omer-karanlik-profil5833
necmi tüfek hocam' a ithafen...
omer-karanlik-profil5833
teorinizde bahsettiğiniz uzay-zamanı oluşturan ilksel parçacıkların sadece kütle çekiminden etkilendiğini bahsetmiştiniz...
o zaman oluşan bu ilk parçacık sadece kendisi varken bir çökme(kütle çekimi) yapmış mıdır_?
necmi-tufek7866
Karanlık Profil,
İlgilenmenize sevindim.
Bu parçacıklar oluştukları anda sahip oldukları güçlü kuvvet nedeniyle birbirlerine yaklaşamaz ve aynı zamanda da birbirlerinden uzaklaşamazlar. Yani tamamen bireysel parçacıklardır. Hiç bir kuvvet onları birbirlerine yaklaştıramaz. Çünkü evrenin tüm enerjisi bir aradayken yaratılmışlardır. Yani oluşma enerjileri çok yüksektir. Tabii aynı zamanda yok edilme enerjileri de çok yüksektir. Kısacası, onları yok edecek, hatta yerlerinden oynatacak şekilde bir enerji evrende yoktur.
Yaklaşmaları mümkün değildir ama uzaklaşmaları için zorlandıklarında yine uzaklaşamazlar ama enerji onların direnç seviyelerini aştığı zaman kendileri gibi parçacıklar oluştururlar. (Aynı kuarklar gibi) Bunu daha önce de yazmıştım ama madem konuyu açtınız devam edeyim.
Bu parçacıklar çok sağlam bir tel kafes gibi tüm evreni kaplarlar. Hatta en düşük enerji seviyesinde oldukları için evrenin çevresinde hatırı sayılır uzaklıklara kadar evreni sarmışlardır. Şimdi düşünün; "hepsi de birbirini sonsuz bir kuvvetle çeken parçacıklar yerlerinden oynayabilirler mi?" (sonsuz terimini evrenimizin enerji durumu açısından kullanıyorum.)
Çoğalmaları için gereken enerji aslında çok küçüktür. (Kara enerji kadar) Bu yüzden evreni oldukça hızlı genişletirler. Çünkü yeni uzay parçacıkları oluştuğunda kendilerine yer açmak için diğerlerini iterler ve bu da ortamı genişletir. Şimdi burada kütleçekimle ilişkilerine gelmiş oluyoruz.
Küçük de olsalar kütle sahibi oldukları için kütle çekiminden etkilenirler. Yani enerji ve direnç durumları yükselir. Bu yüzden, kütleçekimin güçlü olduğu ortamlarda daha dirençlidirler. Evrenin iç basıncı onları zorladığında ilk olarak kütleçekimin güçlü olmadığı boş alanlardaki parçacıklar çoğalırlar. Onların direnç seviyeleri kütle çekimin güçlü olduğu yerlerdeki parçacıklardan daha düşük olduğu için... Bu yüzden evren genişlerken, galaksi ve galaksi kümeleri arasındaki boş alanlar genişlemiş, büyümüş olur. Kütle çekimin etkili olduğu maddi ortamlardaki parçacıklar kütleçekim gücünü paylaştıkları ve güçlendikleri için direnç seviyeleri yükselir. Bu yüzden evrenin genişlemesi sadece boş alanlarda gerçekleşir.
Son olarak çok güçlü ortamda ne yaparlar onu da ilave edeyim, eksik kalmasın.
Kara delik gibi çok güçlü ketleçekimsel ortamda kaldıklarında, gücü, yakından uzağa doğru paylaşırlar. Bu yüzden galaksilerin çevresinde "karanlık madde" olarak tanımlarsak pek yanlış yapmış olmayız. Çünkü ortamdaki kütleçekim gücünü onlar da paylaşmış ve muhafaza ediyor olacaklardır. Ve bu gücü ölçen düzeneklerde, odağı olmayan bir çekim gücü (karanlık madde) olarak görünürler.
