. Bu yüzden ben kendi düşüncelerimi sizinle paylaşayım. Siz eksik kalan yerleri tamamlarsınız.
Kasimir etkisi aslında o kadar basit bir konu değil. Kesin sonuç verecek bir şey de değil bence. Çünkü ortamı her türlü etkiden arındırmak hiç kolay değildir. Tam bir vakum sağlanabildiğini var sayıp neler olabileceğini düşünmek en iyisi... Hiç bir dış etki olmadığını düşünüp, çok ince iki plakayı serbestçe salınabilecekleri bir şekilde çok hafif bir malzemeyle astığımızı düşünüyoruz. Bu iki plaka veya biri "küre şeklinde hafif bir malzeme de olabilir" yaklaştırıyoruz. Ne olabilir?
Plakalar birbirlerine yaklaşabilir. O zaman kütleçekim yüzünden yaklaştıklarını söyleriz.
Plakalar birbirlerinden uzaklaşma salınımları yapabilirler. O zaman elektronlar (fermiyonlar) arası elektriksel itme olduğunu söyleriz. Peki bu iki etkiyi bir şekilde yok sayacak bir düzenek yapılabildiğini düşünsek başka ne olabilir?
Yazıda "nano partiküller" den bahsediyor. Bu çeviri hatası mıdır? Nano partikül nedir? Elektron ve diğer proton, nötron gibi parçacıklar kullanılmıyorsa ne kullanılıyor? Bu malzeme serbest gezinen bir malzemeyse nasıl kontrol edilebiliyor?
Yani, deney hakkında açıklayıcı bilgi olmadan biz neyi anlamış oluyoruz veya siz kendinizi nasıl doğrulanmış hissediyorsunuz? Bence biraz da sizin konuyu açmanız gerekiyor...
Ayrıca "düşük basınç alanı" konusunu da daha sonra etraflıca tartışmak gerekecek sanırım. Kütleçekim düşük basınç alanından kaynaklanıyor diyorsanız bence bayağı iddialı konuşmuş olursunuz ve sağlam bir teoriniz olması gerekir. Genel görelilikle çatışmak hiç kolay değildir bence...
vide-supra1191
Arxiv de ücretsiz paylaşımı yapılmış makalenin.
https://arxiv.org/abs/1612.03733
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Merhaba, Necmi Bey :-)
Teşekkürler Vide Supra... Physical Review Letters'de 25 dolar istiyorlar 8 sayfa için, resmen meraklı mısın? Diyorlar... :-)))
50 nanometre ile 500 nanometrelik nano küreler ile yapmışlar deneyi. BU kürelerin hangi materyalden olduğunu göremedim. SiC (Sanırım Silisyum Karbür) levha arasındaki etkileşimi değerlendirmişler.
(Ancak yazıyı tam anlamak için sadece İngilizce bilmek yetmiyor gibi, bir de gerçek fizikçi olmak lazım sanırımç. :-( )
Değerlendirme de klasik Casimir etkisi yerine, bu nano kürelerin, vakum alanında ilgili yüzeye yaklaşırken rotasyonundaki yanal alandaki değişiklikler ele alınmış gibi. Ayrıca nesnelerin rotasyonun frekansı ile de ilişkilendirilmiş.
Yani kütleçekimden bağımsız olacak verilere göre ayarlanmış sistem...
(Wan der Waals kuvvetleri açısından etkilenmemesi içinde aradaki mesafeyi 5-10 mikrodan fazla tutmuşlar gibi anladım.)
Hatta küre ile yüzey arasındaki mesafenin değişmesi ile kürenin de yönlendirilmesi (Türkçe Çeviride vardı)
Yani verileri daha deneyimli bir fizikçi değerlendirise daha sağlıklı olacaktır ama, yayın hakkı kazandığına göre, belirttiğiniz tüm eleştirel açılardan ele alnımış ve o sert "bilim süzgecinden" geçmiş gibi geldi bana...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Merhaba, Necmi Bey :-)
Teşekkürler Vide Supra... Physical Review Letters'de 25 dolar istiyorlar 8 sayfa için, resmen meraklı mısın? Diyorlar... :-)))
50 nanometre ile 500 nanometrelik nano küreler ile yapmışlar deneyi. BU kürelerin hangi materyalden olduğunu göremedim. SiC (Sanırım Silisyum Karbür) levha arasındaki etkileşimi değerlendirmişler.
(Ancak yazıyı tam anlamak için sadece İngilizce bilmek yetmiyor gibi, bir de gerçek fizikçi olmak lazım sanırımç. :-( )
Değerlendirme de klasik Casimir etkisi yerine, bu nano kürelerin, vakum alanında ilgili yüzeye yaklaşırken rotasyonundaki yanal alandaki değişiklikler ele alınmış gibi. Ayrıca nesnelerin rotasyonun frekansı ile de ilişkilendirilmiş.
Yani kütleçekimden bağımsız olacak verilere göre ayarlanmış sistem...
(Wan der Waals kuvvetleri açısından etkilenmemesi içinde aradaki mesafeyi 5-10 mikrodan fazla tutmuşlar gibi anladım.)
Hatta küre ile yüzey arasındaki mesafenin değişmesi ile kürenin de yönlendirilmesi (Türkçe Çeviride vardı)
Yani verileri daha deneyimli bir fizikçi değerlendirise daha sağlıklı olacaktır ama, yayın hakkı kazandığına göre, belirttiğiniz tüm eleştirel açılardan ele alnımış ve o sert "bilim süzgecinden" geçmiş gibi geldi bana...
Casimir Etkisi hakkında çok iyi bir kaynak: https://tr.instela.com/casimir-etkisi--321650
necmi-tufek7866
Elbette tüm açılardan incelenecektir. Yani, "biz şöyle bir şey yaptık, sonuçlarımız şunlar" dedikten sonra aynı deneyleri başka gruplar da yapacaklar, üniversiteler konuyu imkanları ölçüsünde inceleyecekler, yani daha çok yol var önlerinde.
Hiç bir sistem kütleçekimden bağımsız olamaz. Ama, kütleçekim etkisi aslında çok zayıftır. Bunun için kütleçekim etkisinin çok az olduğu ve gözardı edilebileceği bir düzeyde çalışmış olmalılar. Yani sonuca etkisi olsa bile çok az olacak şekilde bir düzenek kurulabilir.
Fermiyon basıncını da bertaraf etmek için bozonik malzeme kullanılabilir.
Geriye elektromanyetik alan konusu kalıyor. Sanırım siz de bu açıdan kendinize yakın buluyorsunuz. Ama sizin düşündüğünüz gibi olmayabilir. Bu manyetik alanın bir kaynağı olmalı (dönen malzemeler) ve şiddeti ayarlanabilir olmalı. Bu sayede etkilenen parçacıkların davranışları hesaplanabilir. Yani ne kadar bir enerji kazanacakları ve kürelere ne kadar bir hareket veya itme gücü yapacakları kontrol edilebilir. Belki, düşününce daha başka etkiler de söz konusu olabilir.
