burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Eğer dünya ile ay arasında düşen bir nesne olsaydı, iç ve dış sistemler açısından kütleçekimi nasıl olurdu?
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Üzgünüz, bu içeriği görüntülerken bir hatayla karşılaştık. Kullanıcı iseniz, lütfen daha sonra tekrar deneyin. Yöneticiyseniz, daha fazla bilgi için Flarum günlük dosyalarınıza bakın.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
İddia: Bana göre Dünya ile Ay arasındaki kütleçekimini değerlendirirken, Ay'a uygulanan kütleçekim kuvveti, sadece dünyanın kütleçekim kuvvetini içermiyor. Ayrıca düşen kütlenin uyguladığı kütleçekim kuvvetini de kapsıyor. Kurşun kütlenin serbest düşüşte olması bu rakamı lineer olarak hafifçe değiştirse de, kurşun kütlenin, yere ulaşmış olduğu haldeki durumuyla neredeyse eşit olmalı.
Bu konudaki eleştirileriniz ?
necmi-tufek7866
Burtay Bey,
Merhaba.
Kütleçekim konusunda benim bildiğim kadarıyla şöyle bir durum var; İkiden fazla kütleli sistemlerde birbirine etkiyen kuvvetler kesin olarak hesaplanamaz. Yani birbirinin kütlesine eşit değerde üç güneşli bir sistem olsa bu üçünün birbirlerine olan etkimeleri kaos haline gelebilir. Kesin bir hesaplama yapılamaz.
Eğer verdiğiniz örnek açısından bakarsak, dünyaya düşmekte olan bir kurşun kütle sadece dünyanın çekim gücüyle hesaplanır. Ayın, asteroidin etkileri bu hesaba dahil edilmez, gözardı edilir. Çünkü hesaplamaya değecek bir etki yaratmazlar. Tabii, sorunuzu gerçek bir olay açısından alıyorum. Yani kurşun kütle yerine bir "uzay kapsülü" mesela... Gerçek bir olayda rüzgarın şiddeti bile hesaba dahil edilir ama ayın çekimi gibi şeyler dahil edilmez. Dünyanın atmosferinden içeride düşmekte olan her hangi bir cisim (kütlesi hiç önemli değil) çok yaklaşık olarak saniyede on metre düşer. Tabii bu genel düşme zamanı olarak hesaplanır. Yukarıdayken daha yavaş, indikçe daha hızlı ama totalde hesap saniyede 10 metre. (Bilgi eskiyip değişmediyse)
Düşen külçenin kaybolan ağırlığı sadece kendisi açısından serbest düşüş halidir. Kütlesi diğer cisimler açısından hala gerçek kütledir. Yani havadayken de, yerdeyken de dünyanın toplam kütleçekim gücüne dahildir.
Ek olarak şöyle de bir durum var;
Cisim yukarıdan bırakılmadan önce sahip olduğu ama serbest düşüşte kaybettiği eylemsizlik kütlesini yere indiğinde tekrar kazanır ama düşerken geçilen kot farkı yani hızdan dolayı edindiği fazladan kütleyi yere çarptığında ısı olarak dünyaya geri verir.
Yukarıda yapmış olduğunuz sıralamaya baktım, baktım bir anlam veremedim veya ne istediğinizi anlamadım. Eğer serbest düşmeyle ilişkili olarak soruyorsanız ağırlığın kaybolmasının bu çekim güçleriyle bir ilgisi olmaz. Yani, havadayken de yerdeyken de dışarıdaki ikincil cisimler açısından fark olmaz. Çünkü yere düştüğünde ödenen bedel dünyaya aittir.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Necmi Bey,
Merhaba...
Aslında buna benzer bir konuda daha önce yazışmıştık ama konuyu tekrar gündeme getirme ihtiyacı duyuyorum. Çünkü kütle çekimle ilgili son dönemlerdeki yazışmalar tekrar alevlendirdi kafamdakini.
