ofa8659
Allah kimin cennete kimin cehenneme gideceğini biliyormu? Kuranda yazana göre biliyor peki hersey planlanmışsa neden yaşıyoruz? Kaderimizi kararlarımız etkiliyorsa allah yanilmış olmazmı?
muhammet-demir2867
Öğretmenler bile sınav bitince cevap anahtarını açıklar.
dogukan-simsek3907
maalesef 5 duyu organımızla veya mantığımızla algılayamadığımız kavramları açıklamaya bilimsel cevaplar yardımcı olmaz... bu sorunuzu buraya değil de din ile ilgili tartışma yapan başka sitelere sorarsanız size daha iyi yardımcı olacaklardır...
yigit-ertan4948
bu soru sanki bu site için birazcık konu dışı kaçmamışmı sencede ? bu tür sorular için daha farklı siteler var onlara sorarsan daha iyi cevaplar alabilirsin bence
mustafa-bozoklu9052
anlamadığın veya anlamak için çaba göstermediğin dersin sınavına hiç çalışmadan ve kalacağını bildiğin halde öğretmenin vereceği nota razı olmak yerine neden girip kağıdı boşa harcama gereği duyar insan....
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Burası ortamı değil bu sorunun. Ama hüsnüzân'da bulunup, kuantum olasılığı dahilinde sorulduğunu düşüneceğim.
Evet, tüm olasılıkları, en güçlüsünden, en zayıfına kadar tüm sonsuz (bile olsa) olasılığı ve karşılığının ne olacağını biliyor.
Size ise irade ve akıl denilen iki hediye bahşetmiş. Bu olasılıklardan hangisini seçeceğinize siz karar veriyorsunuz. O'nun "hangi kararı/seçeneği alacağınızı biliyor olması, sizin eyleminizi değiştirmiyor. O sonucunu biliyor ve uyarıyor. Gerisi size kalmış.
Eğer bir "taş, cansız bir meta gibi" olsaydınız, karar verme ve düşünme yeteneğiniz olmayacağı için, bilinçli eyleminiz olmazdı. Yani yaşıyor olmazdınız.
Aslında bu sizin için bir tercih meselesi... O'nun için sadece bir bilgi. Sizi yönlendirmiyor.
Bu çerçevede bakarsanız, her durum için ayrı bir olasılığı uygulayan/kararını veren siz'den sonsuz adedi, çoklu evrenlerde de bulunabilir.
Amacımız elimizdeki ve bildiğimiz tek evrende, olumsuz sonuçlanacak olasılığı seçenlerden olmamak. (Diğer evrendekilerin durumu -var iseler- bizi etkilemez.)
necmi-tufek7866
ÖFA,
Böyle bir soru sorduğunuza göre sanırım yerine oturmayan bir şeyler var. Bu da gayet normal. Dini açıklama ve öğretiler sorgulayan bir insan için her zaman çelişkiler yaratır. Bu çok normal.
Shibumi, kuantum fiziği açısından olasılıkların muhasebesinin yapılabileceğini söylüyor. Ama bu bana göre mümkün olmaz gibi geliyor. "Yaşadığımız her an için ayrı ayrı olası seçimler yaparsak bunun doğuracağı olası gelecek ihtimalleri o kadar fazla büyür ki, bunun hesabının Tanrı düzeyinde bile yapılabilmesi çok fazla (sonsuz) enerji gerektirir.
(Daha önceki sohbetlerde "sonsuzluk" diye bir kavram olamayacağını yine kuantum fiziği açısından açıklamıştım.) Yani harcanacak enerji yapılacak işe göre çok fazladır ve böyle bir yöntem kullanmak aslında gerekmiyor.
Şimdi yazacaklarım sadece benim şahsi düşüncelerimdir. Belki bir fikir verir diye paylaşıyorum.
"Ben, evreni meydana getiren enerjinin küçük de olsa bir parçasıyım. Bu açıdan ölümsüzüm."
Olaya böyle bakınca, yaşadığım süre boyunca bu enerjiyi bir anlamda formatladığım, bana verilen bellekte bana ait düzenlemeler yaptığım sonucuna varabilirim. Bu, programcı tarafından müdahale edilmezse kalıcı bir işlemdir.
