necmi-tufek7866
Uzayın kendisi nasıl bir yapıdır?
necmi-tufek7866
Uzay-zaman konusunda pek çok teori olabilir. Ben de bu konudaki düşüncelerimi paylaşmak isterim. Sonuçta bu bir düşünce fiziğidir. Çünkü çok küçük boyutlardan, insan teknolojisinin ulaşamayacağı kadar küçük, 10 ^-120 ( on üzeri eksi yüz yirmi ) den fazla sıfırlı bir küçüklükten bahsediyoruz. İnsan teknolojisi şimdilik 10 ^-17 civarında bir küçüklükte deneyler yapabiliyor. Plank ( 10^-35 ) düzeyine ulaşması bile şimdilik hayal sayılır. Bir de 120 sıfırlı küçüklüğe inmesi tamamen imkansız gibi.
Küçük boyutlara inmek gittikçe daha büyük enerji gerektiriyor. 120 sıfırlı bir boyuta inmek için ise evrenin tüm enerjisi, belki de iki katı enerji gerektirir bence. Ve bence bu durum evren yaratılırken sadece bir kez gerçekleşmiş bir olaydır. Evren henüz maddeleşmeden bir faz önce tetiklenen evren enerjisi uzayın kendisini bir defaya mahsus olmak üzere üretmiştir, işte ben bu yapıdan bahsetmek isterim.
Evrenin dışında (bence) negatif (-) değerde bir kuantum denizi var. Tetiklenen ve Pozitif enerji yaratma düzeyine gelen bu birikimin meydana getireceği pozitif evrenin dışarıdaki negatif ortamla temas etmemesi için uzayın evren için bir koruma ve zemin görevi üstlenmesi gereklidir bence. Uzay, madde için üç boyutlu bir hareket zemini sağlar, evrendeki enerjinin dışarıya kaçmaması için kabuk görevi yapar.
Bu uzay parçacıkları birbirlerine ne yaklaşırlar, ne de uzaklaşabilirler. Aralarındaki mesafe sabittir ve zaman dediğimiz şeyin ta kendisidir. Evrenden dışarıya çıkmak isteyen bir ışın parçacığı bile bu uzay dokusunun aralıklarından geçemez. Eğer bir ışınım veya bir parçacık enerjik ve zorlayıcı bir güçteyse o zaman bu enerji uzay dokusunu yırtıp geçeceği yerde yeni uzay parçacıkları yaratır. Yani bence evren dışarıya karşı tam bir koruma altındadır. Ve biz de ileride ne olursak olalım bu dokuyu geçemeyeceğiz.
Benim düşüncem bu şekilde. Her türlü eleştiri yapabilirsiniz. Sonuçta amacımız birlikte tartışıp doğru olanı bulmak. Kim bilir, belki bu beyin fırtınaları bir gün bir yerlerde insanlara yararlı olabilir.
morgan-frei5424
Peki sizin fikrinize gore, bu dokudan notrinolar dahi gecenez mi?
necmi-tufek7866
Pozitif enerji formunda dalga veya parçacık hiç bir şey bu kadar küçük boyutta olamaz ve tabii ki geçemez.
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
:-)
Bu günler de "anti-madde" üzerine araştırıyorum. Anti madde nerede?
Şimdiye kadar bulduğum; aslında evrendeki anti maddenin, madde ile aynı yerlerde bulunduğu oldu.
Ancak şimdilik bilgi eksiğim çok olduğu için ayrıntısını veremiyorum.
Ama bu bakış altında, önceki bakışımında etkisi ile, evrenin "bir enerji ağı" dokusu olduğunu söyleyebilirim.
Bence;
Evrenimiz süper akışkan enerjiden oluşuyor. Ve evrendeki her şeyi dalgalar biçimlendiriyor.
Madde dediğimiz şey bile, bir enerji öbeğinin dalgalarla dövülüp şekillendirilmesinden başka bir şey değil.
2 tane olasılık var.
