burtay-mutlu-shibumi-tr1695
"Işık hızını" temsil eden "C" neyi ifade ediyor?
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Bildiğimiz her sabitin ifade ettiği bir oranlama sistemi vardır. "Sabit" terimi, aslında çıkan sonucun değişmez olmasından dolayı değil, "oranın sabit" olmasından dolayıdır.
(Örneğin "Pi"; Çevre/Çap oranı ya da "Altın Oran" gibi sabitler, vs.vs)
Bu çerçeve de "C" sabiti neyi temsil ediyor? Hiç düşünen oldu mu bilmiyorum. Ama bu sabitliği veren oranın anlaşılması ve tartışılması iyi olur diye düşünüyorum.
Maxvell denklemlerinden gelen "C" ; "c = 1/√ε0μ0" oranıyla ifade edilmekteymiş. (bir bölü kök içinde...)
μ 0 ; vakumda manyetik geçirgenlik ( H (Henry) / metre içinde )
ε 0 , vakumdaki elektriksel geçirgenlik (F (Farad) / metre içinde )
Bu konuda özellikle elektronik bilgisi olan arkadaşların yaklaşım ve değerlendirmeleri yol gösterici olacaktır sanırım.
Not: Maxvell'in sevdiğim yanlarından biri de eter düşüncesine taraf olması...
kemal-bay-hickimse7261
4 senelik elektronik haberleşme teknolojisi benzeri bölümleri okuyan mühendislik bölümlerinin bu konuda bilgi sahibi olduğunu düşünüyor. Bize bu konuyu yüzeysel öğrettiler. Elektromanyetik dalganın ortamdaki hızı, elektromanyetik dalganın vakumdaki hızı, elektromanyetik dalgalarda kırılma, yansıma. Ve şu formüller öğretildi;
μ=1/(√εM), U elektromanyetik dalganın ortamdaki hızı, M manyetik geçirgenlik, E elektriksel geçirgenlik.
( Ortam için geçerli )
μ=1/(√Μo×Eο), U elektromanyetik dalganın vakumdaki hızı, diğer sabitlerin tanımıda aynı.
Birde ortamın Öz Empedansı formülü var notlarımda.
Ζ=E/H=√(m/ε)=√((4xπ×〖10〗^(-7))/(8.85×〖10〗^(-2) ))==377ohm.
377 değerini kendim bulmuştum yani formülde yok (: doğru mu bilmiyorum. Sorduğunuz soruyu da ben bu konuları öğrenirken sormuştum ama önemli olanın bu soru değil de bu formülleri öğrenmek olduğu cevabını almıştım öğretmenden.
Daha sonra Kauffman'nın fiziğini öğrenmeye çalıştım. Orada ışığın, kuvvetlerin ve ısının iletimini
sağlayan ortam olan " eter " daha ağırlıklı anlatılıyordu. Sanırsam 16 ve 19 yüzyıllar arası eter fikri güncek bir fikirdi. Her neyse araştırmalarım sonucu bir fikrim oldu.
Hiçbir fikrim yok.
kemal-bay-hickimse7261
4 senelik elektronik haberleşme teknolojisi benzeri bölümleri okuyan mühendislik bölümlerinin bu konuda bilgi sahibi olduğunu düşünüyorum. Bize bu konuyu yüzeysel öğrettiler. Elektromanyetik dalganın ortamdaki hızı, elektromanyetik dalganın vakumdaki hızı, elektromanyetik dalgalarda kırılma, yansıma. Ve şu formüller öğretildi;
μ=1/(√εM), U elektromanyetik dalganın ortamdaki hızı, M manyetik geçirgenlik, E elektriksel geçirgenlik.
( Ortam için geçerli )
μ=1/(√Μo×Eο), U elektromanyetik dalganın vakumdaki hızı, diğer sabitlerin tanımıda aynı.
Birde ortamın Öz Empedansı formülü var notlarımda.
Ζ=E/H=√(m/ε)=√((4xπ×〖10〗^(-7))/(8.85×〖10〗^(-2) ))==377ohm.
377 değerini kendim bulmuştum yani formülde yok (: doğru mu bilmiyorum. Sorduğunuz soruyu da ben bu konuları öğrenirken sormuştum ama önemli olanın bu soru değil de bu formülleri öğrenmek olduğu cevabını almıştım öğretmenden.
Daha sonra Kauffman'nın fiziğini öğrenmeye çalıştım. Orada ışığın, kuvvetlerin ve ısının iletimini
sağlayan ortam olan " eter " daha ağırlıklı anlatılıyordu. Sanırsam 16 ve 19 yüzyıllar arası eter fikri güncek bir fikirdi. Her neyse araştırmalarım sonucu bir fikrim oldu.