"O'ndan geldik, yine O'na döneceğiz."
Enerjinin geldiği yere dönmesi demek, formatın çözülmesi, yani enerjinin sıfır entropi durumuna getirilmesi demektir. Bu da bir işlem gerektirir. Bunu cehennem azabı olarak değerlendirmek pek ala mümkündür. Ve sonunda enerji daha önceki saf haline döner ve ben hala o enerjinin bir parçası olarak bütünle bir olurum.
Ara sıra böyle şeyler düşünüyorum, terapi gibi oluyor.
Sorunuzun diğer bir açıklaması da şöyle;
Yaratıcı "ol" dediğinde aynı zamanda "öl" de demiş olur. Yani evreni yarattığında aynı zamanda sonunu da görmüş demektir. Aslında biz kendi zamanımızı yaşarken, yaratıcı açısından sonuçlar bilinmektedir. Bu açıdan bakarsanız Allah ister istemez her şeyi görür, bilir. Ve yaşanmışlığa hangi koşullarda ve nasıl müdahale ettiği veya etmediği bizim açımızdan bilinemez.
(Bizim yanılgımız, yaratıcının da bizimle aynı zamanı yaşıyor zannetmemizdir.)
hakan-yilmaz1961
Bir varligin gelecegini kendisinden once %100 bilmek icin o varligin mekaniksel / matematiksel isliyor olmasi lazim, boyle bir varlik ise yargilanamaz. Kısaca teistik tanri inancini neresinden tutsaniz elinizde kalir.
ofa8659
Hala sorumun cevabi tam olarak verilmedi tanri bizim nereye ( cennet cehennem)gidicegimizi biliyorsa niye yasiyoruz? Tanri geleceği göruyorsa ,kuantum mantigina göre bir cok gelecek birçok farkli ben olacaktir bu durumda tanri hangi beni yargilayacak cennetlik benimi yoksa cehennemlik benimi?
serkan6694
Allah ve Kuran kavramlarını gerçek kabul edersek;
Biz henüz zaman kavramının ne oldüğunu bilmiyoruz. Son yıllarda analitik düzlemdeki x,y eksenlerinin olduğu gibi sanal bir zaman kavramı ortaya atıldı. Bu konuda çok farklı görüşler var, ama hepsi sadece düşünceden ibaret. Yani zaman kavramı; ışık, ses veya elektrik gibi çözülebilmiş bir kavram değil.
Peki zaman kavramının ne olduğunu bilmiyor isek, geleceğin önceden nasıl bilinebileceği konusunda nasıl kesin bir fikir sahibi oluruz?
Felsefi olarak kendi görüşümü belirtirsem;
Yaşanmamış bir olayın geleceği olamaz.
Eğer biz dünyada yaşamamış olsaydık, günah işleme imkanımız olmuycaktı, dolayısıyla herkes cennetlik olucaktı, tanrının bileceği gelecek: "herkes cennete gidicek" olurdu.
Aksi halde tanrı, çoğu insanı cehennemde yanmak üzere yaratmış olurdu ki bu da sadist bir durum ortaya çıkarırdı.
Bence; mevcut mantığa göre tanrı, insanı yarattı, sonra olması gerektiği üzere zamanı gelince adaleti sağlıyacak.
Tanrı olayları akışına bırakmış, müdehalede bulunmuyor. Zira günah işlenmemesini isteseydi, hiç kimse günah işleyemezdi. İstediği günah işleyebilme imkanı varken işlenmemesi.
serkan6694
"Birçok farklı gelicek, birçok farklı ben olucam"
Bu fikri dini felsefe ile birlikte yargıladığımızda konu çok yayılır. Zira oncesinde "ben" kavramını açmamız gerekir. Önceki tarihlerde kişiliğin insanın içindeki ruh olduğuna inanılırdı. Şu an kabul gören kavram; insan bedeninde ruh yok, kafası başka vücuda nakledilen bir insan kişiliğini kaybetmez, o halde ruh varsa bile bedende değil beyinde. Bu da dini inançlardaki "kişilik kalptedir" olgusunu çürütür, hatta kalp olmadan, kalp gorevini gören bir makina ile yaşamış insanlar var. Bu insanlar ruhsuz mu?