1) Kapalı sistem: Evren, evren dışı ortama göre çok daha yoğun enerji içeriği nedeniyle, iç basınç sayesinde genişleyen bir sistem. Bu genişlemenin dinamikleri'de, tüm enerjinin yaklaşık onbinde onaltılık kısmını maddeleştirmiş. (Yırtılmaz ve sosnuz esnek zarı ile uzay boşluğuna bırakılan meteoroloji balonunun genişlemesi gibi)
2) Açık sistem: Evrenimiz aslında aynı yoğunlukta ve homojenlikteki bir enerji denizinde bir alan.
Bu alanın merkezi diyebileceğimiz bir noktadan başlayan basit bir etki ile homojenliği ve dolayısı ile düzeni bozulmaya başlamış. Artan düzensizlik dağılımı yayıldıkça, evren genişliyor. (2 boyutlu da durgun su yüzeyinde, 3 boyutlu da bu dugun suyun ortalarında; bir etki ile yayılan dalgaların durumu gibi. Dalgalar ilerledikçe dengeler bozuluyor.)
Her iki durumda birbirinden farklı yapıları anlatsalar da, bizim açımızdan sonuçları aynı.
Bu sınırın dışına çıkamayız. Çünkü varoluşumuz (madde olarak) bu sınırların içinde gerçekleşen etkilerden kaynaklanıyor.Çıktığımız anda maddesel özelliklerimiz kaybolur bence.
Ayrıca çeşitli uzay-zaman bölgelerindeki enerji yoğunluğunu değiştirerek, içinde bulunulan evrenden farklı fiziksel değerleri olan, mini-cep evrenlerde geliştirmekte mümkün.
Eğer öyle ise, evrenimiz de daha büyük başka bir oluşumun, mini-cep evreni olabilir. (?)
Bence evrene ve enerjiye olan bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Madde-anti madde yok. Aynı durumun, 2 farklı versiyonu var sadece. Aslında içiçeler. Sadece hologramik evren iddiasına benzer şekilde, bize olan yansıma bunun bir yönü.
Değiştirilmesi gereken temel düşünce; "Sıfır" hiçlik-yokluk noktası değildir. Denge, eşitlik noktasıdır.
Varolan bir nesne eğer sıfırın üstünde veya altında bir değerde ise, tam bunun anti eşleniği de ters yönde ve "bağlantılıdır".
(Bu durumu bize dalga kökenli alanlara dayalı evren modeli sağlıyor. Parçacıklara dayalı evren modelinde bunun çözümü yok. )
Enerjinin ise temel eğilimi, homojen ve düzenli olduğu zamanlardaki gibi, tekrar "sıfır" olmaktır. (Bu nedenle çok yoğunda, az yoğuna akar ve biz de bundan "iş" üretiriz. )
Eğer en küçük enerji birimi olarak sıfırlanamıyorsa, bir araya gelmiş çeşitli enerji birimleri (parçacıklar) ile "bir sistem" olarak en azından sıfıra ulaşmaya çalışır.
(Tabii konu bir sistem olunca, kritik denge ve kaos konusu başlıyor.)
Tabii BENCE... (Bitince eleştirilerinize açacağım.)
morgan-frei5424
Necmi Bey sacma bulursaniz es gecin.Buyuk bir karadeligin uzay dokusunu germesi neticesinde bahsi gecen bu kucuk boyutu buyutmesi soz konusu olanaz mi?
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
:-)
Bu günler de "anti-madde" üzerine araştırıyorum. Anti madde nerede?
Şimdiye kadar bulduğum; aslında evrendeki anti maddenin, madde ile aynı yerlerde bulunduğu oldu.
Ancak şimdilik bilgi eksiğim çok olduğu için ayrıntısını veremiyorum. (Bitince eleştirilerinize açacağım.)
Ama bu bakış altında, önceki bakışımında etkisi ile, evrenin "bir enerji ağı" dokusu olduğunu söyleyebilirim.
Bence;
Evrenimiz süper akışkan enerjiden oluşuyor. Ve evrendeki her şeyi dalgalar biçimlendiriyor.
Madde dediğimiz şey bile, bir enerji öbeğinin dalgalarla dövülüp şekillendirilmesinden başka bir şey değil.
2 tane olasılık var.