Ben aslında "düşük basınç alanı" konusunda sizin ne düşündüğünüzü merak ediyorum. Pek çok şeyi buna bağlıyorsunuz ve belki haklı olabilirsiniz. O yüzden merak ediyorum.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Necmi Bey, Öncelikle tadımızı, tuzumuzu geri getirdiğiniz için teşekkür ederim.
Düşük basınç alanı yaklaşımını daha önce çeşitli şekillerde, yan bilgi olarak çok ifade ettim ama dikkat önceliği hep diğer konularda kaldığı için çok göze batmamış anlaşılan.
Bende zaten Necmi bey nasıl oluyor da bu savı görmezden geliyor diye düşünüyordum.
Evet, çok iddialı bir yaklaşım ama genel ve özel göreliliklerle kesinlikle çatışmıyor. Haklı mıyım? Cüzi de olsa kısmen haklılık payı var bence. Ama bilimcilerin cevabı ile daha düzgün açıklamalar olacaktır.
Temelindeki bakış belli; (Muhteşem) EGD ile titreşerek süper akışkanlık kazanan uzay dokusunun basit ve temel bir özelliği sadece...
Herhangi bir akışkan dinamiğine baktığımızda, akışkan içindeki basınç ve hız arasında ters bir bağıntı olduğunu görüyoruz. Bir kanaldan geçen akışkanın basıncı düşerken, hızı artıyor.
Kanal ne kadar darlaşırsa, basınç o kadar düşüyor ama hızda o düzeyde artıyor.
Bu ilke sayesinde mesela şırınga ile iğne yapmak mümkün. Ya da temel mekanik çerçevesinde hidrolik pistonlar, vs.vs. kullanım alanı çok geniş.
Ama bizim en iyi hatırlayacağımız şey, uzun yolda araç hızla giderken, yanından başka bir araç geçince , aracımızın sarsılmasıdır. Birbirine yaklaşan iki hızlı nesne arasındaki akışkan, (göreceli olarak) çok hızlı olduğu için, aradaki basınç düşüyor ve araçalar sarsılıyor.
Eğer evrenin akışkan bir dokusu olduğunu, bir şekilde kabul edersek, Casimir etkisi çok makul ve mantıklı oluyor.
Kütle çekimine gelince...:-)
Herhangi bir akışkan içinde, her hangi bir nesneyi ivmelendirirsek, hareket yönünün tersinde bir düşük basınç alanı oluşur. BU oluşum hareket yönü tek yönlü olduğundan, onun zıttında olur.
Kütleçekimi ile ilgili eski yazışmalarımızda bunu kullanmıştım.
Tek boyut üzerinde değil de eğer hareket 3 uzamsal boyut üzerinde olursa?
İşte o zaman kütleçekim alanı dediğimiz alan ortaya çıkıyor.
Toplu olarak ( http://evreneyenibirbakis.blogspot.com.tr/p/11kutle-cekim-ve-genel-gorelilik_5.html) ...
Burada soru, nesnelerin neye göre ve nasıl hareket ettiği? 3 olgulu bir sistem; nesne, evrenin genişlemesi ve EGD.
Nesne evrenin genişlemesiyle bu doku içinde genişleme yönünde hareket ederken, EGD ile zıt yönde kuvvete maruz kalıyor. Yani eğer evren genişlemeseydi, kütleçekimi de olmazdı. EGD olmazdı, dolayısı ile kütle de olmazdı... Böyle bir yaklaşım işte...
Deneyin saptadığı hareketlerin, akışkan dinamiğince de açıklanabilir olduğunu gösterirlerse, benim açımdan bu çok tatmin edici olurdu...
necmi-tufek7866
Burtay Bey,
Sistemi anladığım kadarıyla kafamda canlandırmaya çalıştım.
Aynı zamanda diğer konu yani Warp Driver olayını da düşünüyordum. Nedense iki sistemin de bir çeşit sıçramalar öngördüğünü hissettim.
Warp sistemi sıçrama öngörüyor bence. Çünkü ışık hızı normal hızlanmayla aşılamaz.
Sizin, evrenin genişleme sistemi de bir nevi kalp atımları gibi bir pompalama durumu öngörüyor bana kalırsa. Sistemin kendi kendisine genişlemesi için bu şekilde bir geri besleme metoduyla pompalama yapması gerekiyor. (Tabii genişleme enerjisi için sonsuz, tükenmez bir kaynağınız yoksa.)
Bu durum hakkında düşüncenizi alırsam, daha ileriye gideriz...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Necmi Bey,
Merhaba tekrar...
Warp sistemi konusunda Uzay Yolu dizisinden biraz aşinayım. Konuyla ilgili bazı yayınlar da okumuştum ama son paylaşımdan sonra, konu hakkında bilgi güncellemeden konuya girmek istemedim.
Varsayımımdaki model farklı. Uzay-zaman dokusunu bir halı parçası gibi sıkıştırıp atlmayı öngörmüyorum. Hatta imkansız gibi geliyor. Aynı işlevi (ışık hızı sınırlamasını ihlal etmeden uzak mesafeleri almak için), solucan delikleri ile ilgili konularda paylaştığım gibi; solucan gemiler düşünüyor. Bir bakıma bilim kurgu filmlerinden aşina olduğumuz "alt uzay" a geçerek. Ama bu da ayrı bir konu...
Belirttiğim dalgalanmanın enerji kaynağı sonsuz değil. Yani enerji korunumu değişmiyor.
Evrenin ilk başlangıcında tekil enerji paketçiklerinin sahip olduğu enerji düzeyi ile alakalı. Son zamanlarda gündeme gelen "negatif enerji" , bu "mutlak sıfırın" altındaki durumu tanımlıyor sanırım.
Hareketsiz-titreşimsiz, homojen, yoğun potansiyele sahip enerji paketçiklerinin, basit bir etki ile düzenlerinin bozulması sonucu harekete geçen enerji paketçikleri... (Paketçik diyorum çünkü enerjinin çok yoğundan az yoğuna geçmesi için onunda; parçalanabilir, bölünebilir, değiştirilebilir olması için bir akışkan gibi küçük paketçiklerden oluşması gerektiği fikrindeyim.)
Bu olaya büyük patlama diyoruz. Bu esnada bazı özel koşullar ile bir kısım paketçik yoğunlaşarak, kütleyi oluşturmuş. Bu da sistemdeki homojenliği ve dengeyi bozduğu için, (açılan fiziksel boşluklar sayesinde) kalan enerji paketçikleri sıkışmış pozisyonlarından, daha rahat bir pozisyona geçiyorlar. Genişliyorlar. Şu anki durumda evrendeki ortalama enerji yoğunluğu 4 kelvin civarı ısıya sahip. Biz bunları fark edemiyoruz. Çünkü bunlar bir kaç yöne doğru değil, her yöne doğru (gaz dolu bir balonun genişlemesi gibi) genişliyorlar. Bir bakıma sicim kuramındaki kapalı zar sicimler.