Bir de zeka özürlü, zeka seviyesi kuş kadar olan, sadece söylenenleri tekrarlayan, iletişim veya düşünme kabiliyeti olmayan insanlar, hatta ağzından akan salyasını temizliyebilecek kadar bile düşünme kapasitesi olmayan insanlar var. Bunlar da insan ruhu taşıyor mu?
Yada "ben" sadece beyindeki elektriksel zihin midir? Beyin ölümü gerçekleşen bireyin bedeni bitkide farksızdır. Beslenir, boşaltım yapar, hatta rahminde çocuk bile gelişir. Ama benliği yoktur. Beyin olümü gerçeklesen kişinin ruhu bedenden çıkmış mıdır? Veya kafası başka bir köpeğe nakledilen köpek, ruhunu kafasında mı taşır?
serkan6694
"Birçok gelicek birçok ben, BİRÇOK TA TANRI olucak" desek, her tanrı kendi zamanindaki bireyi yargılıyacak desek; komik mi olur?
Belki de kimi bilim insanının önerdigi gibi, şu an sanal bir bilgisayar programında yaşıyoruz, gercekten var değiliz. Rüyalarımızdaki hayat ta en az uyanik halimiz kadar gerçek.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Sayın ÖFA, sorunuzun net cevabını bizden almanız mümkün değil. Çünkü her birimiz kendi inancı ve dünya görüşü ile olayı algılıyoruz. Kesin cevap ölüm sonrası belli olacak. Ancak normal hiç bir canlı bunu daha önce öğrenmek için acele etmiyor. :-) Edenlerde geri dönüş yapmıyor.
Hiç bilgimizin olmadığı bir alanda, sadece inançlarla sorunu algılamaya çalışıyoruz.
Eğer ölüm sonrası hayatın güzel olduğunu düşünsek, bu sefer yaşadığımız hatayı anlamsızlaşacak.
Bu noktadan sonra ancak "yarım felsefe" yapabiliriz. (Tam felsefe ya da felsefe; bilgiden bilgi üretmektir. Yarım felsefe; fikirden, inançtan ve bir miktar bilgiden, bilgi üretmektir.
"Bilgi"; doğruluğu veya yanlışlığı net olarak tanımlanmış durumu anlatan kavramdır.
Doğruluğu veya yanlışlığı kesin olmayan kavram "fikir"dir.
Doğruluğu ya da yanlışlığı hiç sorgulanmayan kavram "inanç"tır.
Bu nedenle "yarım felsefe" net ve kesin bir sonuç üretemez.
Sizin cennetlik olduğunuzu farz edelim. Yapacağınız bir kaç hata ile (ki çevremizde ibadeti ve O'nun adını ağızlarından düşürmeyerek bunu hak ettiğini sanan, tevbe ile son anda yırtacağını uman) bu durumu rahatça tersine çevirebilirsiniz.
Ya da cehennemlik olduğunuzu düşünelim, bu andan sonra içtenlikle yapacağınız eylemler ile bunu rahatça değiştirebilirsiniz.
Çünkü şu anki durumunuzu belirleyen şey, değiştirilmesi mümkün olmayan geçmişiniz.
Ancak gelecek, her zaman farklı olasılıkları içerdiği için, her an değişir. Değişecektir.
Önünüzde iki seçenek var; ya bu durumu olduğu gibi kabul edip, sonuç alınamayacak sorgulamaları bir kenara bırakıp, hayatınıza devam etmek. Ya da hayatınızı bu olasılıkları düşünüp, yaşayamamak.
Her iki durumda da sonuç değişmeyecek. Öleceğiz ve ya yok olacağız, ya da bir yerlerde var olacağız.
Eğer sadece yok oluyorsak, bıraktığımız geçmişimiz, diğer insanlarca yaptıklarımıza göre değerlendirilecek. Yaşadığımız hayatın anlamı buna göre belirlenecek.