1) Kapalı sistem: Evren, evren dışı ortama göre çok daha yoğun enerji içeriği nedeniyle, iç basınç sayesinde genişleyen bir sistem. Bu genişlemenin dinamikleri'de, tüm enerjinin yaklaşık onbinde onaltılık kısmını maddeleştirmiş. (Yırtılmaz ve sosnuz esnek zarı ile uzay boşluğuna bırakılan meteoroloji balonunun genişlemesi gibi)
2) Açık sistem: Evrenimiz aslında aynı yoğunlukta ve homojenlikteki bir enerji denizinde bir alan.
Bu alanın merkezi diyebileceğimiz bir noktadan başlayan basit bir etki ile homojenliği ve dolayısı ile düzeni bozulmaya başlamış. Artan düzensizlik dağılımı yayıldıkça, evren genişliyor. (2 boyutlu da durgun su yüzeyinde, 3 boyutlu da bu dugun suyun ortalarında; bir etki ile yayılan dalgaların durumu gibi. Dalgalar ilerledikçe dengeler bozuluyor.)
Her iki durumda birbirinden farklı yapıları anlatsalar da, bizim açımızdan sonuçları aynı.
Bu sınırın dışına çıkamayız. Çünkü varoluşumuz (madde olarak) bu sınırların içinde gerçekleşen etkilerden kaynaklanıyor.Çıktığımız anda maddesel özelliklerimiz kaybolur bence.
Ayrıca çeşitli uzay-zaman bölgelerindeki enerji yoğunluğunu değiştirerek, içinde bulunulan evrenden farklı fiziksel değerleri olan, mini-cep evrenlerde geliştirmekte mümkün.
Eğer öyle ise, evrenimiz de daha büyük başka bir oluşumun, mini-cep evreni olabilir. (?)
Bence evrene ve enerjiye olan bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Madde-anti madde yok. Aynı durumun, 2 farklı versiyonu var sadece. Aslında içiçeler. Sadece hologramik evren iddiasına benzer şekilde, bize olan yansıma bunun bir yönü.
Değiştirilmesi gereken temel düşünce; "Sıfır" hiçlik-yokluk noktası değildir. Denge, eşitlik noktasıdır.
Varolan bir nesne eğer sıfırın üstünde veya altında bir değerde ise, tam bunun anti eşleniği de ters yönde ve "bağlantılıdır".
(Bu durumu bize dalga kökenli alanlara dayalı evren modeli sağlıyor. Parçacıklara dayalı evren modelinde bunun çözümü yok. )
Enerjinin ise temel eğilimi, homojen ve düzenli olduğu zamanlardaki gibi, tekrar "sıfır" olmaktır. (Bu nedenle çok yoğunda, az yoğuna akar ve biz de bundan "iş" üretiriz. )
Eğer en küçük enerji birimi olarak sıfırlanamıyorsa, bir araya gelmiş çeşitli enerji birimleri (parçacıklar) ile "bir sistem" olarak en azından sıfıra ulaşmaya çalışır. (Tabii konu bir sistem olunca, kritik denge ve kaos konusu başlıyor.)
Tabii BENCE...
omer-karanlik-profil5833
Evrenin zemini 1 boyutlu, maximum planck ölçeklerinde enerji damlacıkları şeklindedir...
necmi-tufek7866
Morgan Frei,
Neden saçma olsun. Ama ters düşünmüşsünüz. Kara delik uzay parçacıklarını germez aksine kendisine çekip büzer. Diğer teorilerin aksine uzay dokusunun yırtılması gibi bir sorun yoktur bu çalışmada.
Kanıksanmış karadelik animasyonlarında çarşafın gerilip çukurlaşması gibi bir görüntü gerçeği yansıtmaz. Çünkü aslında olay üç boyutludur ama ancak iki boyutlu resmedilebilir. O yüzden size ters geliyor.
necmi-tufek7866
Burtay Bey,
Sizinle tekrar yazışıyor olmak çok güzel. Ama nedense kendi çalışmalarınızdan bahsetmişsiniz. Elbette onlardan da bahsedeceğiz. Ama keşke benim yazımla ilgili eleştiri yapsaydınız. Aslında benim yukarıda ortaya koyduğum çok basit ve anlaşılır bir sistem. Daha ayrıntıya bile girmedim. Mesela, entropi bile evrenin dışındaki negatif enerjili kuantum denizinde yine iş başında oluyor. Neyse, yine de problem yok. Asıl olan böyle bir platformda dahi olsa düşüncelerimizin yazılı bir kaydı olması. Bu bile yeterli benim için.