Ek not: Bir maddeyi çok ısıttığımız zaman, önce tüm temel parçacıkları enerji yüklenir ve titreşirler.
Titreşim ile birbirlerine enerji alışverişinde bulunurlar taa ki sistem parçacık başına enerji düzeyi eşitlenip homojenleşene kadar. Tüm parçacıklarının enerji düzeyleri eşitlenmiş bu maddenin parçacıkları bir süre sonra titreşmez. Çünkü sahip olduğu enerji ile ne zaman titreşmek istese, başka bir parçacığın aynı eğilimi onu engelleyecektir. Birbirlerini sıkıştıracaklardır. Bir süre sonra bu sıkışıklık o kadar artacaktır ki;
Aynı şekilde bir maddeyi aşırı soğuttuğumuz, mutlak sıfırın altındaki (varsayılan) hali ile aynı pozisyona düşecektir. Tüm parçacıklar aşırı derece yoğun ve hareketsiz. (Farkındaysanız bu durumda aşırı sıcak ile aşırı soğuk durum arasında bir fark kalmıyor. Bu yorumum olduğu için, yaklaşımı bilimsel değil mantık yürütmesi sonucu olarak ele almak daha sağlıklı olur bence...)
Neyse, evrende serbest haldeki bu enerji paketçikleri uzay dokusunu oluşturuyor. Bunlar 0 Kelvin'e yaklaşana kadar da alanlarını genişletip, homojenleşmeye çalışacaklar.
Fakat bu enerji paketçiklerinden bir kaç tane değil de, çok sayıda (rakam tahmin edemeyeceğim kadar büyük olmalı) olmasından dolayı, bunların toplam basınçları evreni genişlemeye zorluyor.
(Bu aşamadan sonrasını daha önce sizinle de ele almıştık. Evrenin dış tarafındaki basıncın düşük olması sayesinde evren genişliyor. Genişleme enerjisinin bir kısmı ise ortam farklılığından dolayı, evren içine dalgalar -pulse olarak yansıyor.)
Genişlemeden kaynaklanan bu dalgalar (EGD) evren dokusundaki bu bağımsız enerji paketçiklerini dalgalandırdığı için, akışkan bir doku niteliği sağlıyor. Uzay ve Zaman olarak tanımlıyoruz bu yapıyı.
Evrenin ilk oluşumunda yoğunlaşarak kütle kazanmış parçacıklarda, bu doku ile genişlerken kazandıkları bir hareket var. Bu hareket evrenin genişleme yönü. Ayrıca genişleme yönünden gelen dalgalardan kaynaklanan bir kuvvet daha var. Böylece aralarında denge de kalabiliyorlar. Titreşiyorlar, varlıklarını bu şekilde sabitliyorlar.
Evrenin başlangıcındaki şartlar ve keşmekeş tekrarlamadığı içinde kalıcı, sabit parçacıklar oluşmuyor. (Sanal parçacık adını verdiğimiz geçici oluşumlar hariç)
Burada genişlemeyi besleyen şey; evrenin ortalama enerji yoğunluğu...
Ancak genişleme yönünde hareketle ilgili olarak, elimde (evrendeki her şeyin bir rotasyona tabii olmasından yola çıkılarak oluşturulmuş) cılız bir ek varsayım daha var. Evren de dönüyor olabilir.
Bu şekilde enerjinin bir kısmı da, kütleye bu rotasyondan yükleniyor ve yön olarak genişleme yönüne fırlatılıyor olabilir. ( https://youtu.be/1YGhog1g1nE Çünkü elimde kendime güvenmeme yetecek kadar kanıt ve bilgim yok.)
Evrenin her durumda aldığı şeklin bir torus olması gerektiğini de düşünüyorum. Çünkü bu şekilde hızlı bir genişlemeye rağmen, yüzey/hacim/ yoğunluk oranını dengede tutabilir. Şekildeki torus fazla iyimser ve düzgün. Ama akışkanların yapısına uygun. Sigara dumanından, balık avlayan yunuslara, özel koşular altında bazen atmosferik olaylarda bile karşımıza çıkıyor. Bu torus bir delikli, Sicim teorisi en az 3 delikli öngörüyor.)
Bu genişlemeyi sağlayan kuvveti şöyle bir düşünce deneyi ile de örnekleyebilirim tekrar.
İçine "katı helyum toplar" konmuş, çok sayıda çok kauçuk (çok esnek ama yırtılmaz) kürecikleri sıkıştırılmış bir şekilde, uzay boşluğunda bir arada bırakalım. Bunları çevreleyen bir de gene çok esnek ve yırtılmaz bir büyük torus/simit olsun.
Sonra bu sistem güneş ışığını görsün. (Dünya mesafesinde güneş ışığı 100 dereceden fazla diye hatırlıyorum.) Artık sistemi saran büyük kauçuk zarın durumunu değerlendirebiliriz.
Elbette bu genişlemenin bir sınırı olacak. İçerideki tüm parçacıklar homojen ve ortak özellikle gösterene kadar.
Düşünce deneyini biraz daha genişlebiliriz. Eğer bir de büyük zar'a rotasyon verirsek ?
(Dikkat Notu: Yukarıdaki animasyondaki torusta aslında tek yönde -yatak eksende- dönme olduğu halde, matematiksel olarak, yüzeyde sabit noktaları gösteren koordinat işaretleri- yerler (renkli olanlar), büyüme ensasında, torusa göre koordinatları değişmediği halde, dikey olarakta bir dönme hareketi varmış gibi tepki verdiler. https://youtu.be/SqcG7hjJepM )
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Necmi Bey,
Merhaba tekrar...
Warp sistemi konusunda Uzay Yolu dizisinden biraz aşinayım. Konuyla ilgili bazı yayınlar da okumuştum ama son paylaşımdan sonra, konu hakkında bilgi güncellemeden konuya girmek istemedim.
Varsayımımdaki model farklı. Uzay-zaman dokusunu bir halı parçası gibi sıkıştırıp atlmayı öngörmüyorum. Hatta imkansız gibi geliyor. Aynı işlevi (ışık hızı sınırlamasını ihlal etmeden uzak mesafeleri almak için), solucan delikleri ile ilgili konularda paylaştığım gibi; solucan gemiler düşünüyor. Bir bakıma bilim kurgu filmlerinden aşina olduğumuz "alt uzay" a geçerek. Ama bu da ayrı bir konu...
Belirttiğim dalgalanmanın enerji kaynağı sonsuz değil. Yani enerji korunumu değişmiyor.
Evrenin ilk başlangıcında tekil enerji paketçiklerinin sahip olduğu enerji düzeyi ile alakalı. Son zamanlarda gündeme gelen "negatif enerji" , bu "mutlak sıfırın" altındaki durumu tanımlıyor sanırım.
Hareketsiz-titreşimsiz, homojen, yoğun potansiyele sahip enerji paketçiklerinin, basit bir etki ile düzenlerinin bozulması sonucu harekete geçen enerji paketçikleri... (Paketçik diyorum çünkü enerjinin çok yoğundan az yoğuna geçmesi için onunda; parçalanabilir, bölünebilir, değiştirilebilir olması için bir akışkan gibi küçük paketçiklerden oluşması gerektiği fikrindeyim.)
