mimiuzay7956
zengin olup daha cok kaynaga sahip insanlar mi yoksa yoksul olup o kaynaklara ulasmak icin savaşip ve iyi degerlendirmeyi bilen insanlar mi zeki olur?
mimiuzay7956
Modern toplumda gözle görülür bir paradoks yaşanıyor. Bir bütün olarak ele alındığında toplum, giderek daha akıllı hale geliyor fakat nasıl geçineceğimiz konusunda nedense bir ilerleme kaydedemiyoruz. Kanada’daki Waterloo Üniversitesi’nde çalışan Sosyal Psikolog Igor Grossmann, “Nasıl oluyor da eskiden olduğu kadar, hatta daha fazla anlaşmazlık yaşıyoruz?” diye düşündüğünü söylüyor.
Grossmann, aslında sadece zekanın anlaşmazlığı ortadan kaldırmaya yetmediğini öne sürüyor. Gerekli olan şeyin ‘bilgelik’ olduğunu düşünüyor. Grossmann ve meslektaşları tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre bu tür bir bilgelik, daha net ifade etmek gerekirse; başkalarının bakış açılarını da göz önünde bulundurma ve anlaşmaya varmayı hedefleme yeteneği, yoksul toplumlarda büyüyen veya işçi sınıfından gelen insanlarda daha fazla bulunuyor.
kemal-bay-hickimse7261
Zeka çoğunlukla genetik ve çevresel faktörlere direkt bağlı. Bunu bilimsel çalışmalardan, araştırmalardan biliyoruz.
Zeka yazılımdır, beyin ise donanım. Bu metaforda beynin yaptığı her şeye " akıl " diyoruz. Akıl, beyin denen donanım zemininde " zeka " denilen yazılım kökenli programların toplamıdır. Genetik faktörü çoğunlukla donanıma gözle görünür bir etki eder. İyi bir zemin yoksa ne kadar iyi yazılıma sahip olursan ol bir noktaya kadar. Çevresel faktörler tamamı ile yazılımı şekillendirir. Dış dünya ile oluşan yazılım ( zeka ) iç dünyamız olan beyin ile birleşip ortaya " aklı " çıkarır.
Bilgelik en başta kendini bilmeyi gerektirir. Yani aklımızı bilmeyi, anlamayı gerektirir. Yoksul toplumlarda uzlaşma ve her soruna bir çözüm bulma eğiliminin temelinde çaresizliğin ve azmin olduğunu tüm içtenlikle düşünüyorum. Zengin olup iyi düşünen ve iyi bir muhakeme yetisine sahip insanlar olduğu gibi fakir olup basit düşünen ve ilerisini görme yetisi olmayan insanlarda var. Bu yüzden zenginin ya da fakirin zeki olup olmamasını bu örneğe dayandıramayız.
Bu noktada bilgelik çok önemli çünkü günümüzde insanlar birbirinin gözlerinden dünyaya ve olaylara bakmayı bilmiyorlar. Bırak bakmayı, farklı insanların farklı durumları daha farklı değerlendirmesi gerçeğini bile kabul etmiyorlar. İnsanların ön yargıları ve kutuplaşmaya iten nedenleri ( ırk, din, dil, maddi seviye, güzellik, gibi ) yüzünden birbirlerini anlamasının sonucuda anlaşmazlıklar, fikir ayrılıkları ve iyi-kötü kavramları doğuyor. Bilgelik ne kadar bildiğin ile ilgili değil bu noktada. Bilgelik demek kendi aklının bileşenlerinin farkına varıp diğerlerininkini anlamaya çalışmak ve kendi aklın ile diğerlerininkinin arasında hiçbir menfaat ve art niyet olmadan köprü kurmak demek. Her sorun için bir çözüme sahip olmak değil her sorunun bir çözümü olabileceğine dair kendini koşullamak demektir. Bu noktada anlaşmazlık dediğimiz şey; milyarlarca yazılımın, birbirinin yarattığı programları anlayamaması, çalıştıramaması değildir midir ?
kemal-bay-hickimse7261
Elbette bilimin kör ve gerici skolastik düşünceyi yenmesi ile daha çok ve daha derin düşünüyoruz, araştırıyoruz. İnsan zihni boşluklara tanrıları doldurmaktan vazgeçip, zekasını ve sezgisini kullanarak bu boşlukları bilim ile doldurmaya 3-4 yüzyıl önce başlamıştır. Gün geçtikçe bilimin temelinde yer alan bilgi yığının yarattığı kar topu etkisi sayesinde daha ilerisini yapıp daha da ilerisini hayal ediyoruz ve işin en mükemmel yani tek limit kendimiz. ! Bir felsefe ya da din öğretisi değil sadece kendi zihnimiz. !