Eğer bir yerlere gidiyorsak, hem dünya da hem de ahirette aynı şekilde değerlendirileceğiz.
Sorun, özgürlük ve sınırsızlık isteklerimizle, diğerlerinin özgürlük ve sınırlarını ne kadar ihlal ettiğimize bağlı olması. Buna göre hayatımızın bir anmalı olup olmadığına göre de bir yere yerleşeceğiz.
Eğer denilenler doğruysa, insan yaratılışı öncesi bazı bilinçler bağımsızlık ister. (Cenâb-ı Hâk'kın ruhundan bir nefes) O'nun gibi irade sahibi olmak ve O'nun gibi bir şeyler oluşturabilmek.
Bu izin verilenlere bir de sorumluluk verilir. Bu sorumluluk onların geriye dönüşlerini belirleyecektir. Geri dönüşü, "cennet" olarak niteleyebilirsiniz. Bütüne dahil olamamayı da "cehennem"...
Sonucun önceden biliniyor olması, bizim gibi 5 boyutlu (3 uzamsal, 1 sonsuz ve tam tersi 1 sıfır boyut) varlıklar için, sadece neden sonuç ilişkisine sokuyor.
Mesela foton gibi kütlesiz nesneler için "zaman" diye bir kavram yok. Yani onlar için geçmiş ya da gelecek dolayısıyla "şu an" bile yok.
Zaman algısı; "sadece kütleli nesneler için" geçerli bir "kavram". (Zaman'ın kendisi bundan çok farklı, bir boyut olarak ele alınması gereken ve bir mesafe ile hareket durumunun bilgisini veren bir boyut çünkü) .
Bize göre öncesi ve sonrası kavramları fotona göre olmadığına göre, sonuçta sahip olduğunuz momentum ile nereye varacağınızı bilmiyor olabilirisiniz.
Ama sizi bu yola çıkaran nereye varacağınızı biliyor. Bir de size doğrusal değil, yoldan sapabilmeniz içinde imkan veriyor. (Bunun için "zaman" gerekiyor işte) Çünkü başlangıçta bunu isteyen biziz.
Hangi yola dönersek hangi hedefe varacağımızı O'nun bilmesi, bizim hangi yoldan gideceğimizi bizim bilmemizi sağlamıyor. Biz bilmiyoruz nereye varacağımızı.
Eğer hedef belliyse, bu kadar yolu boşu boşuna tepmeyeyim diyorsanız. Sonra sizin, ama ben irademi -hediyemi kullanamadım ki, deme hakkınız olur. Üstelik böyle bir şey, hakkaniyete uymaz.
Kısaca ne yaparsanız, cennetlik veya cehennemlik olacağınız ve hangi yolları izleyeceğinizi O biliyor. Siz bilmiyorsunuz. Siz her an sonucu değiştirebilirsiniz. Her gerçeklik için açık kapı var.
Sorunuz; hayattan bıkmış, mücadele ruhunu kaybetmiş ya da mücadeleye girecek kadar kendisini hazır hissetmeyenlerin , ya da istediği her şeyi yapmak isteyenlerin (sınırlanmamak) çok kullandığı bir silahı barındırıyor. (Özellikle bir şeyler yapıp yapıp, bunların olası olumsuz sonuçları ile karşılaşmamak isteyenlerin kullandığı bir argüman. Bu işin fıtratında var deyip, yaptıklarımızın ya da yapmadıklarımızın sorumluluğunu ret etmek hakkına sahip değiliz. Reddedebiliriz, bu kapı da açık. Ama sadece kendimizi kandırırız, bir de bizi sevenleri-bize inananları. Üstelik onları da yanımızda sürükleyebiliriz.)
Neden mi yaşıyoruz? Güzel şeyler yaptığımızı/yapabileceğimizi kendimize ve O'na gösterebilmek için. Bu yolu istedik. İstersek yapabiliriz de çünkü.
Yaşamınızı anlamlı ve güzel kılacak işlerle doldurmanızı dilerim.