Bu olaya büyük patlama diyoruz. Bu esnada bazı özel koşullar ile bir kısım paketçik yoğunlaşarak, kütleyi oluşturmuş. Bu da sistemdeki homojenliği ve dengeyi bozduğu için, (açılan fiziksel boşluklar sayesinde) kalan enerji paketçikleri sıkışmış pozisyonlarından, daha rahat bir pozisyona geçiyorlar. Genişliyorlar. Şu anki durumda evrendeki ortalama enerji yoğunluğu 4 kelvin civarı ısıya sahip. Biz bunları fark edemiyoruz. Çünkü bunlar bir kaç yöne doğru değil, her yöne doğru (gaz dolu bir balonun genişlemesi gibi) genişliyorlar. Bir bakıma sicim kuramındaki kapalı zar sicimler.
Ek not: Bir maddeyi çok ısıttığımız zaman, önce tüm temel parçacıkları enerji yüklenir ve titreşirler.
Titreşim ile birbirlerine enerji alışverişinde bulunurlar taa ki sistem parçacık başına enerji düzeyi eşitlenip homojenleşene kadar. Tüm parçacıklarının enerji düzeyleri eşitlenmiş bu maddenin parçacıkları bir süre sonra titreşmez. Çünkü sahip olduğu enerji ile ne zaman titreşmek istese, başka bir parçacığın aynı eğilimi onu engelleyecektir. Birbirlerini sıkıştıracaklardır. Bir süre sonra bu sıkışıklık o kadar artacaktır ki;
Aynı şekilde bir maddeyi aşırı soğuttuğumuz, mutlak sıfırın altındaki (varsayılan) hali ile aynı pozisyona düşecektir. Tüm parçacıklar aşırı derece yoğun ve hareketsiz. (Farkındaysanız bu durumda aşırı sıcak ile aşırı soğuk durum arasında bir fark kalmıyor. Bu yorumum olduğu için, yaklaşımı bilimsel değil mantık yürütmesi sonucu olarak ele almak daha sağlıklı olur bence...)
Neyse, evrende serbest haldeki bu enerji paketçikleri uzay dokusunu oluşturuyor. Bunlar 0 Kelvin'e yaklaşana kadar da alanlarını genişletip, homojenleşmeye çalışacaklar.
Fakat bu enerji paketçiklerinden bir kaç tane değil de, çok sayıda (rakam tahmin edemeyeceğim kadar büyük olmalı) olmasından dolayı, bunların toplam basınçları evreni genişlemeye zorluyor.
(Bu aşamadan sonrasını daha önce sizinle de ele almıştık. Evrenin dış tarafındaki basıncın düşük olması sayesinde evren genişliyor. Genişleme enerjisinin bir kısmı ise ortam farklılığından dolayı, evren içine dalgalar -pulse olarak yansıyor.)
Genişlemeden kaynaklanan bu dalgalar (EGD) evren dokusundaki bu bağımsız enerji paketçiklerini dalgalandırdığı için, akışkan bir doku niteliği sağlıyor. Uzay ve Zaman olarak tanımlıyoruz bu yapıyı.
Evrenin ilk oluşumunda yoğunlaşarak kütle kazanmış parçacıklarda, bu doku ile genişlerken kazandıkları bir hareket var. Bu hareket evrenin genişleme yönü. Ayrıca genişleme yönünden gelen dalgalardan kaynaklanan bir kuvvet daha var. Böylece aralarında denge de kalabiliyorlar. Titreşiyorlar, varlıklarını bu şekilde sabitliyorlar.
Evrenin başlangıcındaki şartlar ve keşmekeş tekrarlamadığı içinde kalıcı, sabit parçacıklar oluşmuyor. (Sanal parçacık adını verdiğimiz geçici oluşumlar hariç)
Burada genişlemeyi besleyen şey; evrenin ortalama enerji yoğunluğu...
Ancak genişleme yönünde hareketle ilgili olarak, elimde (evrendeki her şeyin bir rotasyona tabii olmasından yola çıkılarak oluşturulmuş) cılız bir ek varsayım daha var. Evren de dönüyor olabilir.
Bu şekilde enerjinin bir kısmı da, kütleye bu rotasyondan yükleniyor ve yön olarak genişleme yönüne fırlatılıyor olabilir. ( https://youtu.be/1YGhog1g1nE Çünkü elimde kendime güvenmeme yetecek kadar kanıt ve bilgim yok.)
Evrenin her durumda aldığı şeklin bir torus olması gerektiğini de düşünüyorum. Çünkü bu şekilde hızlı bir genişlemeye rağmen, yüzey/hacim/ yoğunluk oranını dengede tutabilir. Şekildeki torus fazla iyimser ve düzgün. Ama akışkanların yapısına uygun. Sigara dumanından, balık avlayan yunuslara, özel koşular altında bazen atmosferik olaylarda bile karşımıza çıkıyor. Bu torus bir delikli, Sicim teorisi en az 3 delikli öngörüyor.)
Bu genişlemeyi sağlayan kuvveti şöyle bir düşünce deneyi ile de örnekleyebilirim tekrar.
İçine "katı helyum toplar" konmuş, çok sayıda çok kauçuk (çok esnek ama yırtılmaz) kürecikleri sıkıştırılmış bir şekilde, uzay boşluğunda bir arada bırakalım. Bunları çevreleyen bir de gene çok esnek ve yırtılmaz bir büyük torus/simit olsun.
Sonra bu sistem güneş ışığını görsün. (Dünya mesafesinde güneş ışığı 100 dereceden fazla diye hatırlıyorum.) Artık sistemi saran büyük kauçuk zarın durumunu değerlendirebiliriz.
Elbette bu genişlemenin bir sınırı olacak. İçerideki tüm parçacıklar homojen ve ortak özellikle gösterene kadar.
Düşünce deneyini biraz daha genişletebiliriz. Eğer bir de büyük zar'a rotasyon verirsek ?
(Dikkat Notu: Yukarıdaki animasyondaki torusta aslında tek yönde -yatak eksende- dönme olduğu halde, matematiksel olarak, yüzeyde sabit noktaları gösteren koordinat işaretleri- yerler (renkli olanlar), büyüme esnasında, torusa göre koordinatları değişmediği halde, dikey olarak ta bir dönme hareketi varmış gibi tepki verdiler. https://youtu.be/SqcG7hjJepM )
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Necmi Bey,
Merhaba tekrar...
Warp sistemi konusunda Uzay Yolu dizisinden biraz aşinayım. Konuyla ilgili bazı yayınlar da okumuştum ama son paylaşımdan sonra, konu hakkında bilgi güncellemeden konuya girmek istemedim.
