mimiuzay7956
insan türü tek eşli mi çok eşli midir ?
naz-yilmaz5778
Kişiden kişiye göre değişir, bazılarına 50 eş yetmezken bazıları eşsiz mutlu mesut yaşayabiliyorlar. Bazı kişiler için tek gece bazı kişiler için tek kişi. Toplumsal normlarda bunu etkileyebilir.
Aslında seksüel olarak düşünüldüğünde (duygular yok sayıldığında) insanlar hayvandır. Ormanda yaşayan bir hayvanla aynıyız. (Bu düşünceyi savunmamdaki kaynaklarım: Dünyadaki cinayetler,savaşlar gibi vakalar. Kendi türümüzü yok edip üstüne üstelik yiyebiliriz. İçimizde insan öldürme arzusu var. İnkar etmeyelim. Bu dürtüler varken arka beyinsel özelliklere sahipken ''İnsanlar ormanda yaşayan bir hayvandan çok farklıdır'' demenin yanlış olabileceğini düşünüyorum.) Seksüel olarak çok eşli diyebiliriz.
Yok bizim uç beyinimiz var, düşünebiliyoruz, hislerimiz var dersek hemcinse de ilgi duyan var, damacanaya da, kendiyle evlenen de, ağaçla evlenen de gibi gibi herkes farklı olunca tam bir cevabı olmayan bir sorudur.
muzaffer-erdem5978
Türü itibarı ile primat olamasına rağmen , türün her bir bireyinin karakter ve duyguları çok farklı olması yüzünden istatistikleri allak bullak eden veriler , sözünü ettiğiniz genellemenin oluşturulabilmesini engelliyor.
Her ne kadar tek eşli görünse de primat ailesinin tüm erkeklerinde görülen sıkıntı insan türünün erkeği içinde geçerli,sağlıklı bir erkeğin testisleri günlük 50mlgr ile 250mlgr arasında sperma üretir. Bu spermanın da ne şekilde ifrazat olacağı malum , ama aynı şey türün dişileri için geçerli olmadığını ve özellikle insan türünün dişisinin 28-30 günde ortalama 7 gün cinsel izinli olduğunu ve sürekli bir ilişkisi olan kadının partneri olan erkek bu 1/4 lük zamanı kendi kendine gerekçe olarak öne sürerek (kendi kendine) yeni bir partner arayabilir.
Bu durum da tutulmuş tüm skalalar hikaye olmanın ötesine geçmez.
Saygılarımla.
Muzaffer Erdem
muzaffer-erdem5978
Türü itibarı ile primat olamasına rağmen , türün her bir bireyinin karakter ve duyguları çok farklı olması yüzünden istatistikleri allak bullak eden veriler , sözünü ettiğiniz genellemenin oluşturulabilmesini engelliyor.
Her ne kadar tek eşli görünse de primat ailesinin tüm erkeklerinde görülen sıkıntı insan türünün erkeği içinde geçerli,sağlıklı bir erkeğin testisleri günlük 50mlgr ile 250mlgr arasında sperma üretir. Bu spermanın da ne şekilde ifrazat olacağı malum , ama aynı şey türün dişileri için geçerli olmadığını ve özellikle insan türünün dişisinin 28-30 günde ortalama 7 gün cinsel izinli olduğunu ve sürekli bir ilişkisi olan kadının partneri olan erkek bu 1/4 lük zamanı gerekçe olarak öne sürerek (kendi kendine) yeni bir partner arayabilir.
Bu durum da tutulmuş tüm skalalar hikaye olmanın ötesine geçmez.
Saygılarımla.
Muzaffer Erdem
burtay-mutlu-shibumi-tr6061
İnsan türüne girmeden önce, doğa da canlıların niye eşleştiği ve hangi koşullara göre eş seçtiğine bakmak lazım...
Elbette canlı türü yükseldikçe, nedenler çeşitlenip çeşitli psikolojik gerekçelere sığınıyor ama tümünün temelinde, üreme eylemi sonucu doğan bireyin kendi ihtiyaçlarını destekleyecek kapasiteye ulaşana kadar desteklenmesi ve tür devamı ile genetik çeşitlilik bilgilerinin korunması var.