Teşekkür ederim.
necmi-tufek7866
Karanlık profil,
Belki de doğrusunu siz söylüyorsunuzdur. Ama "enerji damlacığı" dediğiniz anda üç boyutlu bir şeyden bahsetmiş oluyorsunuz. Bu bir çelişki olmuyor mu?
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Necmi Bey, merhaba... Aslında bahsettiğim sadece benim düşüncem değildi. Daha önceki bir yazınızda, karadeliklerin yakınında uzay ortamının potansiyelinden oluşan elektron ve pozitronlardan bahsetmiştiniz. O ilk yazıda bu kavrama uzaktım. Sonra yakın zamanda, başka bir cevabınızda, (dolanıklık hakkında olan) madde ve anti madde çifti arasındaki ilişkiyi tanımlarken kullandınız.
Farklı kelimelerle de olsa, söylediğinizi farklı bir açıdan tanımladım sadece.
Ancak evrenin dışında (içine göre) negatif kuantum denizi fikri (şu an için) çok uzak... Evrenin dışında "aktif" ve farklı işaretli bir enerji ortamının evrene muhakkak etki edeceğini düşünüyorum.
Bunu evrendeki toplam enerjide bir artış ya da eksiliş olarak saptarız diye düşünüyorum.
Buradaki fark, evrenin kapalı bir 3 boyutlu zar sicimden yani gene enerjiden bir kılıf ile korunduğunu düşünmem.
Enerjinin, (pozitif ya da negatif potansiyelde) etki edemeyeceği özel ve ayırştırıcı bir zar-kabuk fikri makul gelmiyor. Çünkü enerji çok küçük parçalara (hatta 10 üzeri 120 üstü bile) ayrılabilecek kadar esnek ve küçük parçacıklardan-damlacıklardan oluşan bir akışkan gibi ele alıyorum.
(Enerji damlacığı terimi bir benzetme, daha çok bir alanı ifade ediyor gibi algıladım. Bu alanın titreşim durumuna göre 3 boyutlu olması ayrı bir durum bence...)
Bu koruyucu dokunun yırtılamaz olmasını ise paylaşıyorum. (sadece bana göre dışında madde formu korunamıyor bence) ama nedenini özel görelilikteki zorlamaya bağlıyorum. Dokuyu zorladıkça, zorlamadan sağlanan enerji, bu dokuyu destekleyip daha da sağlamlaştırıyor.
Bir de yetişilmesi gereken bir genişleme hızı var tabi. Maddesel yapının böyle bir hıza yetişemeyeceğini düşünüyorum. (Limit fonksiyonu gibi, yaklaşabilirsiniz ama asla ulaşamazsınız.)
Uzayın evrenin enerjiyi tutan, koruyan bir kabuk olması bu anlamda bence de kabul edilebilir. Üstelik 2 boyutlu bir düzlem bile olsa, hareket sayesinde 3 boyutlu bir yapı kazanmış oluyor. Bunu benzetirsem;, patlamayacak şekilde balon zarına bir noktadan kuvvet uyguladığımızda oluşan çökme alanını 3 boyutlu olarak tanımlayabiliriz.
Bu 3 boyutlu şekilden faydalananarak, kuvvetin ne kadar olduğunu, ne kadarlık bir alana etki ettiğini ölçebiliriz. İhtiyacımız olan tek şey balonun direnç sabiti. Kütleyi ölçerken de benzer sabitlerimiz var.
Uzay dokusunun esnekliği, harekete (momentuma) karşı böyle bir (titreşim) alanı oluşturması da makul. Sizden farklı olara;k uzayın maddeye 3 boyutlu bir hareket alanı sağladığını değil, enerjiye 3 boyutlu titreşim alanı sağlayarak, maddeyi oluşturduğunu düşünüyorum.