Varsayımımdaki model farklı. Uzay-zaman dokusunu bir halı parçası gibi sıkıştırıp atlmayı öngörmüyorum. Hatta imkansız gibi geliyor. Aynı işlevi (ışık hızı sınırlamasını ihlal etmeden uzak mesafeleri almak için), solucan delikleri ile ilgili konularda paylaştığım gibi; solucan gemiler düşünüyor. Bir bakıma bilim kurgu filmlerinden aşina olduğumuz "alt uzay" a geçerek. Ama bu da ayrı bir konu...
Belirttiğim dalgalanmanın enerji kaynağı sonsuz değil. Yani enerji korunumu değişmiyor.
Evrenin ilk başlangıcında tekil enerji paketçiklerinin sahip olduğu enerji düzeyi ile alakalı. Son zamanlarda gündeme gelen "negatif enerji" , bu "mutlak sıfırın" altındaki durumu tanımlıyor sanırım.
Hareketsiz-titreşimsiz, homojen, yoğun potansiyele sahip enerji paketçiklerinin, basit bir etki ile düzenlerinin bozulması sonucu harekete geçen enerji paketçikleri... (Paketçik diyorum çünkü enerjinin çok yoğundan az yoğuna geçmesi için onunda; parçalanabilir, bölünebilir, değiştirilebilir olması için bir akışkan gibi küçük paketçiklerden oluşması gerektiği fikrindeyim.)
Bu olaya büyük patlama diyoruz. Bu esnada bazı özel koşullar ile bir kısım paketçik yoğunlaşarak, kütleyi oluşturmuş. Bu da sistemdeki homojenliği ve dengeyi bozduğu için, (açılan fiziksel boşluklar sayesinde) kalan enerji paketçikleri sıkışmış pozisyonlarından, daha rahat bir pozisyona geçiyorlar. Genişliyorlar. Şu anki durumda evrendeki ortalama enerji yoğunluğu 4 kelvin civarı ısıya sahip. Biz bunları fark edemiyoruz. Çünkü bunlar bir kaç yöne doğru değil, her yöne doğru (gaz dolu bir balonun genişlemesi gibi) genişliyorlar. Bir bakıma sicim kuramındaki kapalı zar sicimler.
Ek not: Bir maddeyi çok ısıttığımız zaman, önce tüm temel parçacıkları enerji yüklenir ve titreşirler.
Titreşim ile birbirlerine enerji alışverişinde bulunurlar taa ki sistem parçacık başına enerji düzeyi eşitlenip homojenleşene kadar. Tüm parçacıklarının enerji düzeyleri eşitlenmiş bu maddenin parçacıkları bir süre sonra titreşmez. Çünkü sahip olduğu enerji ile ne zaman titreşmek istese, başka bir parçacığın aynı eğilimi onu engelleyecektir. Birbirlerini sıkıştıracaklardır. Bir süre sonra bu sıkışıklık o kadar artacaktır ki;
Aynı şekilde bir maddeyi aşırı soğuttuğumuz, mutlak sıfırın altındaki (varsayılan) hali ile aynı pozisyona düşecektir. Tüm parçacıklar aşırı derece yoğun ve hareketsiz. (Farkındaysanız bu durumda aşırı sıcak ile aşırı soğuk durum arasında bir fark kalmıyor. Bu yorumum olduğu için, yaklaşımı bilimsel değil mantık yürütmesi sonucu olarak ele almak daha sağlıklı olur bence...)
Neyse, evrende serbest haldeki bu enerji paketçikleri uzay dokusunu oluşturuyor. Bunlar 0 Kelvin'e yaklaşana kadar da alanlarını genişletip, homojenleşmeye çalışacaklar.
Fakat bu enerji paketçiklerinden bir kaç tane değil de, çok sayıda (rakam tahmin edemeyeceğim kadar büyük olmalı) olmasından dolayı, bunların toplam basınçları evreni genişlemeye zorluyor.
(Bu aşamadan sonrasını daha önce sizinle de ele almıştık. Evrenin dış tarafındaki basıncın düşük olması sayesinde evren genişliyor. Genişleme enerjisinin bir kısmı ise ortam farklılığından dolayı, evren içine dalgalar -pulse olarak yansıyor.)
Genişlemeden kaynaklanan bu dalgalar (EGD) evren dokusundaki bu bağımsız enerji paketçiklerini dalgalandırdığı için, akışkan bir doku niteliği sağlıyor. Uzay ve Zaman olarak tanımlıyoruz bu yapıyı.
Evrenin ilk oluşumunda yoğunlaşarak kütle kazanmış parçacıklarda, bu doku ile genişlerken kazandıkları bir hareket var. Bu hareket evrenin genişleme yönü. Ayrıca genişleme yönünden gelen dalgalardan kaynaklanan bir kuvvet daha var. Böylece aralarında denge de kalabiliyorlar. Titreşiyorlar, varlıklarını bu şekilde sabitliyorlar.
Evrenin başlangıcındaki şartlar ve keşmekeş tekrarlamadığı içinde kalıcı, sabit parçacıklar oluşmuyor. (Sanal parçacık adını verdiğimiz geçici oluşumlar hariç)
Burada genişlemeyi besleyen şey; evrenin ortalama enerji yoğunluğu...
Ancak genişleme yönünde hareketle ilgili olarak, elimde (evrendeki her şeyin bir rotasyona tabii olmasından yola çıkılarak oluşturulmuş) cılız bir ek varsayım daha var. Evren de dönüyor olabilir.
Bu şekilde enerjinin bir kısmı da, kütleye bu rotasyondan yükleniyor ve yön olarak genişleme yönüne fırlatılıyor olabilir. ( https://youtu.be/1YGhog1g1nE .Cılız, çünkü elimde kendime güvenmeme yetecek kadar kanıt ve bilgim yok.)
Evrenin her durumda aldığı şeklin bir torus olması gerektiğini de düşünüyorum. Çünkü bu şekilde hızlı bir genişlemeye rağmen, yüzey/hacim/ yoğunluk oranını dengede tutabilir. (Şekildeki torus fazla iyimser ve düzgün. Ama akışkanların yapısına uygun. Sigara dumanından, balık avlayan yunuslara, özel koşular altında bazen atmosferik olaylarda bile karşımıza çıkıyor. Bu torus bir delikli, Sicim teorisi en az 3 delikli öngörüyor.)
Bu genişlemeyi sağlayan kuvveti şöyle bir düşünce deneyi ile de örnekleyebilirim tekrar.
İçine "katı helyum toplar" konmuş, çok sayıda çok kauçuk (çok esnek ama yırtılmaz) kürecikleri sıkıştırılmış bir şekilde, uzay boşluğunda bir arada bırakalım. Bunları çevreleyen bir de gene çok esnek ve yırtılmaz bir büyük torus/simit olsun.
Sonra bu sistem güneş ışığını görsün. (Dünya mesafesinde güneş ışığı 100 dereceden fazla diye hatırlıyorum.) Artık sistemi saran büyük kauçuk zarın durumunu değerlendirebiliriz.
Elbette bu genişlemenin bir sınırı olacak. İçerideki tüm parçacıklar homojen ve ortak özellikle gösterene kadar.
