Simulasyin evrenin coklu evrenlerle tek baglantisi su olabilir sadece: birbirinin icine gecmis simulasyon evrenler yani simdiki teknolojimize bakarak benzetim evrenler yaratabilirsek o yarattigimiz evrenin icindeki akilli varliklarda kendileri simule evren yaratacak seviyeye gelir ve boylece devam eder.Ama Hugh Everetin sundugu kuantum mekaniginin ongorusu olan paralel evrenler ise tamamen farklidir. Ve simule söz konusu degil kuantum belirsizligi ,olasiliklar pixel degildir. O rastgelelik ve olasiliklarin hepsi baska evrende gerceklesir.Yani temelinde cok baska teorilerdir. Hugh evereti kabul edersek simule söz konusu degil sanirsam.Dogru mudur? hocam..
Paralel evrenlerde farkli gercekliklerin olmasi, o evrende ki fizik yasalarinin farkli olmasindan mi kaynaklaniyor? Yoksa Ayni fizik kanunlari gecerli oldugu halde mi alternatif gerceklik yasaniyor?
Sayın Hasan Özdemir, Öncelikle işe (sanırım) sizden "daha önce öğrenmeye başlamış" bir öğrenciyim. Hocam latifesini, ODTÜ kökenli bir öğrenci-öğrenci hitabı olarak kabul ediyorum. Hepimizin birbirimizden öğrenecekleri var çünkü...
İlk kısımdaki simülasyon ve çoklu evrenler hakkındaki teşhislerinize katılıyorum.
Çoklu evrenler, her farklı olasılığın gerçekleşmesini öngören ve kabul eden bir yaklaşım. Buna göre, siz bir yol ayrımında; bir evrende sağa dönerken, diğerinde sola, bir başkasında geriye doğru devam edebiliyorsunuz.
Yani her senaryo için ayrı bir evren. Siz bu evrenin sadece bir değişkenisiniz, Bunun yanında, sizden başka sayısız değişken (diğer insanlar ve canlılar hatta cansız nesnelerin olayları-hava, nem, rüzgar, vs. durumu gibi...) e göre de bunlar dallanıyor. Hayal etmesi bile çok zor.
Fizikçiler bu paralel evrenleri olası görüyorlar. Çünkü dalga fonksiyonlarında, her hangi bir noktada gerçeklik oluşurken, diğerlerinde çöküyor. Ya bu oluşan nokta farklı olursa? Bu sorunun cevabı, bu çoklu evrenler yaklaşımı ile çözülüyor.
Sanki, bir bakıma aynı sayfanın her bir kopyasında, ufak bir değişiklik gibi...
Simülasyon evren yaklaşımında, simülasyonu hazırlayan uygarlık, onların tabi oldukları koşulları, fizik yasaları hakkında bilgi vermiyor. Bir bakıma onları yaratıcı olarak kabul ediyor ve onların öncesini cevaplamıyor. Bu da şu anki durumumuzla örtüştüğü için, bunu kabul edilebilir bir argüman olarak sunabiliyorlar. Çünkü doğrulanamayacağı gibi, yanlışlaşamayacak bir fikir.
Oysa çoklu evrenler fikri bu konuda daha farklı. Eğer kuantum mekaniğinde -şu an sanıldığı gibi- olguların rastgele değil de, belli kurallar çerçevesinde oluştuğu kanıtlanabilinirse, paralel evrenler çöker. (Kitap sayfaları gibi ufak farklılıklarla paralel olanlar...) Daha doğrusu iki türlü paralel evrenden, bizimkiyle tıpa tıp kuralları ve oluşumları olan ancak farklı olasılıkların gerçekleştikleri çöker.
Sadece, ilk oluşumunda sahip olunun enerji miktarına göre farklı olanlar veya bizimkinden farklı gelişim geçiren evrenler kalır.
(İki çoklu evren yaklaşımı farkı: Bir tanesi kitap sayfaları gibi, her sayfa bir öncekiyle aynı konuyu, satırı, kelimeleri içeriyor. Ancak her sonraki sayfada, "sadece bir harfin yeri, öncekinden farklı" oluyor.