Konuyu esasen özellikle galaksiler arasında olan ve hiç bir etkileşime girmeyen "kara madde" nin ne olduğu ile alakalı yaklaşımım çerçevesinde ele alıyorum.
Her ne kadar hidrojen atomları veya benzeri bir madde parçacığı denilse de, bana tatmin edici gelmiyor.
Çünkü en başta kütle çekiminden etkilenmiyor olupta, kütleçekimi kuvveti uygulaması tuhaf.
(Her galaksinin kendi karanlık maddesi, başka ve daha güçlü kütleçekimi uygulayan bir galaksinin etkisine girmiyor. Galaksiler birbirleri içinden geçip gitseler bile karanlık madde de geçip gidiyor. Buna karşılık, galaksinin toplan kütleçekim kuvvetine katkıda bulunuyor.
(Eğer bu yorumda yanlış varsa, düzeltirseniz de sevinirim.)
Bu durumda karanlık maddeyi, kütle çekim uygulayan nesnelerden oluşan sistemin bir parçası hatta bir ürünü olarak ele alıyorum.
Sistem içindeki nesnelerin birbirleri ile olan ilişkilerinden bağımsız olarak, toplam sistem sinerjisinin de, sistemdeki nesnelerin tek tek toplamından daha büyük olduğunu düşünüyorum.
Sorum, bu bakışın en basit şekilde sorgulanmasını içeriyor.
(Tabii bana göre karanlık madde; sistem içindeki kütlelerden yayılan çeşitli dalgaların, belki kütle çekim dalgalarının, kesişim noktalarında ortaya geçici olarak çıkıp, kaybolan sanal parçacıkların kütlesinden oluşuyor. Yani temelinde gene dalgalar var. :-) )
Diğer arkadaşların da yorum ve eleştirilerini alabilirsem, daha net bir görüş geliştirebilmeyi umuyorum.
necmi-tufek7866
Burtay Bey,
Çok acil belirlenmesi gereken bir şey var.
Karanlık maddenin ne olduğu henüz bilinmiyor. Eğer, resmi çekildi, işte şu malzeme falan gibi şeylere rastlıyorsanız bunlar asılsız şeyler. Eğer resmi çekilebilse zaten nobel ödülü hemen verilir...
Üstelik (kütle çekiminden etkilenmiyor) sözünüz de yanlış algıdan kaynaklanıyor. Tam tersine, "sadece kütle çekiminden etkileniyor ve başka hiç bir şeyden etkilenmiyor." Asıl bilgi bu... Bundan başka karanlık madde hakkında bilinen hiç bir parametre yok.
Zaten sadece kütle çekiminden etkilendiği (etkilenmek derken gücü hissetmek, yüklenmek anlamındadır sanırım) için aynı zamanda bu güç yüzünden çevresindeki uzayı da ortamdaki genel kütle çekimine ek olarak, arttırarak büker. Çok minik (görünmediklerine göre) oldukları için ancak toplamda bir etki yaptıkları düşünülebilir.
Size yardımcı olmak açısından şöyle bir çıkarım yapabilirim;
Newton'un teorisine dönelim, uzayın bükülmediğini ve gravitonların gerçekten var olduğunu kabul edelim...
Gravitonlar aynı zamanda kütlesizdir, çünkü ışık hızındadırlar. Yani siz sistemi dalgalarla açıklamak istiyorsanız yaklaşımınız bu olmalı. Sistemi bu dalgalar üzerinden kurarsanız teorileriniz güç kazanır.
Kolay gelsin.
omer-karanlik-profil5833
şimdi size biraz fantastik gelecek ama hem necmi hocamın hemde burtay hocamın teorisini destekleyecek türden bir fikrim var....
necmi hocamın uzay parçacıkları olarak bahsettiği ve burtay hocamın karanlık madde olarak ele aldığı şey aynı.... ENERJİ....