Tek eşlilik ya da çok eşlilik, canlının yaşam ve beslenme koşullarına göre değişiyor. Doğa da müsriflik yoktur. Her zaman, kaynak-tüketim dengesini optimumda tutmaya çalışır.
Eğer yalnız avlanan ve beslenen bir tür ise sadece periyodik dönemlerde eş seçimi olur. Kedigiller gibi... İstisna olan aslan ise, erkeğin kabarık yelesinden dolayı av esnasında gizlenme kapasitesinin zorluğundan farklı bir evrim geçirmiş.
Otobur-avlanan türlerde ise tür devamı için dişi sayısı daha önemlidir.
Sonuçta tür'ün devamı için iki temel şart lazım. Sağlıklı genlerin aktarımı ve bireyin yetişkinliğine kadar bakımı...
Eğer tek bir erkek, güçlü, kuvvetli ve sağlıklı olduğunu kanıtlarsa, hareme sahip olabiliyor sürü hayvanlarında...
Sosyalleşmek, grup içi ilişkilerde bunu belirleyebiliyor. İnsanların dahil olduğu primatlar (yassı tırnaklı) grubunda tek eşlilik genelde hakim. Çünkü bebek bakımı ve bireyin yetişkinlik süreci uzun. Süreç zorlaştıkça ve uzadıkça bu eğilim artıyor.
Ancak istisnalar var... Hiç bir erkek, enerjisini ve çabasını (temel ilke olarak) kendi genlerini taşımayan bireylere harcamak istemez.
Oysa dişi de iki temel içgüdüyle eş seçer; en iyi olası geni ve bebeğin yetişme sürecinde en fazla kaynak sağlayabilecek erkek. Bu ikisini aynı anda sağlayabilenler olabileceği gibi bazen iyi gen ile ekonomik kaynakları sağlayacak erkekler farklı olabiliyor. Bu iç güdü, aldatma eğiliminin temelinde olsa da, türün gelişmişlik düzeyine göre farklı eğilim ve isimler alabiliyor.
Erkek mümkün olduğunca geniş alana genlerini dağıtmak ve en azından sağ kalacak üç-beş bireyle tür devamını garantilemeye çalışırken,
dişi edinebileceği birey sayısı düşük ve buna bireyin yetişmesinde kullanacağı kaynaklar daha elzem olduğundan, hem seçici hem de akıllıca bir strateji izlemeyi tercih ediyor.
Sonuçta tek eşlilik, dişi açısından doğacak bireyin ve kendi ihtiyaçlarının sağlanması açısından en verimli ve ekonomik yol. Erkek açısından ise ciddi bir kapasite kaybı. Bu da onun tasvip edilmeyen tutumlarını temelindeki biyolojik gerçek.
Goriller, harem hayatı yaşarken, bonobo şempanzeleri tamamen farklı yol izler. Kızışan dişi, sürüdeki tüm erkeklerle ilişkiye girer. Böylece doğan bebeğe, tüm sürü erkekleri sahiplenmek ve bakmak durumunda kalır.
İnsanlarda ise birey yetişimi uzun. Üstelik birey sayısı arttığı için, sosyalleşme ve ekonomik imkanlar ve hatta gelecek endişesi bile eş seçimi ve tercihi koşullarını etkiliyor. Yeni nesil geleceğe (bizim kuşağın dangalakça tüketim ve savurganlığı ile bu durumu gelen dünya ya bakıp) güvenmediğinden, bu bir çok tercihlerini etkiliyor. Çünkü yeni bir bireye bakmak ve yetiştirmek için gerekli koşullar ve imkanlar alışılandan farklılaşıyor.
Normalde aşk yaklaşık etkisini 4-5 yıl sürdüren bir hormon bombardımanıdır. Tam da avcı toplayıcı toplumlarda, bireylerin anneye fiziksel olarak daha az yük olduğu yürüyebildikleri, kendi başlarına beslenebildikleri, hatta besin seçip toplayabildikleri dönemin başına kadar olan bir süredir. Sonrasında ise alışkanlık ve bağımlılık hormonları devreye girer.