Diğer çoklu evrenler yaklaşımı ise, köpürtülmüş sabun köpükleri gibi, hepsi birbirine benzer, aynı malzemeden oluşmuş ama dinamikleri, büyüklükleri farklı. Hiç bir baloncuğu -kitap sayfalarında olduğu gibi- bir diğeriyle bir değişken hariç her yönden aynı olarak değerlendiremeyiz. Her birini bağımsız olarak ele almalıyız. )
Everet'in çoklu evreni sabun köpükleri benzetmesine daha uygun. Her bir sabun baloncuğunu ayrı ayrı simüle etmek ise, bence herhangi bir ileri uygarlık için mümkün değil. Sadece değişkenler değil, (fizik) kurallarda farklı planlanmalı... Sonsuz denecek değişken ve bunların birbirleriyle olan ilişkileri. Beyindeki sinir hücresine oranla, bağlantı sayısı çokluğu baz alırsak, burada evrendeki tüm foton sayısından daha fazla bir rakamdan söz etmemiz gerekir.
(Tabii merak duygusu önemli ama, bu kadar enerjiyi ve bilgi işleme kapasitesini sırf gözlemlemek için harcamak bana makul gelmiyor.)
Yani bence de Everet'in çoklu evrenleri simüle edilmeye uygun değiller.
(Şahsi Düşünce: Bütün bu evrenleri organize etmek ancak "sonsuz diyebileceğimiz, bir yetenek veya güç" için mümkün olur. Evrende akla gelebilecek en üstün uygarlık simülasyonu bile böyle bir şey tasarlayamaz.)
--------------------------000-------------------
Diğer yandan, bence, salt kendi evrenimizde, bile kuantum mekaniğinde ifade edilen belirsizlik durumu ve dalga fonksiyonlarının çökmesi rastgele değil.
Daha önce de belirttiğim gibi, sistemler hep kaos'un kıyısında stratejik bir noktada- sistemin mükemmel denge dediğimiz bir noktasında duruyorlar.
Yani sistem doğru analiz edilince (bir gün yapılacağına inanıyorum) dalga fonksiyonunun hangi noktasında gerçeklik bulacağını, diğerlerinin çökeceğini hesaplayabilecekler.
Burada diyebilirsiniz ki, diğerlerinin çökeceği belliyse, niye varlar? Hesaplarda karşımıza çıkıyorlar?
Bu sorunun cevabı, hiç bir sistemin sabit değişkenlerden oluşmuyor oluşu...
Sistemi oluşturan değişkenlerden biri değiştiğinde, eğer diğer değişkenler buna uyum sağlayamaz ise, (kıyısında oldukları) kaos başlar ve sistem çöker. Bu nedenle diğer tüm değişkenler, bu sistemi korumak için ileri geri gidip denge noktalarını değiştirip yeni durumu ayak uydururlar. (Örneğin: Ay'ın dünyadan bir anda 50 bin km uzaklaşması ile tüm güneş sistemindeki gezegenlerin yeni yerlerine geçecek olması. Bu değişim bir kaç bin yıl bile sürebilir ama muhakkak olur. Aynı kural, tüm büyük-küçük sistemler içinde geçerlidir.)
İşte dalga fonksiyonlarında saptanan bu çöken olasılıklar, bu değişkenlerin olası değişimlerine göre sistemin nerede dengeleneceği bilgilerini taşıyorlar...
Not: Everet'in kitaplarını okumuş veya belgesellerde açıklamalarını görmüş olabilirim ama hatırlamıyorum. Cevaplarımı sizin verdiğiniz bilgilere dayanarak cevap verdim ve one ithaf ettim.
(Yani, Everet'in ne söylediğini direk bilerek cevaplamadım.)
Not: Everet'in kitaplarını okumuş veya belgesellerde açıklamalarını görmüş olabilirim ama hatırlamıyorum. Cevaplarımı sizin verdiğiniz bilgilere dayanarak cevap verdim ve ona ithaf ettim.
(Yani, Everet'in ne söylediğini direk bilerek cevaplamadım.)