Ama "zaman" konusunda ya çok farklı düşünüyoruz. Ya da nasıl bir bağ olduğu konusunu açmanız gerekiyor. Anlamamış olabilirim. Parçacıklar arasında nasıl bir "sabit bağ" oluşturduğu kısımı özellikle. Eğer zamanı farklı bir açıdan da olsa, fiziksel bir değer altına alıyorsa, çok faydalı bir bakış olacaktır, çünkü...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Necmi Bey, merhaba...
Aslında bahsettiğim sadece benim düşüncem değildi. Daha önceki bir yazınızda, karadeliklerin yakınında uzay ortamının potansiyelinden oluşan elektron ve pozitronlardan bahsetmiştiniz. O ilk yazıda bu kavrama uzaktım. Sonra yakın zamanda, başka bir cevabınızda, (dolanıklık hakkında olan) madde ve anti madde çifti arasındaki ilişkiyi tanımlarken kullandınız. Farklı kelimelerle de olsa, söylediğinizi farklı bir açıdan tanımladım sadece...
Ancak evrenin dışında (içine göre) negatif kuantum denizi fikri (şu an için) çok uzak... Evrenin dışında "aktif" ve farklı işaretli bir enerji ortamının evrene muhakkak etki edeceğini düşünüyorum. Bunu evrendeki toplam enerjide bir artış ya da eksiliş olarak saptarız diye düşünüyorum. Buradaki fark, evrenin kapalı bir 3 boyutlu zar sicimden yani gene enerjiden bir kılıf ile korunduğunu düşünmem.
Enerjinin, (pozitif ya da negatif potansiyelde) etki edemeyeceği özel ve ayırştırıcı bir zar-kabuk fikri makul gelmiyor. Çünkü enerji çok küçük parçalara (hatta 10 üzeri 120 üstü bile) ayrılabilecek kadar esnek ve küçük parçacıklardan-damlacıklardan oluşan bir akışkan gibi ele alıyorum. (Enerji damlacığı terimi bir benzetme, daha çok bir alanı ifade ediyor gibi algıladım. Bu alanın titreşim durumuna göre 3 boyutlu olması ayrı bir durum bence...)
Bu koruyucu dokunun yırtılamaz olmasını ise paylaşıyorum. (Sadece bana göre, evrenin dışında madde formu korunamıyor. ) Nedenini özel görelilikteki zorlamaya bağlıyorum. Dokuyu zorladıkça, zorlamadan sağlanan enerji, bu dokuyu destekleyip daha da sağlamlaştırıyor. Bir de yetişilmesi gereken bir genişleme hızı var tabi. Maddesel yapının böyle bir hıza yetişemeyeceğini düşünüyorum. (Limit fonksiyonu gibi, yaklaşabilirsiniz ama asla ulaşamazsınız.)
Uzayın evrenin enerjiyi tutan, koruyan bir kabuk olması bu anlamda bence de kabul edilebilir. Üstelik 2 boyutlu bir düzlem bile olsa, hareket sayesinde 3 boyutlu bir yapı kazanmış oluyor. Bunu benzetirsem; patlamayacak şekilde balon zarına bir noktadan kuvvet uyguladığımızda oluşan çökme alanını 3 boyutlu olarak tanımlayabiliriz. Bu 3 boyutlu şekilden faydalananarak, kuvvetin ne kadar olduğunu, ne kadarlık bir alana etki ettiğini ölçebiliriz. İhtiyacımız olan tek şey balonun direnç sabiti. Kütleyi ölçerken de benzer sabitlerimiz var.
Uzay dokusunun esnekliği, harekete (momentuma) karşı böyle bir (titreşim) alanı oluşturması da makul. Sizden farklı olarak; uzayın maddeye 3 boyutlu bir hareket alanı sağladığını değil, enerjiye 3 boyutlu titreşim alanı sağlayarak, maddeyi oluşturduğunu düşünüyorum.