Karadeliğin yakınındaki parçacıklar çok fazla güç kazandıkları için ve elbette birbirlerine yaklaşamadıkları için bu kez aralarındaki boşluğa bu gücü aktarmaya başlarlar. Bu yüzden de uzayı bükerler. Yani aralarındaki boşluk onları uzaklaştırmaz ama katlanarak kendisi çoğalır. Çoğalmış uzay aynı yerde bükülmüş duruma gelir.
İşte bu kadar basit bir sistem...
omer-karanlik-profil5833
necmi hocam;
ilk oluşan 1.nesil alpha kuarklarının hemen ardından oluşan 2.nesil beta kuarklarının birbirine uyguladıkları kütle çekiminden bahsediyorum...
çünkü bu parçacıklar tamamen birbirlerinin aynısı...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Necmi Bey, :-))
" Bu parçacıklar çok sağlam bir tel kafes gibi tüm evreni kaplarlar. Hatta en düşük enerji seviyesinde oldukları için evrenin çevresinde hatırı sayılır uzaklıklara kadar evreni sarmışlardır. Şimdi düşünün; "hepsi de birbirini sonsuz bir kuvvetle çeken parçacıklar yerlerinden oynayabilirler mi?"
Peki sizin parçacıklarınız, bir akışkanın parçası olsalardı... Kuvvet uygulandığında genel durum değişir miydi?
Çünkü bence sabit değilde, her yeri dolduran hareketli parçacıklar olsalardı. Bir kısmına kuvvet uygulayıp itseydiniz, akışkan dinamiği nedeniyle boaşaln yerleri diğer parçacıklar hemen dolduracaktır.
(Suyun içinde elinizle suyu itince, boşluğa suyun dolması gibi)
Bu durumda genel görünümü ve yapısı değişmeyecektir.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Necmi Bey, :-))
" Bu parçacıklar çok sağlam bir tel kafes gibi tüm evreni kaplarlar. Hatta en düşük enerji seviyesinde oldukları için evrenin çevresinde hatırı sayılır uzaklıklara kadar evreni sarmışlardır. Şimdi düşünün; "hepsi de birbirini sonsuz bir kuvvetle çeken parçacıklar yerlerinden oynayabilirler mi?"
Peki sizin parçacıklarınız, bir akışkanın parçası olsalardı... Kuvvet uygulandığında genel durum değişir miydi?
Çünkü bence sabit değilde, her yeri dolduran hareketli parçacıklar olsalardı. Bir kısmına kuvvet uygulayıp itseydiniz, akışkan dinamiği nedeniyle boşalan yerleri diğer parçacıklar hemen dolduracaktır.
(Suyun içinde elinizle suyu itince, boşluğa suyun dolması gibi)
Bu durumda genel görünümü ve yapısı değişmeyecektir.
necmi-tufek7866
Karanlık profil,
Bu parçacıklar çok küçük ve kendi kütleleri açısından birbirlerine kütleçekim uygulamaları hiç mümkün değil. Onları bir arada tutan asıl güç (güçlü kuvvet) renk kuvveti.
Çok küçük oldukları ve evrendeki her hangi bir enerji paketiyle hiç bir şekilde etkileşmeyecekleri için, sadece kütle çekimden etkileniyorlar. O da kütle içerdikleri için.
necmi-tufek7866
Burtay Bey,
Asıl önemli konuyu gözden kaçırıyorsunuz. Bu parçacıklar aralarında bir açıklık bulunduğu için, yani salt boşluk diyebileceğimiz bir aralık meydana getirdikleri için bu şekilde olmalılar. Bu boşluk işte "uzay" dediğimiz boşluk. Tamamen denetim altında ve her mikronu tamamen özdeş, düzgün bir zemin sağlıyor. Zamanın her yerde aynı olmasını, cisimlerin hareketlerinin her yerde aynı olmasını sağlıyor.