Sayin Burtay sizle burda konusmalarimizdan itibaren cok bilgili ve benden kat ve kat daha donanimli oldugunuzu seziyorum,düşünüyorum.Sizden tek ve net bir cevap istiyorum,Gerceklige olan merakim bir türlü dinmiyor ve Gercekligin alternatif cesitli teorilerine kafa yormak bir hobi haline geldi.Fizik üzerine profesyonel bir tahsilim yok ,sadece merakli,amatör bir arastirmaci oldugumu söyleyebilirim.Soruma gecer isek:Paralel evren teorisini kabul edersem ,Benzetim evreni reddetmek zorunda kalirim.Benzetim evrenleri kabul edersem,paralel evrenleri mantiken reddetmem gerekir degil mi ? Cünkü benzetim evren son derece karmasik kuantum bilgisayarlarda evreni taklit etmektir.Paralel evrenlerde ise diger tum olasiliklar da gercektir ,yapay birsey yok kesin olarak bir cevap verirseniz bu ikisi birbiriyle baglantisi olmayan farkli goruslerdir degil mi ? Yani ikisinden birini kabul edersek ,digeri gecersiz bir teori haline gelir degil mi ? Kesin ve net cevap verirseniz cok cok sevinirim.. Sizle muhabbet etmek büyük bir zevkti bu arada...
Sayın Hasan Özdemir,
İkiside doğurulukları kadar yanlışlıkları da ispatlanamayacak öneriler. Her ikiside evrenimizdeki fiziksel olgulara "uygulanabilir" açıklama getirmiyor.
Her ikisi de kanıt için, evren dışından üçüncü şahıs bir gözlemciye ihtiyaç duyuyor. Çünkü evrenimiz kapalı bir sistem (enerji miktarı değişmeyen) ve en ezından mevcut bilgilerimize göre başka evrenlerle etkileşimi yok.
Yani her iki sav birden doğru olsa ya da yanlış olsa veyahut biri doğru, diğeri yanlış olsa da bizim için değişen bir şey yok. Evrenimizi ve fiziğini anlamamıza da ek katkıları yok. Olmayacak. Çünkü evrenimiz kapalı bir sistem.
İki görüşte, "Farklı olasılıkların gerçekleşmesi durumunda, evren nasıl olurdu?" Sorularının cevaplarını içeriyorlar. Tek ortak yanları da bu sanırım.
Bunun dışında bu iki paralel evren yaklaşımının ortak temeli yok.
Biri kuantuma dayanarak, her seferinde farklı bir değişkeni değiştiriyor.
Diğeri ise ortak veya benzer noktalar olmasını, ikisisinde evren tasavvuru olması nedeniyle olabileceğini ama bunun ortak özellikler olmadığını kabul edip, tamamen birbirinden bağımsız ve farklı evren olasılıkları ön görüyor. (Benzerlikler mümkün ama gerekli şart değil)
Yani bu iki fikir, birbirini tamamlayıcı bile değiller.
Bu yüzden herhangi birini kabul, diğerini red etmek zorunda değilsiniz. Elma ile çilek gibi, ikisi de meyva ama tek ortak noktaları bu kadar. ikisi de menüde olmayabilir. Birini kabul etkem diğerini yanlışlamaz. Çünkü kabul ettiğimizi nasıl doğrulayacağız? Bu sadece bir inanma meselesi haline dönüşüyor.
Kabul etmemiz gereken tek şey, içinde yaşadığımız evren ve onun gerçekliği. Çünkü bundan bilgi alabiliyoruz. Deneyimleyebiliyoruz. Yanlışlayabiliyoruz.
Siz, bizlerin ve ortamımızın "yapay mı?, gerçek mi?" olduğumuzu sorguluyorsunuz. Ve bu konuda, hiç bir deneye ve gözleme açık olmayan iki teoriden birini kabul ederek , net cevap vermemi istiyorsunuz.
Bilimsel olarak ise, yanlışlama ya da doğrulama imkanım olmadığı için, şüpheyle cevap verebilirim. Belki...
Elimdeki fiziksel verilere bakarak verebileceğim tek cevap ise; bizim evrenimiz tek'tir ve gerçektir. Diğer evrenlerle ilgili tek bir veri bile yok. Evrenimizde de tek bir etkileri bile yok. (En azından bizim görüş sahamızda...)
İstediğiniz net cevap, "neye inanma" konusuna giriyor. Bu bilimin ve fiziğin cevaplayabileceği bir konu değil.
Bu konuda, inanç olarak kendimce net cevap verebilirim, her şey gerçek ve olası başka evrenler beni ilgilendirmiyor.