Hiçbir fikrim yok.
kemal-bay-hickimse7261
Bir de size bir soru. Önceden sormuştum fakat bir daha sorayım.
Zaman, ışık hızında mı akar ? Eğer ışık hızına ulaştığımızda zaman duracak kadar yavaşlıyorsa, o zaman ışık hızına ulaştığımızda zamanın hızına ulaşmaz mıyız ?
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Yüzyıl evvel yapılan bir deney ile ether'in olmadığına karar verildi. Daha önce de bu konuda yazışmıştık. Eski yazıların bir yerinde var.
Einstein bile Genel Görelilik kuramını geliştirirken ether fikrinden güç alıyordu. Özel görelilikte ise bu kavrama başvurmadı.
Dalgaların bir ortamda iletilmesinden dolayı, Maxwell'de ether fikrine katılıyordu.
Ancak ether'in olmadığına dair olan deney (Michelson-Morley deneyi) ve atom modellerinde gelişen "parçacık" fikri, bu görüşü büyük ölçüde gündemden düşürdü.
Şu anki bilimsel yaklaşımda ether-esir yok. Ama bu kavramı aşağı-yukarı dolduran bir Higgs alanı kavramımız var... Bir şekilde tüm evreni dolduran bir "şey"e ihtiyaç duyuyoruz.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Sorunuza gelince, cevap kısaca; Evet...
Ancak gerekçelerim mevcut kabul edilenden biraz farklı ...
Öncelikle "Zaman" neyi temsil ediyor? Nedir? Sorusu hala muğlak kafalarda.
Ana sorun burada; elle tutulamayan, göreceli bir kavram mı?
Yoksa, bir durumu, hareketi ifade eden bir durum mu?
Özel görelilik bize "Zaman"ın, ivme altında iken nasıl tepki verdiğini ve değiştiğini gösteriyor.
Ama Zaman'ın neyden kaynakladığı, neyi ifade ettiği konusu belirsiz kalmış.
bir sözünde Einstein , "herşeyin (kütle) aynı zamanda ışık hızında hareket ettiğini" söylediğini okumuştum. Neye istinaden böyle bir sonuca ulaştığını bilmiyorum ama bana rehber oldu.
Şimdi benim "Zaman tanımlamam" açısından olaya bakarsak; En küçük mesafe ve zaman birimleri olan Planck ölçeklerinde olmak üzere;
Genişleyen evrenin, genişleme kıyılarında mevcut alan ile yeni kazanılan alan arasındaki enerji-karanlık enerji- Higgs alanı veya eşdeğerlisi ne ise artık, yoğunluk farkından kaynaklanan bir titreşimden kaynaklanıyor.
Yani evren genişlerken, yeni fethedilen yerlerdeki basınç iç taraf ile eşitlenirken, titreşim şeklinde bir kuvvet evrene geri yansıyor.
Genişleme Planck ölçeklerinde kesikli olduğu için, titreşimlerde aynı ölçeklerde dalgalanma şeklinde oluyor.
Her bir dalganın, 1 Planck zamanında ve 1 Planck mesafesi ile salındığını düşünüyorum. (Oluşan dalganın fazı hakkında şimdilik bir fikrim yok.)
Bu yüzden bu dalganın "tepe, dip, tepe" şeklindeki bir tam devri, yani bir sonraki dalganın salınmasına kadar geçen süre 1 Planck zamanı, aralığa sahipler.
İşte "Zaman" kavramımızın temelini bu bir tam hareket oluşturuyor.
Bu dalgaların hızı C sabitine bağlı. (Ama henüz Maxwell'in sonuçlarına nasıl uygulayabileceğimi bilmiyorum.)
Evren'in enerji dokusunu dolduran bu titreşimler, evren dokusuna süper akışkanlık özelliği de kazandırıyor.
Bütün dalgaların hızı, frekansları değişmese de, içinde bulundukları ortamın yoğunluğuna bağlıdır.
İşte bu dalgalarda, evren dokusu içinde (bizim için boş-vakum dediğimiz Higgs alanında) sahip oldukları en yüksek hızdalar.
Bu şekilde evrene sadece akışkanlık değil, ek bir enerji yoğunluğu da sağlıyorlar (bence).