Bu yüzyılda en çok genetik mühendislik ile yaşam kitabı olan DNA'nın telif hakkını tanrıdan ya da tesadüf sonucu gerçekleşen evrimden almak ile ilgilendik. Ki bu insanlık tarihinin en büyük ikinci başarısı olacaktır ve olmaktadır.
Diğer yandan insan neslini sürdürmek ve evrene yayılıp, keşfetmek için güneş sistemimizde bulunan MARS gezegenine önümüzde ki 10-15 sene içinde insanlı uzay uçuşlarını gerçekleştirmek ile ilgileniyoruz. Bu fikir 2 sene önce komik ve hayal gibi gelse de, uzaya roket gönderip sonra bu roketi sabit durmayan bir deniz platformuna indiren SpaceX'in başarısı ve uzay mühendisliğinde yaşanan gelişmeler MARS'ı yeni yuva yapma fikrini bilimkurgudan bilim haline getirdi.
kemal-bay-hickimse7261
Benimde size bir sorum @mimiuzay. Soracağım soruya tatmin edici bir cevap vermeye eğilimli bir zihniniz ve düşünce şekliniz olduğunu düşünüyorum.
Sizce neden bu gezegende doğmuş bütün insanlar aynı şartlar ve imkanlar ile dünyaya gelmedi ? Genetik kusur, coğrafya, fakirlik, vs vs. Ben adil başlamayan hayatların adil başlamamasının nedenleri değil neden herkesin hayata adil başlamadığını ama neden herkesin hayatının adil bir şey olan " ölüm " ile sonlandığını merak ediyorum ? Neden varlığımız adil olmayan bir şekilde başlayıp adil bir şekilde son buluyor ? Mükemmel bir cevap beklemiyorum sadece kendime verdiğim cevap ile sizinkini kıyaslamak istiyorum.
kemal-bay-hickimse7261
Elbette bilimin kör ve gerici skolastik düşünceyi yenmesi ile daha çok ve daha derin düşünüyoruz, araştırıyoruz. İnsan zihni boşluklara tanrıları doldurmaktan vazgeçip, zekasını ve sezgisini kullanarak bu boşlukları bilim ile doldurmaya 3-4 yüzyıl önce başlamıştır. Gün geçtikçe bilimin temelinde yer alan bilgi yığının yarattığı kar topu etkisi sayesinde daha ilerisini yapıp daha da ilerisini hayal ediyoruz ve işin en mükemmel yani tek limit kendimiz. ! Bir felsefe ya da din öğretisi değil sadece kendi zihnimiz. ! Bu yüzyılda en çok genetik mühendislik ile yaşam kitabı olan DNA'nın telif hakkını tanrıdan ya da tesadüf sonucu gerçekleşen evrimden almak ile ilgilendik. Ki bu insanlık tarihinin en büyük ikinci başarısı olacaktır ve olmaktadır. Diğer yandan insan neslini sürdürmek ve evrene yayılıp, keşfetmek için güneş sistemimizde bulunan MARS gezegenine önümüzde ki 10-15 sene içinde insanlı uzay uçuşlarını gerçekleştirmek ile ilgileniyoruz. Bu fikir 2 sene önce komik ve hayal gibi gelse de, uzaya roket gönderip sonra bu roketi sabit durmayan bir deniz platformuna indiren SpaceX'in başarısı ve uzay mühendisliğinde yaşanan gelişmeler MARS'ı yeni yuva yapma fikrini bilimkurgudan bilim haline getirdi.
mimiuzay7956
kemal bey konuyu betimleme şeklinize bayıldım çok yerinde olmuş.gerçekten şanslı doğmak doğru yerde doğru zamanda bulunmak bence çok önemli bir etken.tabi bu işin sadece bir faktörü , diğer parçaların birleşmesiyle akıl ve bilgelik ortaya çıkabilir kuşkusuz.