Sayın Hasan Özdemir,
İkiside doğrulukları kadar, yanlışlıkları da ispatlanamayacak öneriler. Her ikiside evrenimizdeki fiziksel olgulara "uygulanabilir" açıklama getirmiyor.
Her ikisi de evrenimizden ve kurallarından yola çıkılarak hazırlanmış benzetimler.
Her ikisi de kanıt için, evren dışından üçüncü şahıs bir gözlemciye ihtiyaç duyuyor. Çünkü evrenimiz kapalı bir sistem (enerji miktarı değişmeyen) ve en ezından mevcut bilgilerimize göre başka evrenlerle etkileşimi yok.
Yani her iki sav birden doğru olsa ya da yanlış olsa veyahut biri doğru, diğeri yanlış olsa da bizim için değişen bir şey yok. Evrenimizi ve fiziğini anlamamıza da ek katkıları yok. Olmayacak. Çünkü evrenimiz kapalı bir sistem.
İki görüşte, "Farklı olasılıkların gerçekleşmesi durumunda, evren nasıl olurdu?" Sorularının cevaplarını içeriyorlar. Tek ortak yanları da bu sanırım.
Bunun dışında bu iki paralel evren yaklaşımının başka ortak temeli yok.
Biri kuantuma dayanarak, her seferinde farklı bir değişkeni değiştiriyor.
Diğeri ise ortak veya benzer noktalar olmasını, ikisisinde evren tasavvuru olması nedeniyle olabileceğini ama bunun ortak özellikler olmadığını kabul edip, tamamen birbirinden bağımsız ve farklı evren olasılıkları ön görüyor. (Benzerlikler mümkün ama gerekli şart değil.)
Yani bu iki fikir, birbirini tamamlayıcı bile değiller.
Bu yüzden herhangi birini kabul, diğerini red etmek zorunda değilsiniz. (Elma ile çilek gibi, ikisi de meyva ama tek ortak noktaları bu kadar. ikisi de menüde olmayabilir.) Birini kabul etmek diğerini yanlışlamaz. Çünkü kabul ettiğimizi, nasıl doğrulayacağız? Bu sadece bir inanma meselesi haline dönüşüyor.
Kabul etmemiz gereken tek şey, içinde yaşadığımız evren ve onun gerçekliği. Çünkü bundan bilgi alabiliyoruz. Deneyimleyebiliyoruz. Yanlışlayabiliyoruz.
Siz, bizlerin ve ortamımızın "yapay mı?, gerçek mi?" olduğumuzu sorguluyorsunuz. Ve bu konuda, hiç bir deneye ve gözleme açık olmayan iki teoriden birini kabul ederek , net cevap vermemi istiyorsunuz.
Bilimsel olarak ise, yanlışlama ya da doğrulama imkanım olmadığı için, şüpheyle cevap verebilirim. Belki...
Elimdeki fiziksel verilere bakarak verebileceğim tek cevap ise; bizim evrenimiz tek'tir ve gerçektir. Diğer evrenlerle ilgili tek bir veri bile yok. Evrenimizde de tek bir etkileri bile yok. (En azından bizim görüş sahamızda...)
İstediğiniz net cevap, "neye inanma" konusuna giriyor. Bu bilimin ve fiziğin cevaplayabileceği bir konu değil.
Bu konuda, inanç olarak kendimce net cevap verebilirim, "her şey gerçek" ve olası başka evrenler beni ilgilendirmiyor.
Hala istediğiniz cevabı alamadığınızı düşünüyorum ama elimizdeki bilgilerle net cevap verebileceğimiz bir soru değil bu.
Bu konuda artık soruyu devam ettirmeyeceğinizi umuyorum. ?
Hasan Bey,
National Geographic'te az evvel sorulanırınıza ilişkin bir program izledim.
Cevapları da veriyorlar. Ama uçmuşlar. Çok anlamsız ve gereksiz sorgulara yol açıyorlar.
Dijital ortamda her şey mümkün ise, acı ve sefalet çekmeyi tercih eden ciddi bir mazoist ve bunlara acı vermeyi seven ciddi bir sadist grup var demek ki insanlıkta...
Üstelik yaşamanın ve öğrenmenin bir değeri de kalmıyor, bu ortamda,...