şimdi fantastik kısma gelirsek....evrenin bir bölümünde madde olmayan bir bölge olsun...(buna benzer bölgeler var süpervoidler...örn:çoban boşluğu) gibi...
şimdi bu bölgede uzay parçacık olarak değil düşük enerji düzeyinde....şimdi bu enerjinin üstüne enerjinin başka bir formu olan kütleli bir yapı var(galaksi vb.)
şimdi kütle uzayı oluşturan enerjiye baskı yapmaya başlıyor ve enerjisinin bir kısmı da bu uzay ı oluşturan enerji paketçiklerine yükleniyor...bu enerji paketçikleri üzerlerindeki kütleden de aldıkları enerji den dolayı mevcut enerji kapasitelerinin sınırlarını aşıyorlar...şimdi bu durumda uzayı oluşturan enerji paketçikleri farklı davranmak zorundalar...işte burada oluşabilecek en küçük taneciklere dönüşüyorlar...necmi hocamın bahsettiği uzay tanecikleri....
yani demek istediğim uzay üzerinde kütle yokken enerji-üzerinde kütle varkende parçacık olarak davranıyor....
kabul ediyorum biraz fazla fantastik oldu.... :)
vide-supra1191
Sorunuz için hazır hesaplama yapan çeşitli siteler bulunmakta burtay bey. Fakat cisme dünya haricinde etki eden kütleçekim kuvvetleri çok küçük olduklarından yapılacak kıyaslamanın sağlklı olacağını sanmıyorum. Fakat genel olarak bir tahminde bulunacak olsaydım cismin yere yüksekliği ve kütlesinden bağımsız olarak dünya üzerinde ise; dünyanın > güneşin > ayın şeklinde bir genelleme yaparak sıralardım.
Serbest düşüşte cisimlerin ağırlıksız olarak kabul edilmesi bence tanım olarak yetersiz ve insani bir yanılgıyı barındırıyor. Newton fiziği için sabit referans noktası olarak ağırlığı oluşturan kütle ve yerçekimi ivmesi değerleri sebest düşüşteki bir cisim için değişmeyeceğinden aslında ağırlığı da sabittir. (Yerçekimi ivmesinin 10 olması hareketin saniyede 10 metre artacağını belirtmez. Ya da hızdaki değişimin toplam ortalama değeri saniyede 10 metre değildir.) Yani azalan bir ağırlık yoktur. Fakat ağır olmak ancak başka bir kuvvetin varlığında hissedilen bir olgu olduğundan, bu tarz bir dengelenmemiş kuvvetin varlığı ya da yokluğu bir fark yaratmamakta. Çeşitli referans noktalarına göre ele aldığınızda serbest düşmede "ağırlıksız" olan bir cisim ile uzayın en boş noktasında tamamen kütleçekim kuvvetinden soyutlanmış bir cisim için fizik kuralları aynı şekilde işlemektedir. Serbest düşen cisim için kütleçekim alanında olup olmadığını anlamanın tek yolu ise tidal kuvvetinin etkisini gözlemlemek olacaktır.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Öncelikle teşekkür ederim, devamını dilerim.
Necmi Bey, karanlık maddenin ne olmadığı konusunda aynı fikirdeyiz. Kütle çekimden etkilenmeme konusunda; daha büyük bir galaksinin kütleçekim kuvvetinden etkilenmemesinin ilginçliğine vurgu yapmak istemiştim.
(Eşdeğersiz bir benzetme ile; Küçük mıknatısın üzerindeki demir tozları bile, büyük mıknatıs yaklaşınca ona uçuyorlar. Ama söz konusu karanlık madde olunca, mıknatısların demir tozlarının miktarı değişmiyor. Ama mıknatısların çekim alanını güçlendiriyorlar.)
Diğer yandan gravitonların varlığını hala "çok ciddi kuşku ile karşılıyorum". Yani bu tür bir parçacık oluşumunu öngörmüyorum. Bu da mevcut fizikle tamamen çeliştiğim anlamına geliyor olabilir.