Düşünce deneyini biraz daha genişletebiliriz. Eğer bir de büyük zar'a rotasyon verirsek ?
(Dikkat Notu: Aşağıdaki animasyondaki torusta aslında tek yönde -yatay eksende- dönme olduğu halde, matematiksel olarak, yüzeyde sabit noktaları gösteren koordinat işaretleri- yerler (renkli olanlar), büyüme esnasında, torusa göre koordinatları değişmediği halde, dikey olarak ta bir dönme hareketi varmış gibi tepki verdiler. https://youtu.be/SqcG7hjJepM )
venividi7017
Evrimi çürüttüğünü iddia eden yaradılışçılar gibisiniz çok fazla şey söylüyor hiçbir şey anlatmıyorsunuz.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
@Geldim,gördüm, İlk sorun konunun evveliyatına dahil olmamış olmanız... Yaklaşık 1,5 yıldır devam eden bir fikir teatisinin devamı bu
İkinci sorun; Yaklaşık 3 yıldan fazladır el aldığımız konuları gözden geçirmeden anlamayı nasıl umuyorsunuz?
Üçüncü sorun(unuz); Bir şeyler anlamanız için çabayı kim harcamalı? Sizin anlamanız için (ki aslında bunu tüm arkadaşlar için parça parça yapıyoruz) zaten bu sitede yazılı olan şeyleri tekrar baştan mı anlatacağız?
Haksızlık yapıyorsunuz? Düşüncelerimiz doğru ya da hatalı olabilir. Yanlışta ısrar etiğimizi ifade edebilrsiniz, ama düşüncelerimiz size ulaşamıyorsa, bu bizim hatamız değil.
Burada birbirimizden her öğrendiğimizle düşüncelerimizde gelişiyor. Bazen eskisi ile kendi içimizde çatışadabiliriz, birbirimizle de... Ama kavrayışımız her durumda artıyor.
Anlamak istiyorsanız, eski sorularla ilgili tartışmalarımıza bakın. YENİ SORULAR sorun.
FİKRİNİZİ AÇIKLAYIN, gerekçelerini ortaya koyun. Biz de öğrenelim.
Eğer bakmadıysanız ve anlamak istiyorsanız ; http://evreneyenibirbakis.blogspot.com.tr/ paylaşımıma bakın. Sonra tekrar bizi değerlendirin. Daha adil olur.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
@Geldim,gördüm, İlk sorun konunun evveliyatına dahil olmamış olmanız... Yaklaşık 1,5 yıldır devam eden bir fikir teatisinin devamı bu...
İkinci sorun; Yaklaşık 3 yıldan fazladır ele aldığımız konuları gözden geçirmeden, anlamayı nasıl umuyorsunuz?
Üçüncü sorun(unuz); Bir şeyler anlamanız için çabayı kim harcamalı? Sizin anlamanız için (ki aslında bunu tüm arkadaşlar için parça parça yapıyoruz) zaten bu sitede yazılı olan şeyleri tekrar baştan mı anlatacağız?
Haksızlık yapıyorsunuz? Düşüncelerimiz doğru ya da hatalı olabilir. Yanlışta ısrar etiğimizi (gerekçelerinizi de ortaya koyarak) ifade edebilirsiniz, ama düşüncelerimiz size ulaşamıyorsa, bu bizim hatamız değil. Konuyla ilgili soru sormayışınızdan.
Burada birbirimizden her öğrendiğimizle düşüncelerimizde gelişiyor. Bazen eskisi ile kendi içimizde çatışadabiliriz, birbirimizle de... Ama kavrayışımız her durumda artıyor.
Anlamak istiyorsanız, eski sorularla ilgili tartışmalarımıza bakın. YENİ SORULAR sorun.
FİKRİNİZİ AÇIKLAYIN, gerekçelerini ortaya koyun. Biz de öğrenelim.
Eğer bakmadıysanız ve anlamak istiyorsanız ; http://evreneyenibirbakis.blogspot.com.tr/ paylaşımıma bakın. Sonra tekrar bizi değerlendirin. Daha adil olur.
kemal-bay-hickimse7261
Öncelikle 2 sorum var burtay bey.
1-) Maddenin plazma hali ( parçacıkların artık titreşemeyip homojen kaldığı dediğiniz yer ) ve maddenin 0 kelvin (-273.15 derece altında ) altında da fononun 0 , enerjinin çok az ve parçacıkların neredeyse hareketsiz ve homojen olmaya yakınsamış bir halde olduğunu algıladım. Belki yanlış algıladım fakat fikrinize göre maddenin plazma ve 0 Kelvinde ki hali aslında iki homojen durumun farklı enerji seviyeleri midir ? Doğru anladıysam gerçekten heyecan verici bir fikir.
2-) İkinicisi ise; evren bir torus enerji simiti ( tam bilmiyorum (: ) tarzı bir şey ise ve evrende dönüyor ise; eğer farazi olarak haklı iseniz evren neyin çevresinde dönüyor olabilir ?
Üçüncü olarak @venividi, ben burada bu iki zihnin yazdığı şeylerin %40'ını anlayan sıradan bir zihnim fakat bildiğim bir şey var; Bu zihinlerin yazdıklarının saçma,anlamsız ve bilimsel olmayan şeyler olduğunu düşünecek kadar da APTAL,CAHİL değilim. Size yönelik yazmıyorum sadece fikrim bu. En azından neyi tartıştıklarını, nasıl tartışılması gerektiğini, tam da olmasa kullandıkları kavramları biliyorum ve ona göre yorum yapıyorum.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Sayın Nobody, Kemal Bey, öncelikle üçüncü yaklaşımınız için sağ olun. :-) İnşallah yaklaşımınızı hak etmeye layığızdır. (?)
İlk soruya gelince; Necmi bey'in (Bence Kainat Teorisi adını hak ediyor.) Evrenin , negatif enerji yoğunluğundaki bir (pozitif enerji baloncuğu) yaklaşımı oldukça etkiledi.
(Aslında aradığımız karanlık enerjinin kökeni ve nedeni hakkında fikir yürütmekti. Ama konu başka yönlere gelişmişti...)
Sitedeki bir kaç kişi daha bu konuyu getirince, (özellikle de sizin "zaman kristalleri" sorunuz ki daha önceden bu konuyu görmemiştim) Negatif enerji kavramını biraz daha eşeledim. Çünkü bana göre; "negatif enerji diye bir şey olmaz, enerji, enerjidir" diye düşünüyordum.
Ama "negatif ısı" diye bir kavram vardı.
Negatif enerji ile negatif ısı kavramlarının eşdeğerli olduğunu kabul edip, olayı tekrar ele aldım.
Bilimsel tanımına bakınca, mutlak sıfırın altındaki durumla bağlantılı olduğunu görüyoruz. Türkçe bazı tercümelerin linkleri.
http://www.kuark.org/2015/04/dunyanin-en-soguk-deneyi-ultrasoguk-atomlar1/
https://indigodergisi.com/2013/04/deve-igne-deliginden-gecer-mi/ ve özellikle
http://www.acikbilim.com/2013/02/dosyalar/yakan-soguk-negatif-sicakliklar.html
-273.15 Kelvin derece, madde için sıfır hacme ulaşılacak derece olduğu için mutlak değer. (Bir gazın ısı kaybı ile hacim kaybetme oranına göre, bu değere düştüğünde hacminin sıfır-0 olması gerekiyormuş.)