Bunca farkli teori var .Gerceklik hala bilinmeyen ben artik tam bir şüpheciyim kendimi böyle tanimliyorum.Örneğin :Fransa da iki cocuk babasi bir adam boş beyin tanisi aliyor. Beyninin Yüzde 90 ı boş adamin zihinsel engeli yok, bilinç problemi yok .beyni olmadigi halde az miktarda beyin ve nörona sahip oldugu halde hala memurluk meslegini devam ettiriyor.Demek ki gerceklik cok daha gizemli ,materyalist görüş git gide degerini gözümde kaybediyor. Yuzde 90 beyin erimis kafatasinda yok nasil bilinç hala islevini surdurur? bunun mantiki bir aciklamasi yok gibi zamanla beyin yok olmus bir hastaliktan dolayi olmayan beyin nasil kapasitesini devam ettiriyor.Googleye yazin cok sasirtici bir olay ? Beyninin yuzde 90 i olmayan adam diye.. Bazi bilim insanlari beynin plastisite özelligine baglamis bu durumu ve bilincin ogrenildigini savunmuslar.O yuzden beyni olmadigi halde bilinc zihin zarar görmemis cocukluktan beri zamanla erimis beyin.Fakat beynin her bur zerresi onemli yuzde 90 i olmayan beynin plastisitesi olsa ne olmasa ne ortada fiziksel olarak var olmayan bir beyin 100 gr beyindn nasil zeka cikiyor hic anlamis degilim.Holografik ilke dogrulaniyor gibi geldi bana?
O olayı biliyorum. İnsan vücudundaki fonksiyonlar sadece beyinden oluşmuyor. Mesela sindirim, solunum ve boşaltım sistemi farklı bir merkezden yönetiliyor. Ki omurilik felçlileri hala sindirebiliyor, nefes alabiliyor.
Beynin üst tabakası, bağlantı sayısını artırarak, öğreniyor ve fonksiyonlarını sürdürebiliyor. Oysa bir kaç santim kalınlığında.
Beynin iç tabakalarının sırrı ise tam anlaşılmış değil. Sorgunuza cevap veremem ama çokta şışırtıcı değil. Kafasız gösteri horozu hikayesine de bakın...
Peki devam ettirebilse dahi fonksiyonlarini Bilinç konusu gizemini koruyor.Beynin bütünsel tepkisiydi bilinç bir nevi insan beyninin yan ürünü olarak görülüyordu.Bu adamin normal sartlarda komalik olmasi lazim.Arada bir süreç oldugu icin böyleyse bilemem. Fakat 100 gram beyinle sorunsuz bilince sahip olmasi ufak tefek sorunlar disinda birsey olmamasi sasirtici degilsede garip...iç tabakalari bir ise yaramiyor beynin o zaman boyle bir dusunceye varmak zorundayiz ..
Sayin Burtay ne tür sorgulari vardi banada anlamsiz geliyor . Belgeselde nelerden bahsediliyordu tam olarak.. Gereksiz sorgulari oldugu kanisina nasil vardiniz mesela..Gercekten saçma degil mi ? Bilimsel degil kanit yok bu fikirler icin sadece dusunce deneyi gibi,bir cesit felsefe.
Uzun süredir Coklu evren ,Benzetim evren, Holografik evren gibi spekülatif gözüken bu teorilere kafayi taktim . Bir kanser gibi beynimde yayilip duruyor.Dogrulanamiyor ve ustelik yanlislanamiyor.Belirsizlik bana zarar veriyor.Bir Richard Feynman gibi Belirsizlikten haz alamiyorum.Sizce bu durumla nasil basedebilirim ?yaklasimim nasil olmali ? bu konulara bakin sizde deginmissiniz :hayatin anlami kalmiyor, yasamak ve ogrenmenin anlami kalmiyor hakikaten böyle hisseder oldum cok süpheciyim hic iyiye giden bir zihnim yok off off. Biyolojiyle ,evrimle bilinenle ic iceydim merak ettikce arastirirdim gerceklerle ilgilenmek muazzamdi. Fakat Fizikle ilgilenmeye baslayinca artik metafizikle mi? Fizikle mi ? ilgilendigimi ayirt edemiyorum .Richard feynmqn okumak lazim baska basetmek zor geliyor benim icin ama sahsi gorusum tabi... Bu söylediklerim saglikli dusunce mi ondanda emin degilim belki bir psikiyatr servisine basvurmakta yarar var benim icin cünkü hayatimi ve verdigim anlami etkilemeye basladi bur cesit depresyona yol acti... Sacma ama bende etkisi böyle iste asil sasirtici olan bu neden beni boyle olumsuz etkiler ki...