Çoğu ilişki aşk üzerin kurulsa da kurulmasa da bur alışkanlık hormonlarının başlattığı, karşındakini bilme-tanıma güveni üzerinden devam eder. Edemez ise ilişki sona erer. Çoğu aşk evliliği için 4-5nci yıllar bu yüzden risklidir.
Tabii ilişkiyi sürdüren tamamen hormonlar değil, Tetikleyici olsalar da, sağlıklı ilişkilerin çoğunda en fazla %10-15 civarı etkileri vardır. Kalanı, yeni bireyin ihtiyaçları, şartların getirdiği sıkıntılara karşı işbirliği ile çalışma ve birbirini tanıma sayesinde gelişen "gerçek sevgiye dayanan" karşılıklı bağımlılık sağlar.
Kadınlar çekici, güzel, erkeklerin atletik görünüm ihtiyacı, sağlıklı gen sahibi olduklarını ifade etmeye dayanır. Tabii erkekler için sadece sağlıklı gen sahibi olmak yetmiyor, ekonomik kaynak sağlayabilme kapasiteleri de önemli... Bu yüzden, kadın daha seçici, belirleyici, kara verici pozisyonda oluyor. Erkek o düzeyde seçici değildir. Seçim skalası daha esnektir.
Kadınlar dar kısıtlı ekonomik kaynaklarını, başka kadınlar ve onların çocukları ile paylaşmak istemez. Bu yüzden öncelikli ve tercih edilir olmak demek; kaynakların korunması demektir. Aldatılmak, kaynak paylaşımıdır. Dehşet vericidir onun için.
Erkek ise her ne kadar istese de, birden çok kadının ve bunlardan doğacak çocukların ekonomik yükü altında ezilmek istemez. Diğer yandan, başka bir erkeğin (bilmeden) çocuğuna zaman ve kaynak harcama düşüncesi dehşete düşürür. Aldatılmak bu yüzden dehşet vericidir.
Bu yüzden uzun süre insan türü için, tek eşlilik, bunların optimum dengesini sağlayan tercih olmuştur...
Elbette istisnalar var. Üstelik nüfus ve iletişim olanakları arttığı için daha sık duyuluyor ama toplam nüfusa oranla, istisna sayılmalarına yetecek kadar düşük bir orandalar.
burtay-mutlu-shibumi-tr6061
İnsan türüne girmeden önce, doğa da canlıların niye eşleştiği ve hangi koşullara göre eş seçtiğine bakmak lazım...
Elbette canlı türü yükseldikçe, nedenler çeşitlenip çeşitli psikolojik gerekçelere sığınıyor ama tümünün temelinde, üreme eylemi sonucu doğan bireyin kendi ihtiyaçlarını destekleyecek kapasiteye ulaşana kadar desteklenmesi ve tür devamı ile genetik çeşitlilik bilgilerinin korunması var.
Tek eşlilik ya da çok eşlilik, canlının yaşam ve beslenme koşullarına göre değişiyor. Doğa da müsriflik yoktur. Her zaman, kaynak-tüketim dengesini optimumda tutmaya çalışır.
Eğer yalnız avlanan ve beslenen bir tür ise sadece periyodik dönemlerde eş seçimi olur. Kedigiller gibi... İstisna olan aslan ise, erkeğin kabarık yelesinden dolayı av esnasında gizlenme kapasitesinin zorluğundan farklı bir evrim geçirmiş.
Otobur-avlanılan türlerde ise, tür devamı için dişi sayısı daha önemlidir.
Eğer tek bir erkek, güçlü, kuvvetli ve sağlıklı olduğunu kanıtlarsa, hareme sahip olabiliyor sürü hayvanlarında...
Sonuçta tür'ün devamı için iki temel şart lazım. Sağlıklı genlerin aktarımı ve yenibireyin yetişkinliğine kadar bakımı.