Gravitonların varlığı kesinleştiği zamana kadar, ispat sürem var yani... :-)
Karanlık madde'nin, sanal geçici parçacıklar olması, onlarla ilgili bir çok soruyu cevaplandırıyor gibi geliyor.
Mevcut fizikte, kütleçekim kuvvetinin gravitonlarla iletilmesi konusunda, zayıfım, bilgi ve bakış açısı eksiğim var. Bu konuda yol gösterici olmaya devam ederseniz çok sevinirim.
Sayın Karanlık Profil, (Hoca sıfatı hoşuma gitse de, bunu haketmekten çok uzak olduğum için, "şimdilik" kullanmamanızı istirham ediyorum.)
Sadece enerji içeren evrenin uzay-zaman bölümüne, kütle içiren uzay-zaman bölümünün baskı yapması çok ilginç bir fikir. Yanlış bile olsa, üzerinde düşündükçe, yeni kapılar açabilecek bir yaklaşım. Muhakkak değerlendireceğim. ama önce biraz anlamam lazım. Biraz daha açabilirseniz bu yaklaşımınızı (size ne kadar uçuk gelirse gelsin), işimize yarayabilir. (Sezgisel olarak içinde bir doğruluk payı var gibi geliyor ama; Ne? bilemiyorum...)
Sayın Vide supra; Haklısınız serbest düşüşte kütlesi sabittir ama ağırlığı, dünyaya göre sıfırdır. (Sanırım hatalı bir ifademe vurgu yapıp düzeltirken, siz de benimle aynı yanılgıyı yaptınız.)
Bu sistemin kütleçekim değerini hesaplarken, "Serbest düşen cisim için kütleçekim alanında olup olmadığını anlamanın tek yolu ise tidal kuvvetinin etkisini gözlemlemek..." cümlesindeki dalga etkisini nasıl gözlemleyebiliriz? Kullandığınız terime göre çift yönlü bir dalga yapısı öngörüyorsunuz.. Bunu biraz daha açma imkanınız var mı?
omer-karanlik-profil5833
şu şekilde söyleyeyim burtay BEY .. :)
necmi hocamın tezindeki uzay parçacıkları ile sizin karanlık madde diye tabir ettiğimiz şey aslında madalyonun 2 yüzünden ibaret....
ben uzay-zamanın dokusunun düşük yoğunluktaki enerji paketçikleri olarak düşünüyorum... bu cepte...
necmi hocam ise uzay-zamanın çok küçük uzay parçacıklarından oluştuğunu söylüyor...
şimdi bu uzay-zaman ı oluşturan düşük yoğunluktaki enerji paketçikleri kütle ile etkileşime girdiğinde kendi mevcut enerji düzeylerinin üstüne artı olarak kütle ile girdiği etkileşimden aldığı bir enerjide söz konusu...enerji paketçiği aldığı bu enerji ile düşük yoğunluktan yüksek yoğunluğa geçiyor...bu paketçik kendi enerji limitini aştığında yani mevcut taşıyabileceği enerji düzeyinin üstüne çıktığınde bir şekilde bu enerjiyi taşımak için parçacıklara dönüşüyorlar...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Ömer BEY, dilerim bu bir sitem değildir.
Enerji Paketçiklerinin (KEP ?) , kütlelerden (yansıyan) dağılan dalgalardaki ek enerji ile etkileşime girdiğini mi düşünüyorsunuz? Yanlış mı anladım?
Eğer öyle ise, paketçiklerin birer brane-3d zar sicim olduğunu düşündüğüm için, ek enerji ile genişleyebileceklerini düşünüyordum. Sizin yorumunuzda, bu paketçiklerin kapasitesi ise sınırlı... Bu sınır sayesinde, (geçici) kütleleşme söz konusu oluyor gibi...