Hasan Bey,
Fazla çalışan zihnin bir şeylere takılması, takıntı haline getirmesi çok normal.
Bence, affınıza sığınırak, beyninizi besinsiz bırakmış gibisiniz.
Bir konuya odaklanmanın bedeli bu...
Dünya çok kalabalık ve insanlık çözemeyeceği sorunları başına sarmış durumda... Bu kötüye gidişat sırasında da, gelecek umudu verecek ya da mevcut durumu umursamamalarını sağlayacak bir çok koru gündeme geliyor.
Geniş açıdan bakarsanız, bunun bir algı yönetimi, toplum-birey biçimlendirme- uysal koyunlaştırma- pazarlama taktiği olduğunu da görürsünüz.
Çok değil, 20 yıl sonra dünye nüfusu 9 milyarı geçecek, Dünyanın doğal kaynakları ise ortalama bir Avrupalı'nın tüketim düzeyiyle 3 milyar, Amerikalı tüketim düzeyiyle yaklaşık 500 milyon- sadece Amerika'yı insanı besleyecek düzeyda olacak.
Oysa bu kalan 6 milyara medya ve telekomünikasyon yoluyla, bu tüketim ve sosyal refah hedef olarak gösteriliyor. Teşvik ediliyor.
2100 yılında ise, bu doğal kaynak tükenişiyle 1 miylar insan ortalama (Türkiye seviyesinde) ancak idame ettirilebilinecek...
Kalan insanlara ne olacak? Hele ortalama yaşam süresi uzarken... Genç insanı yeni şartlara adapte edebilirsiniz ama bilen birisini fikir değiştirmeye ikna etmek zordur.
Bu yüzden insanlığa, var olan duruma adapte olması, kabullenmesi için hatta umut vermek için yeni umutlar da lazım...
Sanal bir dünya olsa, yaşanan bunca sıkıntı ve dert anlamsız olur. Belki teknoloji gelişimi yeterse varlıklarını, sonsuza kadar huzur içinde, mükemmel geçirebilecekleri tasarımlamış elektronik cennette garanti altına alabilecekler,
Vs.vs.
Bazıları bilimsel meraktan ve olasılıktan bir fikir ortaya atıyor, diğer bazıları da bunu toplumlara pazarlıyor.
Siz bir çoğumuzun pençesine düştüğümüz, belirsiz, kötümser ve değiştirme gücü bulunamayan belirsiz gelecekten muzdarip gibisiniz. Bu bir rahatsızlık değil, daha çok maruz kaldığınız psikolojik baskıya ve beyin yıkamaya verilen doğal bir tepki...
Ne yapacağız? Nasıl? Nasıl belirgin, kontrol edilebilinir hale getireceğiz geleceği? Çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakıyoruz? Vs. vs.
Bunları düşündükçe, kafayı yememek kolay değil. Çünkü insanın kendisine, toplumuna, bilgisine ve bilime olan güvenini de zedeleyen konular hep.
Çoğumuz baş etmeye çalışıyoruz,
Dinsel inanç ile "her şey'in her durumda olacağına varacağını" bilmek bireysel açıdan rahatlatıcı bir bilgi.
Bilimsel açıdan ise, bunları doğanın doğal bir akışı olarak algılamak, toplumsal açıdan rahatlatıcı...
İlk başlarda yazdğım gibix beyninizi besinsiz bırakmışsınız, (Bazıları bu bilgi düzeyi ile mutlu olurken, bazılarına yetmez.)
Tavsiyem; Coursera.org kurslarına başlayın...
Not: Fındık büyüklüğündeki beyniyle karga 3 aşamalı problem çözümü tasarımlayabiliyor.
10 bin fare beyin hücresinden üretilmiş doku, bir savaş uçağını mükemmel kullanabiliyor.