mimiuzay7956
çok güzel bir merak ve soru :)
mimiuzay7956
çok güzel bir merak ve soru :)
mimiuzay7956
çok güzel bir merak ve soru :)
mimiuzay7956
çok güzel bir merak ve soru :)
kemal-bay-hickimse7261
Diğer sorunuza cevap yazmaya çalıştım fakat yazamadım. Profildeki facebook hesabımda sorunuzun cevabını paylaştım oradan okuyabilirsiniz.
mimiuzay7956
bu sorunuzu teoloji felsefe ve rasyonel kendi bakış açımla açıklamak gerekirse.bence sırf bu soruyu düşünebilmenin bile sandığımız gibi bir yaratıcının olmadığının farkına varmalıyız diye düşünüyorum. belkide yaşamın nasıl ortaya çıktığında tüm her şey berraklaşacak yani neden hayat var bunu bilebilseydik ölümün varlığını ve canlılığın çeşitliliğini çözebiliriz .bana kalırsa evren kadar geniş bir konu bu her şey zincirleme birbirine bağlı .gerçekten çok ilginç bir noktaya işaret ettin neden doğum ,yaşamsal çeşitlilik ve ölüm var.hepsini ayrıntılı anlatımı elbette var ama anlamsal olarak birbirine bağlaması zor.ama şunu diyebilirim.bence dünyanın evrendeki konumu yaşamın ortaya çıkmasına sebep ve ölümün gerçekleşmesine başlı başına bir sebep.yaşamsal çeşitlilikse dünya nın içeriksel zenginliğiyle alakalı.dünya neyden ibaretse bizde tam olarak 'o'yuz.. kim bilir hayatın anlamı nedir sorusunu bir gün cevaplayabilriiz
mimiuzay7956
sizin düşüncenizi merak ettim ?
rebulanyum2385
1) zengin olup daha cok kaynaga sahip insanlar mi yoksa yoksul olup o kaynaklara ulasmak icin savaşip ve iyi degerlendirmeyi bilen insanlar mi zeki olur?
zengin kişi tüketebileceği kaynakları bol olan kişidir: yani, yiyecek, kıyafet, konut ve diğer tüketim malzemelerini hiç çalışmadan çok uzun yıllar boyu tedarik edebilecek kadar varlıklı bir kişidir. İşte böyle bir kişinin diğer insanlardan temel anlamda tek farkı çalışmak olarak karşımıza geliyor. Yani zenginin yaşamını devam ettirebilmesi için çalışması şart değildir ama fakirin yaşamını devam ettirebilmesi için çalışması gerekmektedir. Çalışmak ile çalışmamak arasında olumlu ya da olumsuz pek çok fark vardır. Ama sorunuzla alakalı olarak en önemli fark zamandır. Çalışan kişinin çalışmayana göre daha az boş zamanı oluyor. Zamanı bol olan zengin kişi, Kemal (Bay Hiçkimse)'nin de bahsettiği gibi, eğer beyni de yeterli ve meraklı ise bilimsel çalışmalara yönelir; ama beyni de yeterli değilse ve merakı da yoksa o zaman da günlük hayat zevklerini tadıp insanlığa katkısı olmadan dünyamızdan göçen bir mirasyedi olur. Çalışan kişinin de 2 durumu olabilir: eğer sıradan bir işte çalışıyorsa bilimsel gelişmesi olmaz bilime ve sanata dayalı bir işte çalışıyorsa bilimsel gelişmesi olur. Genelleyecek olursak eğer zekanın varlığı için yeter koşul olarak kişinin bilimsel çalışma yapması olarak görürsek hem zengin hem de fakir pekala zeki olabilirler. Lakin burada bir olasılık hesabı da yapılmasının faydası olabilir: örneğin zenginin bilimsel çalışma yapması ihtimali ile fakirin bilimsel bir işte çalışması ihtimali karşılaştırılabilir ve hatta bunu genele yayarak bilimsel çalışma yapan bireyler ile yapmayan bireyler şeklinde oranlayabiliriz.
Bu arada bilimsel çalışma yapmak ile zeka arasındaki ilişki kesin olduğu için böyle seçtim belki de başka şekilde düşünmek lazım...
kemal-bay-hickimse7261
Evrene baktığımız deliğin küçücük oluşu; ölüm,yaşam ve var oluş döngüsünü anlayamamamızın en büyük nedenlerinden biri. Kendi tarihimizin en büyük ve en gizemlerine göz atalım. Nereden geliyoruz ? Nereye gidiyoruz ? Evrenin başlangıcına sebep olan şey ne ? Ölümden sonra başka bir boyutta ya da gerçeklikte yaşam ya da onun türevleri mevcut mu ?