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Foton; durağan kütlesiz bir enerji kuantası-birimi-parçacığı olarak bu ortamda olası en yüksek hıza müsait. (Ancak kütlesi olanlar (ki kütle bu dalgalarla tepkileşme sonucu ortaya çıkıyor. Bu konularda çok paylaşım- tartışma yaptık) aynı etkileşimde daha düşük hızlara sahipler.)
Elektromanyetik dalgalar ise, bu uzay-zaman dokusunda (bu dalgalarla uzay dokusu ile zaman içiçe geçmiş oldu çünkü) bir etki. Parmakla durgun suya yapılan fiske gibi, bu dokuyu bir bütün olarak karşılayıp, dalgalandırıyor. Bu dalgalar da bu nedenle, bu ortamın alabileceği en yüksek hızındalar. Ama farklı yoğunluktaki ortamlarda, tepkileri de farklı olacaktır.
Foton da tartışma konusu olan varsayımımdaki gibi, bu elektromanyetik dalgaların tepesindeki sörfçü... Bu dalgaların hızına bağımlı olduğundan, momentumunun içerdiği enerji miktarı, hızını değiştirmiyor.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Şimdi "Soru"nuzla ilgili kısma gelirsek; eğer "Zaman"ı bu dalgaların hareketine bağlarsak, bir kütle için "Zaman"ı , bu dalgalardan kaç adedini kat ettiğimize bağlı olarak ölçeriz.
Planck süresinden yola çıkarsak (10^-44s), her hangi bir kütleyi boş-kütlesiz uzay-zaman ortamında 1 saniye içinde 10^44 adet dalga geçiyor olmalıdır.
Bu dalgalarında, diğer dalgaların tâbii olduğu temel kurallara tâbii olduğunu düşünüyorum. Dalga, dalgadır sonuçta...
O zaman bu dalgaların hızı da, farklı bir yoğunluk karşısında kırılıp düşmeli.
Bu yoğunluğunda bildiğimiz maddesel yoğunluk değil, maddenin özü olan enerjinin yoğunluğu olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü dört boyutlu bir durumu tanımlıyoruz.
Şimdi ışık hızına yaklaşan bir nesne açısından, kütleli ise momentumundaki enerji artışı yüzünden, enerji yoğunluğu artıyor olmalı. Bu da, bu "Zaman'ı doğuran dalgaların" (Meşhur EGD) bu ortamda yavaşlaması demek olacaktır.
Eğer ışık hızı sınırına çıkılırsa; nesnenin içinde bulunabileceği tek bir dalga sırası kalacaktır. Çünkü dalgayla aynı hızdadır. "Süre" kavramının oluşması için, en azından bir kaç farklı dalgayı aşması gerekir. Oysa hızı nedeniyle, tek bir dalga üzerindedir.
Yani onun için "süre" diye bir kavram yoktur ve tek bir an'da; bir Planck Zamanında sıkışmıştır.
Bu durumda iken, Işık hızındaki nesne için "Zaman'ın Hızında" demek yanlış olmaz.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Düzeltme, ekleme :
(Foton; durağan kütlesiz.... başlığına "Kaynaşan" kavramı ekledim. Anlatımı biraz daha güçlendirdim.)
....
Elektromanyetik dalgalar ise, bu uzay-zaman dokusunda (bu genişleme kaynaklı dalgaların -EGD-hareketi sayesinde "uzay (enerji) dokusu ile zaman (EGD)" içiçe geçmiş oldu çünkü) bir etki.
Parmakla (zaten) "kaynaşan" suya yapılan fiske gibi... Bu etki, kaynaşan dokuyu bir bütün olarak karşılayıp, etki gücüne göre ayrıca dalgalandırıyor. (Parmakla yapılan etki, elektromanyetik dalgayı betimliyor.) Elektromanyetik dalgalar da bu nedenle, bu ortamın sağlayabileceği en yüksek hızdalar.
...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Yolda bu sorunun üzerinde düşünüce, fark ettim ki; "Aslında evrenimizde belirleyici olan sabit "ışık hızı" değil. Bu dalgaların geçiş hızı yani süre algısının- genel anlamdaki 'zaman'- hızı belirleyici.
Işık hızı, bu hızın sadece bir türevi.
Yani, Işık hızı, zaman için belirleyici değil ama zamanın hızı ışığın hızı için belirleyici... Aralarında tek yönlü ilişki var.
Fonksiyona dökülebilirse, bu açıya dikkat etmek gerekecek.
omer-karanlik-profil5833
zaman ışık hızında akmaz....