Ama "zaman" konusunda ya çok farklı düşünüyoruz. Ya da nasıl bir bağ olduğu konusunu açmanız gerekiyor. Anlamamış olabilirim. Parçacıklar arasında nasıl bir "sabit bağ" oluşturduğu kısımı özellikle. Eğer "zaman"ı farklı bir açıdan da olsa, "fiziksel-somut bir değer altında" ele alıyorsa, çok faydalı bir bakış olacaktır, çünkü...
omer-karanlik-profil5833
@necmi hocam enerji damlacığı yerine enerji iplikçikleri diyelim.... :)
necmi-tufek7866
Karanlık Profil,
İplikçik derseniz o zaman da iki boyutlu olur. Çünkü bir uzunluğu olacaktır. En iyisi siz "Tek boyutlu" yerine "İki" boyutlu tanımını kullanın. Tabii bu iplikçiğin bir kalınlığı da olmamalı çünkü o zaman üç boyutlu olur.
necmi-tufek7866
Merhaba Burtay Bey.
Bazı konularda fikirlerimizin örtüşüyor olması çok doğal. Çünkü evrenin iç basıncı konusunu siz ortaya atmadan önce ben önemsemiyordum. O sıralarda evrenin tamamen açık olduğunu düşünüyordum. Yani çalışmanın o kısmı sizin eseriniz.
Ama enerjinin eksi değerlere inebildiğini anladığımdan beri bu negatif enerjili dış evren fikri oluştu. Bana çok mantıklı geliyor. Bu sayede enerji hep var oluyor, bir döngü yaratıyor. Evrenin dışının eksi enerjili olması yeni evrenler yaratılmasını çok kolaylaştırıyor. Çünkü "entropi" orada da çalışıyor ve bizdekinin tersine düzensizliğin değil, düzenin yani enerjinin göreceli sıfırlanıp etkisizleşmesini değil aksine çoğalıp etkili olmasını, yüksek enerji alanları oluşmasını sağlıyor.
Zaman için düşüncem hala aynı. Zaman olması için uzay gerekir. Bu uzay dediğim şey de parçacıklar arasındaki sabit mesafe. Uzay parçacıklarının 120 sıfırlı küçüklüğü bizim tanımladığımız parçalara benzememesi gerektiğini düşündürdü. Kütle çekimden başka bir şeyle etkileşmeyen bu parçacıklar belki de kuarkların daha da alt düzeyindeki daha da kesirli değerler taşıyan kuarklardır. Çünkü onlar her yönde aynı etkiyi paylaşmalılar. Aralarındaki mesafe sabit olmalı. Bu sayede tüm evrendeki maddi yapılar aynı zaman anlayışında olabilirler. Tabii çalışmanın bu kısmı biraz daha varsayıma dayalı. Ama şimdilik idare ediyor...
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
"Enerjinin eksi değerlere inebilmesi"... Sanırım düşüncelerimizde farklı olan nokta buradaki bakış açısından kaynaklanıyor.
Başka bir yazınızda, sanal sayılardan bahsetmiştiniz. Bende bahsetmiştim (Farklı kavramlarda belki ama,) kavramları tanımlarken bu sanal sayılara ihtiyaç duymuştuk.
Sanırım sizinde başlangıç noktanız bu yaklaşımlardan başlamıştır. "Bildiğimiz ve var oluş ve olmayış üzerine dayalı evren modelinde sanal sayıların yeri ne?" Diye düşündüm.
Sizin evren ve ilişkilerini tanımlamanız bana göre, daha fazla güncel ve geçerli olan fizik kanunlarını ve bilgilerini içeriyor. Yani evreni daha çok parçacık temelli güncel fizik üzerinde algılıyorsunuz gibi geliyor. (Bu yüzden de yazdıklarınız bilimsel açıdan benimkilerden çok daha dolu ve verimli ...)
Ancak biliyoruz ki, günümüz fiziği her soruyu cevaplayamıyor. Bence bunun altında yatan temel neden, bakış açısı... Batı kültürü tüm mantık sistemini, "0" (Sıfır) ve "1" üzerine kurmuş. Yani varlık ve yokluk üzerine. Aradaki olasılıkları da yüzde oranları ile hesaplamaya dahil etmiş.
Eğer bu mantık sistemine sanal sayıları dahil edersek ???
O zaman mantık sistemimizi değiştirmek gerekiyor. (-1) , (0) ve (1) ...
Bu mantık sisteminde sıfır (0) denge, eşitlik noktası oluyor. Bizim yokluk- hiçlik olarak tanımladığımız bu noktayı, bir eşitliğin denge noktası olarak ele alırsak , sanal sayılar yani eksi değerlerde uygulanabilir bir gerçeklik kazanıyor.