Sosyalleşmek, grup içi ilişkilerde bunu belirleyebiliyor. İnsanların dahil olduğu primatlar (yassı tırnaklı) grubunda tek eşlilik genelde hakim. Çünkü bebek bakımı ve bireyin yetişkinlik süreci uzun. Süreç zorlaştıkça ve uzadıkça bu eğilim artıyor.
Ancak istisnalar var... Hiç bir erkek, enerjisini ve çabasını (temel ilke olarak) kendi genlerini taşımayan bireylere harcamak istemez.
Oysa dişi de iki temel içgüdüyle eş seçer; en iyi olası geni ve bebeğin yetişme sürecinde en fazla kaynak sağlayabilecek erkek. Bu ikisini aynı anda sağlayabilenler olabileceği gibi bazen iyi gen ile ekonomik kaynakları sağlayacak erkekler farklı olabiliyor. Bu iç güdü, aldatma eğiliminin temelinde olsa da, türün gelişmişlik düzeyine göre farklı eğilim ve isimler alabiliyor.
Erkek mümkün olduğunca geniş alana genlerini dağıtmak ve en azından sağ kalacak üç-beş bireyle tür devamını garantilemeye çalışırken,
dişi edinebileceği birey sayısı düşük ve buna bireyin yetişmesinde kullanacağı kaynaklar daha elzem olduğundan, hem seçici hem de akıllıca bir strateji izlemeyi tercih ediyor.
Sonuçta tek eşlilik, dişi açısından doğacak bireyin ve kendi ihtiyaçlarının sağlanması açısından en verimli ve ekonomik yol. Erkek açısından ise ciddi bir kapasite kaybı. Bu da onun tasvip edilmeyen tutumlarını temelindeki biyolojik gerçek.
Goriller, harem hayatı yaşarken, bonobo şempanzeleri tamamen farklı yol izler. Kızışan dişi, sürüdeki tüm erkeklerle ilişkiye girer. Böylece doğan bebeğe, tüm sürü erkekleri sahiplenmek ve bakmak durumunda kalır.
İnsanlarda ise birey yetişimi uzun. Üstelik birey sayısı arttığı için, sosyalleşme ve ekonomik imkanlar ve hatta gelecek endişesi bile eş seçimi ve tercihi koşullarını etkiliyor. Yeni nesil geleceğe (bizim kuşağın dangalakça tüketim ve savurganlığı ile bu durumu gelen dünya ya bakıp) güvenmediğinden, bu bir çok tercihlerini etkiliyor. Çünkü yeni bir bireye bakmak ve yetiştirmek için gerekli koşullar ve imkanlar alışılandan farklılaşıyor.
Normalde aşk yaklaşık etkisini 4-5 yıl sürdüren bir hormon bombardımanıdır. Tam da avcı toplayıcı toplumlarda, bireylerin anneye fiziksel olarak daha az yük olduğu yürüyebildikleri, kendi başlarına beslenebildikleri, hatta besin seçip toplayabildikleri dönemin başına kadar olan bir süredir. Sonrasında ise alışkanlık ve bağımlılık hormonları devreye girer.
Çoğu ilişki aşk üzerin kurulsa da kurulmasa da, bu alışkanlık hormonlarının başlattığı, karşındakini bilme-tanıma güveni üzerinden devam eder. Edemez ise ilişki sona erer. Çoğu aşk evliliği için 4-5nci yıllar bu yüzden risklidir.
Tabii ilişkiyi sürdüren tamamen hormonlar değil, Tetikleyici olsalar da, sağlıklı ilişkilerin çoğunda en fazla %10-15 civarı etkileri vardır.
Kalanı, yeni bireyin ihtiyaçları, şartların getirdiği sıkıntılara karşı işbirliği ile çalışma ve birbirini tanıma sayesinde gelişen "gerçek sevgiye dayanan" karşılıklı bağımlılık sağlar.