Tabii atomlar bu derecede kaybolmuyor. Sabit-stabil hallerini kaybedip, dalgasal alan haline dönüşüyorlar.
Bir deney daha vardı, burada tartışmıştık (sanırım bir önceki id'im ile) ama tartışmayı ve linkini şimdi bulamadım. Çok yüksek ısılara getirilen maddelerin, aşırı soğutulmuş halleriyle hemen hemen aynı özellikleri gösterdiğini irdeleyen bir deney hakkındaydı...
Birinde maddeye aşırı enerji yüklenmiş, bir diğerinde ise tam tersi enerjisi aşırı derecede alınmış durumdaydı.
Aslında teorik olarak bu sıcaklığa hiç bir madde inemiyor. Çünkü evrendeki bir kuvvet, bunu limit olarak belirlemiş, en fazla yakınlaşabiliniyor. (-273,15 K)
Ama özel şartlar altında altına inilebilinecek ya da inilmiş gibi gözüküyor.
Eğer madde, mutlak sıfırda plazma haline geçip dalga alanı yapısına dönüyorsa (titreşmiyorsa, ya da çok az titreşiyorsa)... Bu kendi sahip oldukları enerjiden dolayı olmalı. Yani doğal olarak onları oluşturan yoğunlaşmış enerjiden. Sadece artık eskisi kadar hızlı titreşemediği için
(https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/30232/ sorusunda aslında sicimi temsil eden, ip ve ucundaki titreşim sınır alanını işaretleyen ışık kaynağının hareketi örneği gibi) var olan orijinal hali olmalı.
Eğer madde bu enerji durumunda daha da soğutulursa? Durumu ne olur? diye düşündüm. (Yani 0 derecedeki su ile 0 derecedeki buz arasındaki fark? =gram başına 80 kalori)...
(Sanırım fark tekillik oluyor. Son boyutta -kendi doğal enerjilerinden beslenen- kayboluyor ve tekilleşiyor olabilir.)
Karadeliklerin içindeki enerjinin durumu ile büyük patlama öncesi enerjinin durumunu benzer olarak tanımlıyoruz. Aşırı yoğun ve tekilleşmiş enerji.
Bu şekilde sıkıştırabilmek içinde çok yoğun enerji ve basınç gerekiyor.
İşte bu tekilleşmiş enerjinin bu durumda negatif ısıya sahip olduğunu düşünüyorum. Yani negatif enerji eşdeğerine, bu durumdaki potansiyeli çok daha büyük çünkü;
(Örnekleme olarak ) -274'den, -273,15'e ulaşması demek; bu sıkışıklığı genişletmesi yani basınç uygulaması oluyor.
Bu enerjinin doğal olarak sahip olduğu bir potansiyel kaynağı. -273,15 derecede doğal haline geçip, tekillikten çıkıp -273,15 plazma haline dönüşmesi, titreşim alanı kazanması ikinci potansiyel kaynağı...
Sonra -270 derece veya üstüne ulaşıp, bildiğimiz doğal formuna ulaşması ve tekrar kütleli hale dönüşmesi 3ncü potansiyeli. 3ncü potansiyeli, o evrendeki bilinmeyen kuvvetten enerji almasına bağlı.
Benzetme olarak, yukarıdaki örnek kauçuk toplarla ele alırsam; kauçuk topların boş ve serbest halde iken çapları 1 santim. İçine katı helyum koyduğumuzda da (Not: helyum süper soğutulunca aslında sıvılaşıyor, katılaşmıyor. Ama katı diyerek -273.15 veya yakınındaki bir durumunu düşünmüştüm.) çapı 1,1 santim olsun. (2 bileşeni olduğu için, sistem olarak anacağım.)
Bu sistemi daha da sıkıştırırsak, mesela çaplarını 0,5 santime düşürürsek ve bu halde bir yere toplarsak-tıkarsak?
Tekrar sadece 1.1 santime ulaşmak için bile, diğer şartlar (ısı veya titreşim vermesek bile) hariç ciddi bir potansiyele sahip olurlar.
İşte maddenin negatif enerjili durumunda, maddeyi 0,5 çaplı sıkışık kauçuk top-helyum sisteminin durumuna benzetiyorum.
Şimdi bu açıdan alınca; Evet iki homojen durumun farklı enerji seviyeleridir.
Bir de üçüncü bir homojen durum var. Bunun da enerji seviyesi farklı, o da bu kauçuk topların serbest kalıp, içlerindeki helyum gaza dönüşünce, (onları saran ortamın basıncının düşüklüğüne bağlı olarak) şişerken ulaşmaya çalıştıkları homojen durum. İşte evrenimizdeki dokuyu da bu üçüncü haldeki enerji paketçiklerinin oluşturduğunu düşünüyorum.
(Yani güneş ışığı gören kauçuk topların uzay boşluğunda, "bir aradaki durumları" gibi. Onlarda başlangıçta aralarında farklılıklar olsa da, birbirlerine çarpa çarpa enerji alışverişi ile hepsi eşdeğer ve homojen olmaya çalışacaklardır.)
İkinci soruya gelince, torus (simit) şekli muhtemel. Çünkü bir farklı yoğunluktaki bir akışkanın, başka bir akışkan içindeki hareketinin sonucunda oluşan bir durum... Enerji/yoğunluk/yüzey oranını ve durumunu korunumla alakalı.
(https://www.facebook.com/MechanicsAndEngineering/videos/1904035386547742/?hc_ref=NEWSFEED- orijinal linkini bulamadım. Face'den bakacaksınız artık. Sıcak havayı fırlatıyorlar (mış).)
Eğer evrenimiz negatif enerji ortamında pozitif baloncuk ise o da akışkan nitelikte olmalı.
Küre basınca karşı en dayanıklı şekil olsa da, hareket esnasında sistemin genel durumunu koruması çok zor.
Torus kolunun dönme hareketinin kaynağı bu hareket ve genişleme olabilir. http://2.bp.blogspot.com/-ZrHRQuMB_MA/VRFhnTHLadI/AAAAAAAAAT8/L8Ueb6B8eMs/s1600/1503_time_torus_motion2.jpg
Üstelik büyük patlama sonrasında, her yöne genişlerken (olduğu büyük ölçüde kabul edilen) büyük şişmeyi, içerik homojenliği bozmadan açıklamaya en uygun yapıda, kürenin torusa transformasyonu.