Sıfır noktası, içinde çeşitli potansiyeller barındıran bir nokta oluyor. Ki biliyorsunuzdur sanırım, matematikte, "sonsuz adet sıfır" vardır. (Böylece bu kavramda bir anlam kazanıyor.)
(Bu fizikle matematiğin fazla iç içe olduğu bir durum, benim matematik bilgim yetersiz.)
Buradan varmak istediğim sonuç, enerjinin bir işareti olmasından ziyade, potansiyelinin bir yönü işaret ediyor olması. Yani enerji, aynı enerji onu bizim pozitif ya da negatif tanımlamamıza neden olan şey, kendisini gösterdiği alanın yönü.
Parçacık temelli fizik, maddenin ve enerjinin varlığı üzerine kurulu olduğundan, nötr olma durumunu hiçlik olarak tanımlıyor. Ama zıt eğilimini hesaplayamıyor.
Dala fonksiyonu olarak ele aldığımızda ise, dalgaların tepe ve dip noktalarını (1) ve (-1) olarak tanımlarsak, yatay orijin tam ikisinin eşit olduğu noktaya düşüyor.
(Bu da aynı zamanda anti-maddenin nerede olduğunu cevaplıyor.)
Entropiye çok önem atfetmiyorum. Zaman'ın fiziksel hareketinden kaynaklı bir bozulma (=kuvvet uygulama) olarak ele alıyorum çünkü.
Eğer evren dışında entropi var ise, bence, farklı değerlerde de olsa "zaman" da var olmalı.
(Bu arada varsayımınız "idare ediyordan" çok daha fazlasını ifade edecek gibi gözüküyor. )
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
"Enerjinin eksi değerlere inebilmesi"... Sanırım düşüncelerimizde farklı olan nokta buradaki bakış açısından kaynaklanıyor.
Başka bir yazınızda, sanal sayılardan bahsetmiştiniz. Bende bahsetmiştim (Farklı kavramlarda belki ama,) kavramları tanımlarken bu sanal sayılara ihtiyaç duymuştuk.
Sanırım sizinde başlangıç noktanız bu yaklaşımlardan başlamıştır. "Bildiğimiz ve var oluş ve olmayış üzerine dayalı evren modelinde sanal sayıların yeri ne?" Diye düşündüm.
Sizin evren ve ilişkilerini tanımlamanız bana göre, daha fazla güncel ve geçerli olan fizik kanunlarını ve bilgilerini içeriyor. Yani evreni daha çok parçacık temelli güncel fizik üzerinde algılıyorsunuz gibi geliyor. (Bu yüzden de yazdıklarınız bilimsel açıdan benimkilerden çok daha dolu ve verimli ...)
Ancak biliyoruz ki, günümüz fiziği her soruyu cevaplayamıyor. Bence bunun altında yatan temel neden, bakış açısı... Batı kültürü tüm mantık sistemini, "0" (Sıfır) ve "1" (bir) üzerine kurmuş. Yani varlık ve yokluk üzerine. Aradaki olasılıkları da yüzde oranları ile hesaplamaya dahil etmiş.
Eğer bu mantık sistemine sanal sayıları dahil edersek ???
O zaman mantık sistemimizi değiştirmek gerekiyor. (-1) , (0) ve (1) ...
Bu mantık sisteminde sıfır (0) denge, eşitlik noktası oluyor. Bizim yokluk- hiçlik olarak tanımladığımız bu noktayı, bir eşitliğin denge noktası olarak ele alırsak , sanal sayılar da uygulanabilir bir gerçeklik kazanıyor.
Sıfır noktası, içinde çeşitli potansiyeller barındıran bir nokta oluyor. Ki biliyorsunuzdur sanırım, matematikte, "sonsuz adet sıfır" vardır. (Böylece bu kavramda bir anlam kazanıyor.)
Bir sıfır noktasının içerdiği potansiyeli bilemeyiz. Ölçümlediğimizde hep aynı değeri-sonucu alırız. Ama her sıfır noktası, birbirinden farklı oranlarda potansiyel içeriyor olabilir. (örn: -1 , ile 1'in sıfır noktasının potasniyeli ile -4 ile 4'ün sıfır noktası potansiyellerinin karşılaştırılması gibi...)