ışık zamanın hızında hareket eder....hatta hareket dahi etmez kütlesi olmadığından dolayı zaman tarafından taşınır...zamanın akışına bırakmak...ışığın tüm olayı bu kendisini zamanın akışına bırakması...
omer-karanlik-profil5833
en küçük parçacığın en kısa mesafeyi kat ettiği süredir zaman....
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Fiziğin şiiri gibi olmuş.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Fiziğin şiiri gibi olmuş. Sonunda dediğinize geliyorum galiba :-) di mi?
omer-karanlik-profil5833
@burtay hocam; olacak olacak :)
daha kütle-zaman-entropi ilişkisine geçmemiz gerekiyor...
kemal-bay-hickimse7261
Zamanın ne olduğuna dair sorular her zaman güncelliğini koruyacaktır. Burtay bey'in yaptığı açıklama daha akla yatıyor sanki. Dalga, uzay-zamanda ki enerji yoğunlukları, ve fotonun dalga üstündeki sörfü (: .
Dalganın hızı ve fazı, bulunduğu ortamın yoğunluğuna, sıcaklığına (ether- higgs ) bağlı.
Eğer dalga ile foton aynı hıza ulaşırsa ya da foton dalganın sabit vakumda ki hızına varırsa ; o zaman hem dalga hem foton birbirine göre göreceli olarak aynı hızda oluyor fakat buradan hala " ışık hızına ulaştığımızda zaman durur " postülastını tam anlamlandıramıyorum.
Akan zaman değil ki demi , akan şey dalga ve bu dalgaların farklı kütleçekimlerinde, farklı uzay-zaman koordinatlarında ve akabinde farklı enerji yoğunluklarında, bir saniyede kaç dalga geçtiği ile ilgili değil midir ? Bunları analiz ettim ama yanlış anladım sanırsam ? Bu arada necmi bey nerede ?
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
1)
Necmi Bey, tahminim bizi izliyor bence. Yazmadan daha ne kadar durabilecek bilmiyorum.
Yanlış veya eksik anladığınız bir durum yok ama "Zaman" kavramı üzerinde biraz daha durmamız gerekiyor gibi...
Öncelikle bizim Zaman kavramımız çok geniş bence...
"Zaman", "an" ve "süre" kavramlarını birbiriyle bağlantılı e destekleyen ama farklı kavramlar olarak irdelememiz gerekiyor gibi...
(http://everythingforever.com/einstein.htm)
Bu kavramları farklılaştırarak (aslında anlamlarını doğru kullanmaya çalışarak) şu şekilde (kendime) tanımladım:
Aslında harekete göre "göreceli olan" ve ışık hızında iken duran şey; Zaman (The Time) değil, "Süre" (The Duration), durduğu bu nokta ise "An" (The Moment).
Hareket esnasında ise gerçekten "Zaman Genleşmesi" (The Time Dilation) oluyor. Bu "Süre" kavramını etkiliyor.
Şimdi, öne sürdüğüm varsayımlardan, EGD'nin doğuşunu ve dalgasal özelliklerini bir kenara bırakalım.
Sadece "Zaman" kavramına odaklanalım.
Öncelikle 100 küsur yıl evvel Einstein'ın postulasını ifade ettiğinde, bilim dünyasının "Zaman"ı kavram olarak nasıl ele aldığına bakmak lazım.
( Einstein, matematiksel hesap sonuçlarıyla uyumlu olarak bunu ifade etmiş olsa da, Zaman hakkında o günden bu yana olan bakış açısı biraz farklılaşmış olmalı diye düşünüyorum. )
Zamanı, kesikli ve şekilde peşi sıra gelen "An"ların toplamı olarak ifade ediyoruz.
Oysa bu kavram "Süre" olmalıydı.
"Zaman akıyor" terimi açısından ele alırsak, bu "Süre geçiyor" veya "An'lar akıyor" dememiz daha doğru olacak bence...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Necmi Bey, tahminim bizi izliyor bence. Yazmadan daha ne kadar durabilecek bilmiyorum.
Yazı uzun olduğu için, yukarıdakilerle beraber aşağıdaki linke toparladım.
Burada yükleyemedim bir türlü. Cevabıma oradan bakarsanız, daha iyi olur.
http://bit.ly/2hqsl4w
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
@Bay Hiçkimse, merhaba...
Bir kaç güncellemeden sonra,
..." ışık hızına ulaştığımızda zaman durur " postülastını tam anlamlandıramıyorum."... cevabını http://bit.ly/2fcbFNt adresindeki animasyon ile özetledim.
Sonuç olarak; nasıl algıladığınızı ve nelerin eksik kaldığını merak ettiğim için, eleştiri, yorum veya sorularınız olursa sevinirim.