Saygılarımla
fizikist2253
Bu soru artık bilmsel değil tamamen kişisel bir mesele halini almaya başladı.Baştan ayağa sizin kendinizle ilgili bence.Düşüncelerininz,fikirleriniz ,duygularınız,kalbinizle ilgili.Bu konular bilimde fizikte ya da felsefede...sadece bir yere kadar irdelenebilir.Ben de dahil burdaki birçok kişi bu soruları kendimize her saniye soruyoruz.Neden var olduğumu öleceğimi nasılımı yeri göğü herseyi merak ediyorum.
Ancak hiçbir zaman tanrı yanılmış olabilirmi diyecek kadar zorlmadım .Siz konuya fazla maddeci yaklaşıyorsunuz.Bu şekilde sorunuza yanıt bulabileceğinizi sanmıyorum.Kendi görüşüme göre bir cevabım var fakat muhtemelen o da sizi tatmin etmeycektir.Umarım hem aklınızı hem de ruhunuzu tatmin edecek cevaplar bulursunuz.Kendinize çok iyi bakın.
ofa8659
Sağolun değerli düşünceleriniz için teşekkürler.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
(Yazım hatalarımı gördüm de...)
Sayın ÖFA, sorunuzun net cevabını bizden almanız mümkün değil. Çünkü her birimiz kendi inancı ve dünya görüşü ile olayı algılıyoruz. Kesin cevap ölüm sonrası belli olacak. Ancak normal hiç bir canlı bunu daha önce öğrenmek için acele etmiyor. :-) Edenlerde geri dönüş yapmıyor.
Hiç bilgimizin olmadığı bir alanda, sadece inançlarla sorunu algılamaya çalışıyoruz.
Eğer ölüm sonrası hayatın güzel olduğunu düşünsek, bu sefer yaşadığımız hayatı anlamsızlaştıracak.
Bu noktadan sonra ancak "yarım felsefe" yapabiliriz. (Tam felsefe ya da felsefe; bilgiden bilgi üretmektir. Yarım felsefe; fikirden, inançtan ve bir miktar bilgiden, bilgi üretmektir.
"Bilgi"; doğruluğu veya yanlışlığı net olarak tanımlanmış durumu anlatan kavramdır.
Doğruluğu veya yanlışlığı kesin olmayan kavram "fikir"dir.
Doğruluğu ya da yanlışlığı hiç sorgulanmayan kavram "inanç"tır.
Bu nedenle "yarım felsefe", net ve kesin bir sonuç üretemez.
Sizin cennetlik olduğunuzu farz edelim. Yapacağınız bir kaç hata ile (ki çevremizde ibadeti ve O'nun adını ağızlarından düşürmeyerek bunu hak ettiğini sanan, tevbe ile son anda yırtacağını umanlar var) bu durumu rahatça tersine çevirebilirsiniz.
Ya da cehennemlik olduğunuzu düşünelim, bu andan sonra içtenlikle yapacağınız eylemler ile bunu rahatça değiştirebilirsiniz.
Çünkü şu anki durumunuzu belirleyen şey, değiştirilmesi mümkün olmayan geçmişiniz.
Ancak gelecek, her zaman farklı olasılıkları içerdiği için, her an değişir. Değişecektir.
Önünüzde iki seçenek var; ya bu durumu olduğu gibi kabul edip, sonuç alınamayacak sorgulamaları bir kenara bırakıp, hayatınıza devam etmek. Ya da hayatınızı bu olasılıkları düşünüp, yaşayamamak.
Her iki durumda da sonuç değişmeyecek. Öleceğiz ve yok olacağız ya da bir yerlerde var olacağız.
Eğer sadece yok oluyorsak, bıraktığımız geçmişimiz, diğer insanlarca yaptıklarımıza göre değerlendirilecek. Yaşadığımız hayatın anlamı, buna göre belirlenecek.
Eğer bir yerlere gidiyorsak, hem dünya da hem de ahirette gene aynı şekilde değerlendirileceğiz.