O "bir şekilde" terimi de açıklanabilirse, çok cazip bir fikir .
omer-karanlik-profil5833
yok burtay hocam ne sitemi latife sadece :)
şimdi ''bir şekilde'' yi açıklamak gerekirse....kütleden aldığı bu ekstra enerji ile uzay-zamanı oluşturan enerji paketçiği yoğunluk sınırına ulaştıktan sonra üzerindeki bu yoğunluk azaltmak için 3. boyuta yapacağı titreşim ile kendini minimum kütleli parçacığa çeviriyor....
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
(Kelimlerdeki harfler, büyük yazılınca, "Yüksek Sesle Hitap, Vurgu" anlamına geliyormuş. :-)
O yüzden sordum.
Bu durumda, bu enerji paketçiği daha önce niye benzer şekilde titreşmiyor? Yani onu sınırlayan şey ne idi? Gibi absurd bir soru geldi aklıma...
Burada uzayın dokusunda hapsolmuş bir enerjiden söz ediyoruz. Necmi Bey'in minik uzay alanları da olabilir.
Bana göre esnek ve akışkan bir yapı... Necmi Bey'in yaklaşımı ise daha katı ve birbirlerini sınırlayan -tutan bir yapı...
Siz ne düşünüyorsunuz, bu konuda?
omer-karanlik-profil5833
bana göre de hem ikisi birden hemde ikisi birden değil... :)
benim için düşük yoğunluktaki enerjidir...ve enerji herşeydir...
çünkü necmi hocamın teorisinde şu soruyu sormuştum...yeni oluşan uzay parçacıkları evrenin enerji yoğunluğunu düşürmez mi_? çünkü iş yaparken kullandığımız ve harcadığımız enerji için daha fazla bir alana ihtiyaç duyacağız....örn;bir işi 30 N lik enerji ve 30 Uzay parçacığı ile yaptık....
evren genişledi aynı işi 30 N lik enerji ile 45 uzay parçacığı ile yapacağız...enerjiyi kullanacağımız alan da 15 uzay parçacıklı bir artış meydana gelecek....yani evren sürekli genişlediğinde artık bir işi aynı enerji ile çok fazla alan kullanarak yapmak durumundayız...
demek istediğim enerji evrenin her köşesinde farklı davranıyor...asıl can alıcı soru ise enerjinin evrenin her yerinde farklı davranmasının sebebi_?
necmi-tufek7866
Karanlık Profil,
Çok doğru tespitler yapıyorsunuz. Ayrıca hem benim hem de Burtay beyin düşüncelerini çok iyi analiz ediyorsunuz.
Parçacıklar ve paketçikler aslında aynı bence de. Burtay bey itiraz etse de evrende bir şekilde karanlık madde anlamına gelecek bir boşluğu dolduruyorlar ve bence de bu çok olası...
Madem olaya bu kadar ısındınız biraz daha bahsedeyim.
Benim uzay parçacıklarım sabit konumdalar. Tüm evreni kaplayan noktacıklar olarak düşünüyorum. Yerleri sabit, akışkan değiller. Evrendeki her şey için bir hareket alanı sağlıyorlar. Yani evren aslında tam sabit bir koordinat sistemine sahip.
Bu parçacıkların yapısı şöyle;
Kuarkların daha küçük, daha kesirli bir türü olan, renk yükü taşıyan parçacıklar olmalılar. Çünkü bu yük çok kuvvetli ve her yönde bu kuvvet sabit. (spin 2) Bu yüzden parçacıkların arası bir miktar açık. İşte bu açıklık bizim için uzay anlamına geliyor. ( Aslında vakum demek gerekiyor) Bu parçacıklar sıfır enerji düzeyi için yaratılmışlar ve bu yüzden titreştiklerini bile sanmıyorum. ( Ya da dikkate alınmayacak kadar küçük titreşiyorlar.) Bir kütleleri olduğu için kütle çekiminden etkileniyorlar ve başka hiç bir kuvvete tepki vermiyorlar.