Ben böyle bir sistemin akışkan olabileceğini hiç aklımdan bile geçirmedim. Size şöyle bir hayali görüntü sunayım;
Tüm evren noktacıklardan meydana gelmiş gibi hayal edin. Elbette noktacıklar birbirlerine dokunmuyorlar. Aralarında bir açıklık var. Küresel, kocaman bir evren tamamen noktacıklar ve aralıklarla kaplanmış. Şimdi, noktacıkları beyaza boyayalım. Onları görmeyelim. Elimizde ne kaldı. Kocaman, küresel bir boşluk...
İşte madde açısından da evren bu şekilde algılanıyor. Madde noktacıkları görmüyor, onlarla hiç bir etkileşimi yok. Ama boşluk üzerinde, içinde rahatça dolaşabiliyor. Boşluğu kullanıyor. Sistem bu...
necmi-tufek7866
Zaten bu parçacıklar da yeni parçacıklar ortaya çıktığında birbirlerini itip bir akışkan gibi konumlarını düzenliyorlar.
omer-karanlik-profil5833
necmi hocam;
şimdi bu ilk oluşan 1.nesil mikro kuarklar evrenin dış çeperi olursa oluşan 2.nesil mikro kuarklar iç zemin olamaz mı_?
yani dışı ve içi aynı mikro kuarklar olmamalı diye düşünüyorum...
necmi-tufek7866
Karanlık Profil,
Benim düşünceme göre, evreni oluşturan çok büyük enerji ilk önce bu uzay parçacıklarını meydana getirdi. Onları tekrar üretecek başka bir enerji yok. Oluşan bu parçacıklar ilkel evreni her yönden kaplar, kuşatırlar. Yani henüz büyük patlama olmadan önce onlar yaratılmak zorunda. Patlama ve şişmenin basınçlarına ayak uydurup, evreni hiç bir şekilde dış evrenle temas ettirmeden korumaları gerekiyor. Yani büyük patlama ve devamında zaten devamlı olarak ve çok hızlı üretildiler. Burada 1. nesil, 2. nesil diye bir ayrım yok. Parçacıklar tamamen özdeşler ve hepsi de birbirinin aynı.
Eğer aralarında bir fark düşünüyorsanız, kütle çekim alanındakilerle diğerleri arasında şöyle bir fark olur.
Kütle çekim alanı bu parçacıklara kütle çekim gücü yükler. Yüklenen parçacıklar daha bir dirençli ve güçlü olurlar. Baskı altında olmayanlara göre yerlerini çok daha güçlü muhafaza ederler. Yani evrenin basıncına karşı koyma enerjileri çok artar. Bu açıdan bakarsanız fark olduğunu söyleyebiliriz. Yani, diğerleri akışkan gibi yer değiştirebilirken, kütle çekim alanındakilerin yerlerinden kımıldamaları çok zor hatta imkansız gibi bir şey olur.
necmi-tufek7866
Ben karanlık madde ile ilgili bölümde yanıt verdim ama isterseniz buradan devam edebiliriz.
necmi-tufek7866
Bence, bir sistemde her şeyi kontrol eden tek bir parametre olur. Yani tek bir "sabit" olur. Bizim evrenimiz için bu sabit "kütleçekimi" dir. Geri kalan her şey kütleçekimin yönlendirmesi, etkilemesi sonucu varlığına devam eder. Ya da yapılan tüm aktiviteler kütleçekimin izin verdiği parametre ölçüsünde olur.
"Kontrol" den kastım; Evrende işlev yapan her şeyin bağımlı olduğu bir zemin arıyoruz ya biz? Öyle değil mi? Yapıyı üzerine oturtacağımız bir sistem gerekiyor. Bu sistemin de her türlü aktiviteyi kendi kontrolünde tutması gerekiyor. Yoksa düzen olmaz, kaos olur.
İşte benim olsun, Burtay Bey'in olsun düşündüğümüz zemin yapısının her şeyi kapsayıp, denetlemesi kontrol etmesi gerekiyor bana göre. Benim parçacıklı teorim işte bu şekilde her şeyi açıklayabiliyor, kontrol edebiliyor ve sistemi denetimi altında tutuyor.