Kadınlar çekici, güzel, erkeklerin atletik görünüm ihtiyacı, sağlıklı gen sahibi olduklarını ifade etmeye dayanır. Tabii erkekler için sadece sağlıklı gen sahibi olmak yetmiyor, ekonomik kaynak sağlayabilme kapasiteleri de önemli... Bu yüzden, kadın daha seçici, belirleyici, kara verici pozisyonda oluyor. Erkek o düzeyde seçici değildir. Seçim skalası daha esnektir.
Kadınlar dar kısıtlı ekonomik kaynaklarını, başka kadınlar ve onların çocukları ile paylaşmak istemez. Bu yüzden öncelikli ve tercih edilir olmak demek; kaynakların korunması demektir. Aldatılmak, kaynak paylaşımıdır. Dehşet vericidir onun için. Hele (erkeğin) kaynakları sınırlı ise.
Erkek ise her ne kadar istese de, birden çok kadının ve bunlardan doğacak çocukların ekonomik yükü altında ezilmek istemez. guguk kuşu gibi fırsatları da kaçırmak istemezler. Diğer yandan, başka bir erkeğin (bilmeden) çocuğuna zaman ve kaynak harcama düşüncesi dehşete düşürür. Aldatılmak bu yüzden dehşet vericidir.
Bu yüzden uzun süre insan türü için, tek eşlilik, tüm bu olasılıkların optimum dengesini sağlayan tercih olmuştur.
Elbette istisnalar var. Üstelik nüfus ve iletişim olanakları arttığı için daha sık duyuluyor ama toplam nüfusa oranla, istisna sayılmalarına yetecek kadar düşük bir orandalar.
mimiuzay7956
aslinda hep kafami kurcalayan bir sey var.insanlar diger canlilar gibi iki temel yasamsal amaca sahipler ureyipneslini devam ettirmek ve hayatta kalmak ama insanlar akli ve psikolojileri devreye girince cok farkli sebeplerden (aseksüel olmak.terk edilmekten korkmak.aradigini bulamamak.yada olumsuz orneklerden etkilenmek gibi) essiz ve cocuksuz ölen insanlar var bu gercekten celiskili insanlik ne yönde evriliyor gercekten merak ediyorum.mesela bir annenin memeli ve sicak kanli gruptan olmasina ragmen cocugunu terk etmeden yetistirip kendine baklabilcek duruma getirmesi gerekir doga da bu boyledir ancak biz insanlar artik cocugu dogup dogmaycagina karar verip doguruncada aninda terk edebiliyoruz bu nasil bir ic gudu kaybi neden bu kadar cesitlendi bu davranis sekilleri ?
burtay-mutlu-shibumi-tr6061
Yazdıklarım, "en temel içgüdü ve eğilim" açısından bir değerlendirmedir. Bu yüzden sosyalleşmiş insanın, sosyal hayatı ve karmaşık biyolojisi ile bu eğilimin "farklı kabuklar" ve gerekçelerle şekillenmiş olmasını açıklayacak bilgileri içermiyor.
Sorunuzun cevabı için bu sayfalar yetmez. Üstelik doğru olma ihtimali de çok düşük. Çünkü İnsanın karmaşık bir organizma olarak hem iç yapısından , hem de sosyal bir varlık olarak içinde yaşadığı toplumdan kaynaklanan çok sayıda değişken var. Bunları sınıflandırmak, belli sebeplere bağlamak çok zor.
Doğum yapmamış tavşanlara, doğum yapmış tavşanın hormonlarından aşılayınca, annelik güdüsü ile memeleri süt doluyor, emzirmeye hatta yavrulara sahiplenmeye çalışıyor.
Diğer yandan aşırı strese sokulunca, bu hormonlar hızla parçalanıyor ve yavrularına ilgisizleşiyor.
Hormonlar içsel bir neden iken, stres dış kaynaklı bir neden.
John Calhoun'un deneyini incelemek belki bir bakış açısı kazandırabilir.
http://www.matematiksel.org/bir-toplum-nasil-yok-olabilir-universe-25-deneyi/
mimiuzay7956
aciklamasi bi hayli zor gercekten anlam vermeside oyle.tesekkur ederim bakacagim linke