Ama (gökadalar gibi dönüyorsa) neye göre dönüyor? sorusu; çok daha zor bir cevap. Geçmişteki, büyük patlama esnasındaki başlangıç noktasını eksen alan bir referans noktasına göre olmalı diye düşünüyorum. Eğer böyle ise, bu merkez koordinatları şu anki evrenimizde olmamalı. (A noktası)
http://1.bp.blogspot.com/-rXOHbIZZc30/VRFhnEb6piI/AAAAAAAAAT4/OKuoviZuCG8/s1600/1503_time_torus_motion1.jpg
Eğer böyle ise Evrenimizin geçmişine ait hesaplamalar da sanal sayılarla (Z) yapılan hesaplamalar bu bölgeyle alakalı olabilir.
Evren bir şeyin etrafında dönüyor mu? (Yıldızların, galaksi merkezindeki karadelik etrafında olduğu gibi...) Çoklu evrenler yaklaşımına dayanarak; Olabilir! derim ama gerçekte hiç bir fikrim ve bilgim yok. Ama böyle bir durumda, evreni kapalı bir sistem olarak ele almak zor. Beni çok aşar.
necmi-tufek7866
venividi,
Aslında haklısınız. Burtay Bey çok şey söylüyor. Bundan ben de, belki de buradaki herkes de biraz şikayetçiyiz. Çok uzun yazılar yazıyor ve bazen çok fazla ayrıntıya girdiği için asıl konudan koptuğu bile oluyor. Ama onu hoş görmek gerekiyor. Çünkü evreni akışkan dinamiği çerçevesinde açıklamaya çalışıyor ve akışkan dinamiği çok zor, çok fazla hesaplanması gereken parametre içeren bir konu. Bu yüzden de çok şey söylüyor ama bir şey anlaşılmıyor gibi oluyor. Zaten bir şey anlasaydık sistemi çözmüş olurdu ve kendisini alkışlıyor olurduk. Tabii ben kendimi ayrı tutmuyorum, sözleriniz beni de kapsıyor olmalı. (Evrim örneği vermeseniz daha iyi olurdu gerçi)
Burtay Bey,
Sanıyorum negatif enerji konusuna oldukça ısındınız. Enerjinin yok olmaması için başka bir yol yok gibi görünüyor. Ve aslında çok da mantıklı bence. Pek çok şeyi de çözecektir sanırım.
Torus konusunda şimdilik düşünüyorum ama ilk aklıma gelen "Manyetik fırtına etkisi yapabileceği" Mikro dalga fon radyasyonunun her yönde aynı ölçülmesi de torus modeline uymuyor gibi ama onu da "ısısal denge" konusunu ele alıp o çerçevede aşmayı düşünmüş gibisiniz sanırım.
Keşke torus gibi bir şekli olsa evrenin. O zaman simidin karşı tarafına geçmek için solucan deliğine bile gerek kalmazdı. Ortadaki boşluk çekimsizlik ve düşük (yani negatif) basınç alanı gibi görev yapardı. Yani daha bunun gibi pek çok güzellik geliyor aklıma...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Necmi Bey;
İlk bölümdeki yaklaşım için teşekkür ederim. Veni vidi'nin niye (haklı) şikayetçi olduğunu (birazcık) anladım sanırım. :-) :-) :-)... (Veni Vidi'nin bunu özür kabul etmesi dileğiyle...)
Ama yapı olarak hiç bir konuyu sadece bir kaç etkeni ile ele alamıyorum. Bu sadece burada değil, iş hayatımda da böyle. Sıkıntısını çok çekiyorum. Çözümünü bilmek ile uygulayabilmek çok ayrı konular maalesef. Tek faydası; okuyucu her okuduğunda yeni bir ayrıntıyı görebiliyor.
Evrenin şekli torusvari olması, yazdığınız gibi harika olurdu. Ancak biz bu torus evrenin neresindeyiz? Bu konuda hiç bir fikrim yok. Belki o zar gibi olan kısmındayız. Ama şimdiye kadar bir forma oturtamadım. Eğer zar kısmındaysak, evrenin bir hologram olduğunu söyleyen yaklaşımları daha ciddi ele almam gerekecek çünkü, bu alanda kütle de aslında iki boyutlu bir alanın, evrenin genişlemesiyle momentum kazanıp 3 boyutluya dönüşmüş hali olacak.
Mikrodalga fon ışımasının evrende (neredeyse) eşdeğerli oluşu düşündürdü. Isısal denge diyebilir miyiz, bilmiyorum.
Konuyu ilk okuduğumda, (B. Green'in kitabında), Torus ve kürenin hacim formülleri ile bazı kıyaslamalı hesaplamalar yapmıştım.
Kürenin hacmine eşdeğerde bir torusun dış çapı çok çok daha genişti. İç çember çapıda önemliydi ama genişleyen torus modellerinde iç çember (görsel olarak) daha düşük oranda genişliyordu.
Dış çaptaki genişleme oranı ise (hacimdeki artışa oranla) daha verimliydi.
Bundan yola çıkarak, patlamanın başında, enerji küresel bir formda başlasa bile, kuvvetin çok büyük olması nedeniyle sistemin yapı değiştirmesi gerektiği sonucuna vardım. Yoksa içerdiği kuvvetin şiddeti ile kendisine ait bir bölgealan oluşturmadan dağılabilirdi. (Sanırım ilk kütle temelleri de bu kırılma-dönüşüm anında atılmış olmalı. Çünkü başlangıç hali ile genişleme arasındaki tek ciddi değişim-farklılık büyük şişme anında oluyor.)
Karşıdan karşıya geçebilir miyiz? Sanmıyorum.
(Eğer torusvari bir yapı ise, merkezin solucan deliğinin içi kadar ıssız olması lazım. Ama açıkçası çok düşünmedim. Hele bir solucan deliği açalım, o zaman... Kısmetse... :-)
morgan-frei5424
Burtay bey,
Siz yazdikca inanin felaket merak uyaniyor icimde.Dusunceniz dogru mu,degil mi bilemem, ama ogrenmek istiyroum.
Sorularim cok ama kafamdakiler su an :
"Hareketsiz-titreşimsiz, homojen, yoğun potansiyele sahip enerji paketçiklerinin, basit bir etki ile düzenlerinin bozulması sonucu harekete geçen enerji paketçikleri... " ve "Bu olaya büyük patlama diyoruz. Bu esnada bazı özel koşullar ile bir kısım paketçik yoğunlaşarak, kütleyi oluşturmuş. "
Kafamda deli sorular : bu cok yogun enerjinin "basit" bir etki ile hareketlenmesi icin, bu "etki" ne olabilir ? yani bir ufleme, bir yumruk, bir dalgalanma ? Peki bu yogun enerjinin bir "mekani" var miydi ? Eger bu cok yogun enerji, henuz baska bir enerji turu yokken, nasil harekete gecti ?
Bu enerji paketlerinin maddelesmesi icin "ozel sartlar" nelerdir ?Mekan yokken bu enerji paketleri nasil hareketlenir, veya nasil maddeye cevrilir ?Mekansiz ortamda nasil titresir ?
Sizi imtihana sokmaya calisir gibi bir ukalalik kesinlikle kafamda yok.Tek neden "merak", ve tek istedigim, "kendi fikrinize" gore cevap vermeniz.Sizin bakisiniz onemli.