Sizi sevenlere ve özellikle ailenize sonra da çevrenize katkınız ne? Kendinize neyi yapmayı yakıştırmıyorsunuz? Sizi tanımlayacak temel konular bunlar. Diğerleri arkadan geliyor.
Arkanızdan gelenlere, bir tırnak boyu "fazladan alınmış yol" bıraksanız kâr'dır.
12 gün sonra
Sayin Burtay , Yeni bir habere rastladım: habere göre simulasyon evren teorisi çürütülmüş.Oxford'lu teorik fizikçiler çürütmüş.Çalışmanin detaylarını bilmiyorum fakat yanlislanamaz,doğrulanamaz dedikleri bu benzetim evren teorisi kesin olarak çürütülmüş,yaklaşık bir hafta önce gündeme gelmiş. Linki vereyim daha bir cok bilim ile ilgili haber kanallarinda yayinlanmis türkçe haber de var. (https://www.google.com.tr/amp/s/futurism.com/sorry-elon-physicists-say-we-definitely-arent-living-in-a-computer-simulation/amp/) bu linkte ve diger baska bir link de vereyim: (https://cosmosmagazine.com/physics/physicists-find-we-re-not-living-in-a-computer-simulation) ingilizcem olmadigi icin anlayamiyorum sizin detaylari daha iyi anlayacaginizi dusundugumden sormak istedim.Bu haber icin gözümüzaydin diyebilir miyim:))) Kesin olarak ,fiziksel olarak böyle birseyin mümkün olamayacağını deneysel anlamda ispat edildigi belirtilmis.Siz nasil yorumluyorsunuz acaba Sayin Burtay?Biliyorum "daha bu konu hakkinda soru sormazsiniz umarim"demistiniz ama gelismeleri görünce konuyu açmak istedim. Şimdiden cok tesekkür ederim degerli düsünceleriniz icin...
:-)
Hasan Bey, Hayatımızın bir hayalden, yalandan ibaret olmadığını görmeye hepimizin ihtiyacı var.
İlkinde özellikle, Quantum Hall effect dedikleri bir şeyden faydalanmışlar. Çok fazla değişken ve birbiriyle etkileşen parçacık varmış. Üstelik bellli bir düzende değil, rastgele...
(Quantum Monte Carlo adıda vermişler) .
Sadece iki yüz elektronun durumunu hesaplamak için bile evrendeki atom sayısından daha fazlasına ihtiyaç duyan bir hafızaya gerek olduğunu görmüşler.
-------------------------------------------
Bu tür yazılarda gogle translate kullanabilirsiniz. Bire bir ve doğru bir tercüme olmasa da, kelimeleri tercüme etmede işe yarıyor. Sonra onları beyniniz birleştiriyor. Çok az bir İngilizce temel kuralla bile okumanıza destek verir.
Benim İngilizce'de çok iyi değil. 20 yıldır neredeyse "sadece okuyorum" ama bilmediğim kelimeler veya kavramlar sık sık çıkıyor karşıma. Teknolojiden faydalanıyorum.
coursera.org kuslarını incelediniz mi? Günümüzün güncel sorun ve ihtiyaçlarından başlayarak, zevk alarak öğrenebileceğiniz bir çok konuda eğitim veriyor. (Resim yapmaktan, çevreye, toplumsal siyasetten, Einstein'ı anlamaya, vs.vs)
Selam ve Saygılarımla
Sadece ikiyüz elektronun durumunu hesaplamak için bile evrenden daha fazla parcacik gerekiyorsa bu teori sanırım olanaksız .Hem pratikte,hem prensipte cünkü evrenin üstünde daha fazla atoma gerek varsa bu durum olanaksız ve bu teoriyi sağlam bir sekilde çürütüyor. Benim icin güzel bir haber bu :) Coursera.org u incelemeye baslicam bu arada degerli dusunceniz ,yorumunuz ,tavsiyeniz icin tesekkür ederim:)
6 gün sonra
Sayin Burtay izninizle bir yorumunuzu istiyorum.Sizce bu Oxfordlu teorik fizikçilerin hesapladiklari bu durum bu simulasyon evren teorisini çürüttü ve yapay evren olusturmanin imkansiz olduğu nu kanitladi? Yoksa sadece eleştiri boyutunda bir önerme mi oldu? çünkü arastirdim hep kisa yazilardi fakat çürütüldügünden ve imkansizligindan bahsediliyordu.Sizce de durum böyle midir?