Onlar sabit oldukları için, diğer tüm cisimler ve bizler hareket ederken bizimle birlikte gelmiyorlar biz onların içinden geçiyoruz.Yani hareketli olan biziz, uzay olduğu yerde sabit.
Biliyorum bunu kavramak insana çok zor gelir. Ama onların 120 küsür sıfırlı küçüklüğü bana bunun mümkün olduğunu düşündürüyor. Çünkü her an içimizden milyonlarca ışınım, parçacık geçiyor hiç hissetmiyoruz. Uzay parçacıkları onlardan üç kat daha küçük. (35 sıfırlı küçüklük plank küçüklüğü olduğuna göre 120 sıfır üç kattan da fazla küçüklük demektir.
Evren genişlerken de şöyle oluyor;
Bu parçacıkları ayırmak veya yaklaştırmak için sonsuz kuvvet gerekir. Bu yüzden genişleme enerjisi (basınç) bu parçacıkların enerji düzeyini aştığı zaman en gevşek oldukları yerde ( kütle bulunmayan boş bölgelerde yeni uzay parçacıkları oluşuyor. Hani bir ipi gerip çektiğinizde en zayıf olduğu yerden kopar ya, işte o şekilde kopup yeni parçacıklar meydana getiriyorlar. Yani genişleme enerjisi yeni parçacıklar meydana getirmek için harcanıyor. Bu yeni parçacıklar da diğerlerini itip kendilerine yer açıyorlar. İşte olay bu kadar basit... (Kütle çekimin yüksek olduğu bölgelerde daha enerji yüklü oldukları için daha kuvvetliler. Bu yüzden zayıf yerlerdekiler öncelikle kopuyor.)
Beni anladığınızı düşünüp böyle coşup uzun uzun yazdığım için beni mazur görün lütfen. Eğer olaya daha da ısınırsanız, bu uzayın güçlü kütleçekim alanlarında nasıl davrandığını da açıklamaya çalışırım.
Not: "hoca" sıfatını ben de hak etmiyorum. Öyle bir kariyerim yok. Biliyorum saygılı bir hitap şekli ama insana ağırlık yüklüyor. Ben özgür olmayı yeğlerim.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Ben olaya ısınmış durumdayım, Karanlık Profil'in de ateş gibi olduğuna inanıyorum...
Devam ??? Lütfen ! ?
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Ben olaya ısınmış durumdayım, Karanlık Profil'in de ateş gibi olduğuna inanıyorum...
Devam ??? Lütfen ! ? :-))
omer-karanlik-profil5833
necmi hocam bir ufak parantezden de bahsetmek istiyorum....
yine bir kütle çekim ile ilgili bir fırtınada benim tabirim olan ''Kütle Çöküm Noktası''ndan bahsetmiştim....aslında kütlenin sadece tek bir noktadan çöktüğünü diğer noktaların ise ona doğru hareket etmeye meyilli olduğunu söylemiştim...
teorinizdeki kütleçekim alanlarının nasıl davrandığını açıklarken bu durumu da ele alma (değerlendirme) durumunuz olabilir mi_?
necmi-tufek7866
Madem istiyorsunuz öyleyse devam edelim.
Uzay parçacıklarını daha iyi anlamak için bir açıklama yapayım;
Onlar, korkunç bir enerji patlamasının ilk meyveleri. Sadece ilk anda üretilmiş, daha düşük enerjide üretilmeleri mümkün olmayan parçacıklar. Bu parçacıklar sıfır enerji düzeyinde bulunmayı seviyorlar. Yaratıldıkları anda artı enerjiyi kuşatıp eksi alemle temasını ve yok olmasını önlemek için varlık bulmuşlar. Artı enerjiyi korumaları aslında kendi varlıkları için önemli. Enerji beslemesi olmazsa onlar da eksi alem tarafından yok edilecekler. Yani bir menfaat ilişkisi kurulmuş gibi.