Bu fizikle matematiğin fazla iç içe olduğu bir durum, benim matematik bilgim yetersiz.)
Buradan varmak istediğim sonuç, enerjinin bir işareti olmasından ziyade, potansiyelinin bir yönü işaret ediyor olması. Yani enerji, aynı enerji onu bizim pozitif ya da negatif tanımlamamıza neden olan şey, kendisini gösterdiği alanın yönü.
Parçacık temelli fizik, maddenin ve enerjinin varlığı üzerine kurulu olduğundan, nötr olma durumunu hiçlik olarak tanımlıyor. Ama zıt eğilimini hesaplayamıyor.
Dalga fonksiyonu olarak ele aldığımızda ise, dalgaların tepe ve dip noktalarını (1) ve (-1) olarak tanımlarsak, yatay orijin tam ikisinin eşit olduğu noktaya düşüyor.
(Bu da aynı zamanda anti-maddenin nerede olduğunu cevaplıyor.)
Entropiye çok önem atfetmiyorum. Zaman'ın fiziksel hareketinden kaynaklı bir bozulma (=kuvvet uygulama) olarak ele alıyorum çünkü.
Eğer evren dışında entropi var ise, bence, farklı değerlerde de olsa "zaman" da var olmalı.
(Bu arada varsayımınız "idare ediyordan" çok daha fazlasını ifade edecek gibi gözüküyor. )
burtay-mutlu-shibumi-tr1695
Yukarıdaki yazımda bir nokta, anlatmak istediğimden daha farklı anlam çıkartmış.
" (-1) , (0) ve (1) ... Bu mantık sisteminde sıfır (0) denge, eşitlik noktası oluyor." kısmında
(-∞), (0) ve (∞) [(- sonsuz), (sıfır), (sonsuz)] daha uygun bir tanımlama gibi...
necmi-tufek7866
Rakamlarla uğraşmayı ben de hiç sevmiyorum ama enerjinin sıfır noktası deyince, bizim hem matematik ve hem de sıcaklık kavramlarındaki sıfır olarak düşünmüyorum ben.
Düşündüğüm şu;
Enerjinin sıfır noktası tamamen nötr olduğu bir nokta. Yani hiç bir şeyle etkileşmediği bir nokta. Orada enerji hem -1 hem de +1 değerlerini aynı anda barındırıyor ve tabii bu çok dengesiz bir durumdur. Yani sağa sola salınımlar yapar. Bu konuda aynı düşünüyoruz. Aramızdaki fark, siz bunu sanal olarak düşünüyorsunuz ( ki, önceleri ben de öyle düşünüyordum ) ben ise enerjinin gerçekten eksi değerde bir gerçek varlığı olduğunu düşünüyorum. Dış evrenin tamamen eksi enerjili bir yapıda olduğundan neredeyse eminim. Çünkü bu kuramım için ilk şart... (Bu eksi enerjinin dalga mı, parçacık mı yoksa kuantum köpüğü halinde mi olduğu belki düşüncelerimiz daha ileri bir safhaya ulaştığında netlik kazanabilir.)
Entropi ise hem evren için hem de dış evren için sistemi çalıştıran en önemli faktör.
Bizim yanılmaya açık olduğumuz bir şey var. "Entropi" gibi "zaman" gibi kavramlara bir isim verdiğimizde sanki ona bir kişilik vermiş oluyoruz. Ama bu kavramların her ikisi de sadece isimden tanımdan ibaret.
"Entropi" enerjinin davranışının (yayılma, genişleme,değerleri eşitleme gibi) adı. Yani aslolan enerjinin davranışı. Entropi sadece bizim verdiğimiz bir isim.
"Zaman" maddenin hareketi, titreşimi, devinimi için gereken mesafenin adı. Sadece bir isim. "Zamanın kendisi" diye bir şey yok.
İyi ki varsınız Burtay Bey... Böyle tartışmalar yapınca her şey daha da netleşiyor.
Bu arada, anti madde konusunda da (soru açarsanız) seve seve tartışırız.