Koca evrenin içindeki küçücük yaşam formlarının küçücük soruları bunlar. Biz belkide puzzle'ın sonsuz sayıdaki parçalarından sadece biriyiz ve kendimizi anlayarak puzzle'ın kendisini çözebileceğimizi düşünüyoruz. Ne kadar gerçekçi bu düşünce ? Yaşamın, ölümün ve bu döngünün anlamı diğer parçaları birleştirdiğimizde tamamen değişir miydi ? Ya da gerçekliğimiz ve yanılgılarımız ? Bildiklerimiz, bilmediklerimiz, bilmediklerimizi düşündüklerimiz ve bildiğimizi düşüdüklermiz...
Hayatın anlamını açıkladığımızda kendimize şu soruyu sormalıyız: " Puzzle'ın tüm parçaları için ortak ve tatmin edici bir açıklama mı bulduk yoksa sadece bu puzzle içinde kendimizi özel ve kadim hissettirecek bir açıklama mı bulduk ? Çok önemli bu soru bence. Tabi bunun yanında bir kaç soru daha sormalıyız kendimize.
Yaşam; enerji alan, harcayan, üreten, depolayan ve tüm bu süreçleri belirli seviyelerde bilinçli ve otomatik yapan sistemler bütünüdür biz insanlar için. Ölüm ise tüm bunların belirli süreler ve belirli koşullar sonunda son bulması ya da işlevini yerine tam getirememesi ( beyin ölümü ) demektir. Mesela beyin ölümü gerçekleşen ya da bitkisel hayata bir travma sonucu giren bir insan ile sağlam bir insanın biyolojik ve ruhsal durumunu kıyaslayalım. Tanımımıza göre ikisi de yaşıyor. Çünkü nefes alıyorlar, kalpleri atıyor ve bilinçli bir şekilde düşüncelerinin ve davranışlarının farkındalar. Fakat bir atletin zihninde bu soru nasıl cevaplanırdı ? Bir atlet için, yaptığı şey ya da meslek yüzünden yaşam demek ; koşmak, hareket etmek ve kas-beyin koordinasyonu demek. O zaman bu atlet zihnine göre beyin ölümü geçiren insan anlamsal olarak ölmüş. William Shakespeare'in dediği gibi " Önce hayaller ölür sonra insanlar. " Bunu anlatmak istediğim şeye uyarlar isem: " Önce hayat tanımlarımız değişir sonra hayatımızın kendisi ".
kemal-bay-hickimse7261
Demek istediğim, yaşam ve ölüm birbirinin zıttı ya da neden-sonuç ilişkisi ile birbirine bağlı bir varlık döngüsü müdür ? Yoksa yaşam, ölümün belirli bir seviyesi midir ? Ya da ölüm, yaşamın belirli bir seviyesi midir ? Organlarımızı, hayallerimizi ya da yeteneklerimizi kaybettiğimizde belirli seviyelerde yaşam skalasında ilerliyor muyuz ? Yani yaşam, daha az canlı bir hal mi alıyor ? yoksa diğer bakış açısı ile farklı durumda; hayatımızı yeniden kazandığımızda ölüm, daha mı canlı bir hale geliyor ? Bu soruları anlamak için şuan ya " yaşıyor " olduğunuzu varsayın ya da " ölü " olduğunuzu.
kemal-bay-hickimse7261
En son olarakta sizden şunu düşünmenizi istiyorum: " Puzzle'ın diğer parçalarına göre yaşıyor muyuz yoksa zaten ölü müyüz ?
mimiuzay7956
rebulanyum düşüncelerine katılıyorum.güzel açıklamışsın. bilimle uğraşanlar elbet belli bir zekaya sahip olmalıdır ancak zekayı bilimle sınırlandıramayız tabi ki bunu örnek olarak verdiğini anlamalıyım sanırım
mimiuzay7956
kemal bey ; anı yaşamak fikri bir derinlik verebilir sorularınıza.yaşamın ortaya çıkması bir anda gerçekleşir ölümde bir anda gerçekleşir yaşam ise bir süreçtir ancak yaşadığının farkında olmak bir anlıktır.bu yüzden anı her şey anlar zinciridir de diyebilir ve bunu zaman kavramıyla anlamaya çalışabiliriz.