Bu parçacıklar güçlü kuvvetleriyle aralarında sabit bir açıklık olmasını sağlıyorlar.Eğer gerçek anlamda bir "yokluk" "hiçlik" varsa, işte bu parçacıkların arasındaki açıklıktır. Bir vakumu aralayan parçacıklar diyebiliriz. Bu aralıklar sabit ve evrenin her yerinde eşit aralıkta. Bu da zamanın aslında bu aralıklar sayesinde meydana geldiğini ve evrenin her yerinde sabit olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda da maddi parçacıkların hareketi ve devinimi bu aralıklar sayesinde gerçekleşiyor. Madde, uzay parçacıklarını görmüyor, yok sayıyor, çünkü hem çok küçükler, hem de iletişimsiz durumdalar. Sadece kütle çekimine tepki veriyorlar, başka hiç bir güçle etkileşmiyorlar. Bu yüzden madde geniş bir düzlükte gibi yayılabiliyor. Yani, uzay parçacıkları sabit, diğer her türlü madde onların üzerinde, zemininde serbestçe dolaşabiliyor. (Aradaki 120 sıfırlık büyüklük farkını hiç unutmamak gerekiyor)
Evren genişlerken basıncın onları nasıl çoğalttığını anlatmıştım. Buna inflaton basıncı diyelim. Bir de enerji basıncı var. O da tam tersine maddeyi kendisine çekiyor. Yani güçlü kütleçekim alanları, kara delik gibi bölgeler var.
O bölgelerde de yine aynı güç parçacıkları birbirlerine yaklaştırmıyor. Ama kara delik çok güçlü. Parçacıklar kara deliğin yakınından uzağa doğru bu gücü paylaşıp direnmeye çalışıyorlar. Yine de kara delik çok güçlü... O zaman parçacıkların aralarındaki boşluk "vakum" aşırı yoğunluktan eğilmeye, kırışmaya başlıyor. Aslında düz bir alanı girinti, çıkıntıyla doldurursanız aradaki mesafe inanılmaz oranda büyür. Bir örnek vermek gerekirse; bizim ege kıyılarının girinti ve çıkıntılarını tutup çekerek düzeltirsek Afrika'ya kadar gider. Ona çok benzer bir durum oluşuyor. İşte bu durumda zaman da bükülmüş oluyor. Yani genleşmiş oluyor. Çünkü aslında gidilecek mesafe çok uzamış oluyor.
Bu parçacıklar kara delik tarafından bile yok edilemez parçacıklar. Yani onlar hala yerlerinde duruyorlar. Galaksinin dönmesi, kara deliğin hareket etmesi gibi şeyler hiç bir şeyi değiştirmez, bu parçacıkları kımıldatmaz. her bir parçacık diğerinin görevini devralır. Küçüklük farkını iyi kavramazsanız tüm bu anlattıklarım bir anlam ifade etmez. Ama küçüklük farkını biraz düşünürseniz beni anlayacağınızı sanıyorum. Ya da "deli saçması" da diyebilirsiniz. Zaten teorinin gerçekten evreni betimlemesi için "çılgınca" olması gerekiyor.
Sanırım şimdi biraz daha ısındınız.
Sevgiler, selamlar...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Teşekkürler, devamlarını bekliyoruz...
Çılgınca olması, onları "mümkün değil" yapmıyor. Kısmi olarak doğruları barındırıyorsa (ki barındırıyor olmalı) bunları tespit edebilirsek, kazançtır.
Yazdıklarınızı hazmetmem (anlamak-kavramak)için zamana ihtiyacım olacak. Ne kadar çok fikirlerinizi paylaşırsanız, o kadar iyi...
Not: Bu arada olguları ve yazıları bir "hukukçu mantığı" ile algılayıp, aralarındaki bağlantıları da aynı mantık kurgusu ile yorumladığınızı görüyorum. Doğruluk payım var mı?