Sorun, özgürlük ve sınırsızlık isteklerimizle, diğerlerinin özgürlük ve sınırlarını ne kadar ihlal ettiğimize bağlı olması. Hayatımızın bir anlamı olup olmadığına göre de bir yere yerleşeceğiz.
Eğer denilenler doğruysa, insan yaratılışı öncesi bazı bilinçler bağımsızlık ister. (Cenâb-ı Hâk'kın ruhundan bir nefes) O'nun gibi irade sahibi olmak ve O'nun gibi bir şeyler oluşturabilmek.
Bu izin verilenlere bir de sorumluluk verilir. Bu sorumluluk, onların geriye dönüşlerini belirleyecektir. Geri dönüşü, "cennet" olarak niteleyebilirsiniz. Bütüne dahil olamamayı da "cehennem"...
Sonucun önceden biliniyor olması, bizim gibi 5 boyutlu (3 uzamsal, 1 sonsuz ve tam tersi 1 sıfır boyut) varlıklar için, sadece neden sonuç ilişkisine sokuyor. Ama böyle bir kavram "zaman algısı" için geçerli
Mesela foton gibi kütlesiz nesneler için "zaman" diye bir kavram yok. Yani onlar için geçmiş ya da gelecek dolayısıyla "şu an" bile yok.
Zaman algısı; "sadece kütleli nesneler için" geçerli bir "kavram". (Zaman'ın kendisi bundan çok farklı, bir boyut olarak ele alınması gereken ve bir mesafe ile hareket durumunun bilgisini veren bir boyut çünkü) .
Bize göre "öncesi ve sonrası" kavramları, fotona göre yok. Sonuçta sahip olduğunuz momentum ile nereye varacağınızı bilmiyor olabilirsiniz.
Ama sizi bu yola çıkaran, nereye varacağınızı biliyor. Bir de size doğrusal değil, yoldan sapabilmeniz içinde imkan veriyor. (Bunun için "zaman" gerekiyor işte) Çünkü başlangıçta bunu isteyen biziz.
Hangi yola dönersek, hangi hedefe varacağımızı O'nun bilmesi, bizim hangi yoldan gideceğimizi bilmemizi sağlamıyor. Bilmiyoruz nereye varacağımızı.
Eğer hedef belliyse, bu kadar yolu boşu boşuna tepmeyeyim diyorsanız. Sonra sizin, "Ama ben irademi -hediyemi kullanamadım ki!" deme hakkınız olur. Üstelik böyle bir şey, hakkaniyete uymaz.
Kısaca ne yaparsanız, cennetlik veya cehennemlik olacağınızı ve hangi yolları izleyeceğinizi, O biliyor. Siz bilmiyorsunuz. Siz her an sonucu değiştirebilirsiniz. Her gerçeklik için açık kapı var.
Sorunuz; hayattan bıkmış, mücadele ruhunu kaybetmiş ya da mücadeleye girecek kadar kendisini hazır hissetmeyenlerin , ya da istediği her şeyi yapmak isteyenlerin (sınırlanmamak) çok kullandığı bir silahı barındırıyor. (Özellikle bir şeyler yapıp yapıp, bunların olası olumsuz sonuçları ile karşılaşmamak isteyenlerin kullandığı bir argüman. Bu işin fıtratında var deyip, yaptıklarımızın ya da yapmadıklarımızın sorumluluğunu ret etmek hakkına sahip değiliz. Reddedebiliriz, bu kapı da açık. Ama sadece kendimizi kandırırız, bir de bizi sevenleri-bize inananları. Üstelik onları da yanımızda sürükleyebiliriz.)
Neden mi yaşıyoruz? Güzel şeyler yaptığımızı/yapabileceğimizi kendimize ve O'na gösterebilmek için. Bu yolu istedik. İstersek yapabiliriz de çünkü.
Yaşamınızı anlamlı ve güzel kılacak işlerle doldurmanızı dilerim.