(Denetim ve kontrol kelimelerini yapısal durumları gereği her şeyi son tahlilde etkiliyor olmaları yüzünden kullanıyorum)
omer-karanlik-profil5833
@necmi hocam;
bigbang de ilk oluşanın zemin olduğu konusunda sanırım hem fikiriz...
ama zeminin ne olduğu konusunda bir ayrılık var...
şimdi sizin teorinizden gittiğimizde bu oluşan ilk tanecik(parçacık) nerede oluştu çünkü bir zemin yok...sadece sizin teorinizdeki (-) değerdeki enerji var bu en küçük kütleli parçacığın (+) enerjinin bi ürünü olduğunu varsayarsak bu (-) değerdeki enerji ile (+) enerjili parçacığın etkileşimi olup bu parçacığı yok etmesi gerekir çünkü baskın güç (-) değerdeki enerji....
pek çok araştırmacı evrenin işe tek boyutla başladığını düşünüyor ve sayıları azımsanmayacak kadar fazla...
işte bu tek boyutla başlanan iş evrenin zemini...
ne olacaksa ne oluşacaksa bu zemin üzerinde gerçekleşir....
yanlış anlamayın hocam sizin teorinizde benim kafamı karıştıran tek şey ilk oluşan parçacığın nasıl bir kütle çekimi oluşturduğu yönündedir... çünkü çökecek bir zemin yok...
necmi-tufek7866
Benim kafamdaki senaryo şöyle;
Eksi enerjili ortamda artı değerde bir malzeme olamaz. Evreni oluşturan enerji de maddeleşmeden önce bir basınç alanı şeklindedir. Sanırım bu konuda diğer fizikçiler de aynı fikirdedir. Hep söylendiği gibi, evrenin şişesinin kapağı açılıncaya kadar eksi ortamla bir etkileşimi olmaz.
Evrenin şişesinin kapağı açılmak üzere iken, yani enerji tetiklendiği sırada o korkunç enerji ilk olarak "uzay parçacıklarını" yaratır. Yani, basınç alanının kendisi ve çevresi ilk üretilen bu parçacıklarla dolup, kaplanır, çevrelenir.
Bu parçacıklar en yüksek enerji ve eksi enerjinin tam ortasında varlık buldukları için "bence" sıfır enerji durumundadırlar. Yani, bu parçacıklar bizim sıfır enerji olarak tanımlayacağımız ama içinde artı ve eksi unsurların bir bileşkesi olan tam orta "geçiş" noktasındaki enerji seviyesindedirler. Eksi enerjili ortamın parçacıkları onlara hemen saldırmazlar. Çünkü bu parçacıklar belirgin olarak artı enerji durumunda değildirler. (Yani bu durumda tek boyutlu olarak tanımlanmaları da mümkün aslında) Ama bence gerek bile yok.
Burayı biraz daha açmak gerekiyor sanırım;
"Uzay parçacıkları sıfır enerji durumunu severler ve bu seviyeye gelmek isterler. Yani, Entropi sıfır enerji durumunda bile durmaz. Eğer bu parçacıklar artı enerji ile beslenmezlerse eninde sonunda eksi enerji durumuna geçeceklerdir. Ama artı enerji ile beslenirlerse durumlarını muhafaza ederler ve entropiye direnirler. İşte burada evrenin enerji kaybı durumu "çok minik de olsa" mümkün olur. Ve bir miktar aşınma gibi bir durum meydana gelir. Bu da çok küçük bir kayıptır sözünü etmeye bile değmez."