5 gün sonra
Sayın Özdemir,
Çürütmeden ziyade, "imkansız" demek gibi bir şey bence....
Bir teorinin ispatlanması veya çürütülmesi için, bilimsel nitelikli olması yani deneye açık olması lazım.
Bu teori sadece bir deneyde ve bir grubun çalışmasında deneye tabii tutuldu. Bilim açısından bence, "ispat veya çürütme" terimi kullanmak, şu anki konumda doğru olmaz.
Bu sonucun bağımsız başka bilimcilerce de denenmesi ve onlarında aynı sonuca ulaşıp, aynı yargıyı bildirmeleri ile kesinlik kazanabilir.
Şu anki durumda bu iş, bir kütleyi ivmelendirerek ışık hızına çıkarmak gibi gözüküyor.
Gerçekte bir kütleyi bu şekilde ışık hızına çıkarmak imkansız. Tüm evrenin enerjisi kullanılsa gene de imkansız. Buna rağmen, bu sitedeki ve başka bloglardaki sorulara bakın, sanki çıkarılabiliniyormuş gibi tamamen varsayıma dayalı sorular dolu...
Bir şey imkansız ise, onun olabilirliğini sorgulamak zaman ve zihinsel enerji kaybı.
(Ha ! , ışıktan hızlı hareket etme ihtiyacın var ise, başka çözümler arayabilirsin. Ama bu imkansız yolla değil...)
Bu deneyde bize, bu tür bir simülasyon için çok ciddi kaynak istediğini gösteriyor. Evrenin tüm kaynaklarından fazla bir kaynak belki de...
Bence, simulasyon evren üzerine düşünmek, eğer varolduğunu ispatlamaya-çürütmeye ciddi ciddi çalışmıyorsanız, gereksiz bir tüketim... Eğer ciddiyseniz, matematiğe başvurun.
Yaşınız kaç bilmiyorum. 50'lere çok yakınım. Hala zevkle öğrenecek ve üzerinde zevkle düşünülecek çok şey var. Zihninizi bu tür konulara saplayıp, zevk alabileceğiniz diğer konulara beyninizi kapatmayın. Bu konu sizi gereğinden çok fazla içine çekmiş.
Atın bir kenara, bilinçaltınız, "zaman içinde gelen verileri" birleştirir ve size "sezgi olarak" sonucu söyler.
5 gün sonra
Biliyorum zevkle dusunecek cok sey var hakikaten de fakat bu teoriler hani coklu evren olsun simulasyon evren olsun diger teoriler olsun hepsi evrenin temel kokeni hakkinda oldugu icin icimde doyurulmasi mumkun olmayan merak duygusuna yol aciyor. Fakat bu merakimi gideremiyorum. Pek imkanim yok ,olanagim yok ,yasim 21 bu arada, bu simulasyon teorisi imkansiz denilebilecek bir seviyedeyse neden bu makalede acik kapi birakilmis? Makalenin devami:(Elbette hala bu görüşü savunabilirsiniz. Çünkü eğer bizler bir simülasyon içinde yaşıyorsak ve gerçekten de bunun için çok büyük depolama birimleri gerekiyorsa, simülasyonumuzu yazan üst toplum belki de depolama sorununu ortadan kaldırdı. Belki de atom dediğimiz şey evrenin depolanmasını sağlayan sayısız birim ve ihtimali içinde barındırıyor?
Çalışma bu konuda kafa yoran kişileri her ne kadar yeterli düzeyde tatmin etmese de, insanlık seviyesinde ve bilinen fizik kurallarına göre, simülasyonda yaşamıyoruz.) Yani bu makalenin devaminda yazan atom dedigimiz sey evrenin depolanmasini sağlayan sayisiz birim ve ihtimali barindirabilir cümlesi normalde fiziken mumkun olmayan birsey degil mi ? Bu varsayim neden yapilir yani benzetim icin evrende daha fazla parcacik gerekiyorsa bu dusunceyi neden one surer ki insan sizce böyle birsey ihtimal dahilinde olabilir mi? Sayin Burtay..