Saygılarımla
hakki-bulur3173
Kurtulun artık tabulardan,atın at gozluklerinizi ,sorgulayin akılla size verileni;hem neden bu kadar benciliz. Evren sadece dünyadan ibaret değil ,yada evrenin tarihi bizle başlamadı. Ozaman neden tanrının insanı sınamak icin birden bire evreni yaratıp, kendisine tapinilmasi için bu kadar uğraşsın.Şişede mantıksız gelmiyor mu?Şimdi bazıları derki bizim aklımız tanrının işine ermez.Eğer daha basit şeyleri bile sorgulayamacakbir beynimiz yoksa nasıl bizden erdemli olanı secmemizi belirli kurallara uyup ,varligimizdan gelen durtulerimizi inkar etmek ister? Sizce de saçma değil mi sonsuz kudrete sahip bir varlığın onun önünde egilmemizi adaklar sunmamizi ,ayinler yapmamizi istemesi dusununce tanrı insan gibi zayıflıkları nasıl barındırabilir? Kibir!!. Bence biz kendi tanrilarimizi yaratıyoruz. Korkularının bastırmak için ,topluma hukmetmek,kendi çıkarlarımız dogrultusunda yönlendirmek için.bırakın artık şimşek çarptığında arkasında zeusu aramayı!!!Cennet ve cehennem yada obur dünya her neyse ; Nasıl olurda sikilmayiz sonsuz mutluluktan yada nasıl olurda alismayiz en güç acılara ,diyorlarmış sıkılmak uzulmek,sevmek,kıskanmak,alışmak duygular olmayacak obur dünyada ;soruyorum o zaman :Tüm bunlar alındığında BİZ BİZ OLURMUYUZ??benliğimizi alındıktan sonra acı cekmedikce,sevinmedikce kokain almış gibi olmaz mıyız.DÜSÜNÜN SADECE DÜSÜNÜN
hic-kimseyle-tartismaz9132
Uçuklar diyarına dönmüş.... Tanrı'nın ihtiyacı olduğundan değil, insanın birilerine rüşvet verip işini gördürme arzusudan-alışkanlığından adaklar verilip, dualar ediliyor.
Bir de gösterişli ibadetler ile diğerlerine, 'bakın arkam güçlü, ibadetlerimle arkamı sağlama alıyorum, bana güvenebilirsiniz, benimle uğraşmayın' mesajı da veriyorlar.
Sınanan insanı, sınayan gene insan. Tanrı sadece ana kuralları belirtmiş.
Not: Düşünen birileri soru soruyor. diğer düşünenenler cevaplıyor.
ofa8659
Aldığim cevaplara bakilirsa insanlar din ile bilimi birlestirmeye calisiyor ve en son tanri cok farkli bir varliktir onun varligini anlamaya bizim gücümüz yetmez onun boyutu farklıdır diyor.Neden?neden bu kadar fazla ikilik ve çelişki var. Zaten kurandaki bilimsel ve mantıksal hataları mealini okuduğumuz anda görüyoruz neden bunları görmezden geliyoruz kuranı sorgulmaktan korkuyoruz ve çekiniyoruz ?
ali-yildirim3403
neden derken ne bilmekle iflah olur insan ne yeter insana bu kadar yeter diye , insan varlığı anlamaya çalışmakta her haliyle , ama tanrıyı anlamak sorgulamak niye ? verdiği bedeni,aklı,kalbi ve ruhu ne olduğunu daha bilemedik . kurana bilimsel bakacaksan iki şeyi TAM bileceksin biri kuran diğeri bilimi o zaman çelişki konuşulabilir , ve inanç kaynaklarını sorgulamak bilimin işi değildiir , sen hiç duydunmu bilim insanlarının dine inandığı için birini öldürdüğünü ama tam tersi durumlar tarihte fazlasıyla mevcuttur , din alimi cehaletini anladığında alim olur ,bilim insanı bilinmeyenin peşinde düştüğünde bilim insanı olur , zaten bilmiyoruz kalkıp isyan etmeye ne diyelim aaa buldum cehalet olsun kabul edersek bilmeye başlayacağız , bilmekte cehalete isyanla başlıyor yaratanın kitabındaki ilk çelişki olarak değerlendireceğimiz cümle oku yani cahil olduğunu bil yani bilmediğinin peşine düş , oku yani isyan et cahilliğe