Parçacıklar en düşük enerji seviyesinde oldukları için, basınç dışa doğru patladığında hızı ne olursa olsun patlamaya ayak uydururlar ve aynı hızla, hatta daha hızlı çoğalırlar. Çünkü, ne olursa olsun dışa doğru ulaşan enerji ilk önce en düşük seviyede dışa ulaşır ve bu parçacıkları çoğaltır. Bildiğimiz gibi, daha yüksek enerji bu parçacıklar için görünmezdir. Ama en alt düzeyde oldukları için kesinlikle hiç bir şekilde enerjinin evrenin dışına çıkmasına izin vermezler. Kısaca; "evren en düşük enerji seviyesinde kapalı bir sistemdir ve bu da tüm enerji seviyeleri için kesinlikle kapalılık sağlar."
Bence, boyutlar üzerinde çalışıp çözüm arayan araştırmacıların işi daha zor. Asıl onlar bir zemin bulamıyorlardır. Zaten Burtay Bey'in de çözemediği konu bu. Bir zemin oluşturmak istediğinizde, mutlaka o zeminin de üzerinde duracağı başka bir alt zemin ihtiyacı doğar ve bunun bir sonu olmaz.
Şimdilik fazla uzatmayayım. Ama buradan istediğiniz kadar devam edebiliriz.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
:-) Benim bir zeminim var. Hem de tüm kıvraklığına ve oynaklığına rağmen çok sağlam. :-)
Neyse... :-)
Şimdi anti madde konusua geri döndüğüm için, fikirleriniz farklı bir açıdan çok cazip gözüküyor bana...
Sorum şu: Artı enerji ile eksi enerji bir araya gelince birbirlerini nötrlüyorlar ve salt-saf enerji formunda kalıyorlar.
Peki, artı ve eksi enerjiyi birbirinden farklı kılan özelikler neler olabilir? Ve nötr enerjinin tanımını yapmamız gerekse, nasıl bir şey hayal etmeliyiz?
necmi-tufek7866
Burtay Bey,
Artı ve eksi enerji karşılaştıkları zaman nötr olmazlar. Formülü siz biliyorsunuz. Sonuç hep eksi olur. Artı ve eksinin her türlü kombinasyonu eksi sonuç verir.
Sorun; "madde-antimadde" ile enerjinin "artı-eksi" durumunu aynı bağlamda ele alıyor oluşunuz. Madde ve antimadde karşılaştıklarında birbirlerini tamamen yok ederler ve enerji ışınıma dönüşür. Eğer ortam çok enerjikse, bu ışınım parçacıkları yani fotonlar çok enerjili olurlar ve onların çarpışmaları da yine madde ve antimadde üretir. Evrenin ilk dakikalarında olan şey budur. Bu dönüşümler sırasında çok değişik kombinasyonlar, ağır ve hafif malzemenin farklı bileşimleri tekrar çözünürken bir "bakışım bozulması olmalıdır" diye düşünülür ve bu bozukluk milyarda bir oranında maddenin daha baskın konuma gelmesini sağlar ve süreç sonunda evrenimiz tamamen maddeden oluşur. Anti madde yok olmuştur.
Enerjinin eksi tarafta da varlığını sürdürmesi (0) enerji durumunun sabit, stabil bir konumda olmasını gerektirmez. Sıfır enerji durumu çok dengesiz bir durumdur. Devamlı olarak dönüşüm ve değişim gerektiren çok değişken bir ortam gerektirir. Enerji, sağa ve sola salınımlar yapar.
Sıfır enerji konumundaki parçacıklar her iki tarafa da geçebilirler. Ama eğer bir dizilim sonucu eksi yönleri eksi ortama dönük olursa farklı, artı yönleri dönük olursa farklı etkileşim yapabilirler. (Bu da şimdi yazarken aklıma geldi. Niye olmasın?)
Ama parçacıklar eğer artı enerji tarafından beslenmezlerse, "entropi" en sonunda onları eksi duruma geçmeye zorlayabilir.
İyi ki varsınız Burtay Bey. Siz bana bakmayın, arada böyle sizin teoriye atıf yapmak artık alışkanlık oldu. Ciddiye almayın.
Sevgiler, saygılar...